© Haberanaliz.net 2005

Temelli: Malazgirt bir kardeşlik kapısıdır ama bu ülkede hala kardeşlik hukuku hayata geçmiş değil

DEM PARTİ Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi. Temelli, şunları söyledi:

Karşılıksız bursların öğrencilerin geçimini sağlayacak bir düzeye çıkarılması büyük önem taşıyor

Basın toplantımızda birkaç konuya değinmek istiyoruz. Üniversite yerleştirme sonuçları açıklandı. Öğrencilere, gençlere başarılar diliyoruz. Üniversiteyi kazanan öğrencilerin, gençlerin çok ciddi sorunları var. Bunlardan birisi yurt sorunu, diğer burs sorunu. Çünkü bu geçim sıkıntısı içinde, bu yoksulluk koşullarında öğrenci olmak gerçekten zor. Öğrencilerin birçoğu da kendi yaşadıkları yerlerde değil başka kentlerde üniversiteye gidiyor. Bu da ayrı bir güçlük. Dolayısıyla önümüzdeki dönem bütçesinde eğitime, özellikle de üniversite gençliğine daha fazla bütçenin ayrılması artık zaruret haline gelmiştir. Karşılıksız bursların mutlaka ciddi bir rakama çıkarılması, öğrencilerin geçimini sağlayacak bir düzeye çıkarılması büyük önem taşıyor.

Malazgirt bir kardeşlik kapısıdır ama bu ülkede hala kardeşlik hukuku hayata geçmiş değil

Biliyorsunuz yarın 26 Ağustos, Malazgirt’in yıldönümü. Bugün kabine Bitlis’te toplanıyor. Yarın da bu kardeşlik kapısında, barış kapısında iktidar bir buluşma gerçekleştirecek. Evet, Malazgirt önemlidir, Malazgirt bir kardeşlik kapısıdır. Bu kapıdan bin yıla yakın bir zaman oldu geçileli ama hala bu kardeşliğin hukuku, hukuk kültürü ve anlayışı hayata geçmiş değil. Evet, kardeşlik var ve bu bir duygusal bağ. Bu güçlü bir bağ. Her şeye rağmen bu bağ ayakta kalabilmiştir. Tüm Kürt düşmanlığına, tüm saldırılara ve zulme rağmen bu duygu hala ayaktadır. Bu ülkede 25 milyon Kürt yaşamaktadır. Kürt ve Türk evliliklerinde aile sayısı 5 milyonu geçmiştir. Bu kardeşlik bu denli ayaktadır ama hala bir hukuku yoktur. Bu kardeşliğin hukuku, eşit yurttaşlık hukukudur; eşit yurttaşlık anlayışıdır. 

Komisyonun esas yapması gereken iş, hukuki düzenlemeleri bir an önce hayata geçirecek olan taslakları hazırlamaktır

Şimdi öyle bir zamandan geçiyoruz ki tam da bunu hayata geçirecek fırsatları yakalamak üzereyiz. O yüzden de geç kalmamalıyız. Şimdi bu adımları gerçekten güçlü bir şekilde, sahici bir şekilde atmalıyız. Nasıl mı? İşte Meclis yoluyla, işte komisyon yoluyla. Burada bu hukuku var edebilecek bir olanak vardır, güçlü bir müzakere masası vardır. Ama şekil şartlarını sağlamak yeterli değildir. Bunun içeriğini güçlendirmek ve bu yönde çalışmalar yapmak büyük önem arz etmektedir. Şimdi tam zamanıdır. Komisyon meseleyi ciddiye almalıdır. Komisyon ne denli ciddi bir iş yaptığının artık farkına varmalıdır. Esas meseleye odaklanma zamanı gelmiştir. Evet, çok çok önemli bir fonksiyonu vardır. Bunu hayata geçirebilmek için odaklanarak atması gereken adımları atarak yol almak zorundadır. Oyalanmamalıdır. Evet, heyetler geliyor. Geçen hafta da heyetler geldi. Bu hafta da heyetler gelecek. Sayın Numan Kurtulmuş'un açıklamasından öğrendiğimiz üzere komisyon Eylül ayının ortasına kadar heyetleri dinlemeye devam edecek. Heyetlerin dinlenmesi önemlidir. Toplumun komisyona katılımı önemlidir. Hatta komisyonun da çeşitli kesimlere gidip görüş ve önerilerini alması gerekir. Ama komisyonun esas işi bu değildir. Bu bir alt komisyon eliyle yapılabilirdi ya da farklı bir komisyonu hayata geçirerek bu süreç ilerletilebilirdi. Komisyonun esas yapması gereken iş bu dönemin ihtiyaç duyulan hukuki düzenlemelerini bir an önce hayata geçirecek olan taslakları hazırlamaktır. Bu taslakları hazırlamak için de özverili ve özenli bir çalışmaya ihtiyaç var.

Kürtçeyi yok saymak büyük ayıptır, bu ayıba son verilmelidir 

Oysa ne yapıyor komisyon? Geçen hafta da gördük. Heyetleri dinleme süreciyle vakit kaybediyor diyebiliriz. Geçen haftaya dair özellikle altını çizmek istediğimiz bir konu da Barış Annelerinin komisyonda Kürtçe konuşma taleplerinin karşılanmamış olmasıdır. Meclis bu ayıbı uzun yıllardır tekrarlıyor. Genel Kurul’da iki cümle Kürtçeye tahammül edemeyen bir anlayış var. Evet, Meclis’in çalışma resmi dili Türkçe ama insanlar kendini zaman zaman farklı dillerde ifade edebilir. Kürtçede de ifade edebilir. Toplumumuzun gerçekliği budur. Biraz önce söyledim. Bu ülkede 25 milyon Kürt yaşıyor ve giderek sayıları artan çok sayıda aile çok dilli bir hayatı sürdürüyor. Hem Kürtçeyle hem de Türkçeyle. Bu bizim ülkemizin gerçekliğidir. Dolayısıyla Kürtçeyi yok sayan bu tür uygulamalar büyük bir ayıptır. Bu ayıba son vermek gerekiyor. Sayın Meclis Başkanına da bu konuda çağrı yapıyoruz. Meclis bu ayıbından bir an önce geri dönmelidir. Artık bu toplum gerçekliğine vakıf olan bir meclis işleyişine ihtiyacımız var.

Komisyon Kürt meselesinin demokratik çözümüne olanak sağlayacak adımları atmalıdır

Komisyonun en önemli işlevi nedir? Kürt meselesinin demokratik çözümüne olanak sağlayacak adımları atmaktır. Çünkü biliyoruz ki Kürt meselesinin demokratik çözümü dediğimiz mesele Türkiye'nin demokratikleşme meselesidir, barış meselesidir. Toplumsal barış meselesidir. Bu kadar önemli bir noktada şunu da çok iyi bilmek gerekir. Kürt meselesi dediğiniz meselenin çok önemli bir ayağı Kürtçedir. Yani Kürt meselesi aynı zamanda bir Kürtçe meselesidir. Dolayısıyla, buraya artık samimi ve düzgün bir yerden yaklaşıp Kürtçeye yönelik bu nefret söylemi ve ayrımcı yaklaşımlardan bir an önce kurtulmak gerekiyor.

Sayın Öcalan'la görüşmeyen bir komisyonun yol alması mümkün değildir

Komisyona dair bir noktanın daha altını çizmek istiyorum. Komisyonun çalışmalarını bu söylediğimiz minvalde yürütebilmesi için Sayın Öcalan'la mutlaka görüşmesi gerekiyor. Hem de bir kere değil, düzenli olarak görüşmesi gerekiyor. Bunun yolunun ve yönteminin bir an önce bulunması gerekiyor. Komisyon bu konuyu görmezden gelemez. Bu konu önemlidir. Çünkü meselenin asli muhatabı Sayın Öcalan'dır. Meseleyi ortaya koyan, meseleye çözüm yolu gösteren ve bugün bu komisyonun oluşmasının en temel nedeni olan Sayın Öcalan'la görüşmeyen bir komisyonun yol alması da çok mümkün olamaz. O yüzden bir an önce bu görüşmenin gerçekleşmesi gerekiyor. Böyle bir görüşme hem komisyon çalışmaları hem de diğer alanlardaki birçok sorunun aşılması konusunda ön açıcı olacaktır. Burada herkesin üzerine düşen görev de bu yolun bulunmasına katkı sunmak olmalıdır.

Gazze’de insani koridorun açılması için üzerimize düşeni mutlaka yapmalıyız

Gazze'de insanlık dramı devam ediyor. Katliamlar, soykırımlar devam ediyor. Çok ciddi bir gıda sorunu var, kıtlık sorunu var. İnsani ve siyasi çözümün bir an önce üretilmesi gerekiyor. Özellikle orada yaşayan milyonlarca insanın açlıkla karşı karşıya olduğu bu sorunun giderilmesi konusunda bütün ülkelere, Birleşmiş Milletlere sorumluluk düşmekte. Bize de sorumluluk düşmekte. İnsani koridorun açılması için üzerimize düşeni mutlaka yapmalıyız. Yoksa buraya gelip birbirimize propaganda yapmak, aynı şeyi birbirimize anlatmak çözüm değil. Tabii ki bunu yapıyoruz, yaptık, defalarca kınadık. Önemli olan çözüm üretmektir. Çözümün birinci ayağı da insani koridorun açılmasını sağlayacak adımları atmaktır. 

Komisyon, Kürt meselesinin demokratik çözümüne katkı sunduğu ölçüde Filistin sorununun çözümüne de katkı sunar

Gazze'deki bu meselenin temel nedeni, aslında Ortadoğu'da yaşanan bütün sorunların temel nedeni Kürt ve Filistin halklarının sorunlarının çözümsüz kalmasıdır. O yüzden komisyon bu konuya eğilirken şunu çok iyi bilmelidir ki Kürt meselesinin demokratik çözümüne katkı sunduğu ölçüde Filistin sorununun çözümüne de katkı sunuyordur. Ortadoğu halklarının içinde yaşadığı bu girdaptan kurtulmaları için de katkı sunuyordur. İşte tam da bu perspektife sahip olarak komisyon çalışmalarını yürütmelidir. Ortadoğu'daki bu katliamlara, soykırımlara, açlığa ve kıtlığa yönelik bir çözüm arıyorsa eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kürt meselesinin çözümünün bu yolu açtığını asla unutmamalıdır.

Suriye'nin demokratik çözüme kavuşmasının yolu Rojava hakikatini doğru teşhis etmekten geçer

Ortadoğu demişken, bizi birinci elden ilgilendiren en önemli sorunlardan biri kuşkusuz Suriye sorunu. Suriye'nin demokratik bir çözüme kavuşması elzemdir. Suriye'nin demokratik bir çözüme kavuşmasının yolu da Rojava hakikatini doğru teşhis etmekten geçer. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye'de gerçekten istikrarlı bir yönetim var ve bu istikrar Suriye'yi istikrarsızlaştıran bütün saldırılara karşı belki de en önemli adrestir. Evet, Suriye Merkezi Hükümeti geçmiş Baas rejiminin hastalıklarını adeta yeniden yapılandırmaya çalışıyor. Tekçi bir anlayışla yol almak mümkün değildir. Öyle olsaydı Suriye bu durumda olmazdı. Bu tekçiliğe son vermenin yolu, adem-i merkeziyetçi bir anlayışla Suriye'yi demokratikleştirecek çözümler üretmektir. 

Malazgirt'e gidiyorsanız, o kapı açıldığında Rojava'nın kapısının da açıldığını bilmeniz gerekiyor

Şimdi ne zaman adem-i merkeziyetçi anlayışlardan söz etsek herkes inanılmaz bir tepki gösteriyor. Siyaset inanılmaz bir tepki gösteriyor. Oysa şunu çok iyi bilmeliyiz ki adem-i merkeziyetçilik bugün dünyada demokrasinin en çok beslendiği alandır. Yerel demokrasileri güçlendirmek zorundayız. Güçlü yerel demokrasiler bir ülkenin demokrasisini var edebilecek, inşa edebilecek en önemli dinamiklerdir. Ülkemizde de bunun sorunlarını yaşıyoruz. İşte bugün bu ülkede hala 13 tane kayyım var. Kayyımların ne yaptığı ortada. İşte Van'da ortada. 223 işçiyi işten attı. Van'ın belediyesinin borcu artmaya devam ediyor. İşte Mardin ortada, Siirt ortada, Batman ortada, İstanbul Şişli ortada. Ve kayyım rejimi aslında bir ülkenin demokratikleşmesi önünde en büyük engeldir. CHP'li belediyelere yapılan operasyonlar ki altını defalarca çizdik. Bir barış sürecini ancak böyle sabote edebilirsiniz. Buna son verin, sabote etmeyin. Tam tersine barış sürecini ne güçlendirecekse oradan yol alın. Bunları söyledik ama maalesef hala bu operasyonlar taraflı ve bağımlı bir yargı marifetiyle sürmeye devam ediyor. Aynı şeyi Rojava'ya dönüp baktığımızda da görüyoruz. Rojava'yı istikrarsızlaştırmak için ekonomik yaptırımlar, siyasi manevralar... Bu akıldan kurtulmak lazım. Barış ve demokrasi aklıyla hem ülkemize hem Ortadoğu'ya bakmak gerekiyor. Rojava'da barıştan bahsetmediğiniz sürece Türkiye'deki barışın aslında sakatlanacağını unutmamak gerekiyor. O Malazgirt'e gidiyorsanız, o kapının açıldığında aslında Rojava'nın kapısının da açıldığını bilmeniz gerekiyor. Bu bütünlükle, bu anlayışla, bu samimiyetle bölgeye bakmak aslında en önemli meselemizdir. 

Kürt meselesinin çözümü bugünkü ekonomik sorunların çözümüne de katkı sağlayacak niteliktedir

Son olarak ekonomiye değinmek istiyorum. Evet, ekonomik şiddet devam ediyor. Her yönüyle yoksulluk devam ediyor. Komisyon bunun da farkında olmalı. Kürt meselesinin çözümü bugünkü ekonomik sorunların çözümüne de katkı sağlayacak niteliktedir. Cumhurbaşkanı bile 2 trilyon doların bu meseleye harcandığını söyledi. Kaldı ki uluslararası kuruluşların açıklamalarında bu rakam 4 trilyon dolara kadar gidiyor. Bu, sadece savaşa giden kaynak. Bir de bu düzenin, yani Kürt düşmanlığına bağlı biçimlenmiş düzenin yaratmış olduğu bir rant düzeni var. Otoriter rejimden beslenen bir talan düzeni var. Tüm bunların sonlanabilmesinin yolu tabii ki demokrasi, tabii ki barış. İşte bu anlayışla ekonomiye de yaklaşmak gerekiyor. Komisyonun böyle bir sorumluluğu da var. Bunun da altını çizmek istiyorum. Eğer bunları ıskalarsak bu yoksulluğun, bu acımasızlığın, bu şiddetin de devam edeceğini görmek çok zor olmasa gerek. 

Türkiye'de ciddi bir gelir ve servet dağılımı adaletsizliği var

Kur korumalı mevduatın sona erdiği açıklandı. Bugüne kadar 140 milyar dolarlık mevduat oluşmuş. Bunun ekonomiye maliyeti 60 milyar dolar. Asgari ücrete ara zam yapmamak için bin dereden su getiren Şimşek, 60 milyar doları servet sahiplerini primlemiş. Düşünebiliyor musunuz? Emekçinin hakkı, yoksulun hakkı servet sahiplerine aktarılmış. Hala 11 milyar dolar Merkez Bankasında borç gözüküyor. Yani 11 milyar dolarlık bir servet transferi daha devam edecek. Şimdi bütün bunları alt alta koyduğunuzda karşımıza ne çıkıyor? Türkiye'de ciddi bir gelir ve servet dağılımı adaletsizliği var. Yoksuldan alıyor, zengine veriyor. Ülkenin yüzde 80'den fazlası yoksul ve yüzde 1'lik, hadi bilemediniz yüzde 10'luk bir kesiminin refahı için yoksulların üzerine enflasyonla ve vergiyle çökmeye devam ediliyor. Ülkede yoksulluk sınırı 90 bin liraya ulaşmış durumdadır. Açlık sınırı 30 bin liraya varmış durumdadır. Varın siz şimdi ücretlere bakın. Asgari ücret 22 bin lira. En düşük emekli maaşı 16 bin lira. 30 bin liranın açlık sınırı olduğu yerde ülkedeki ücretlerin düzeyi bu. Ve şu anda memurlar için toplu iş görüşmeleri devam ediyor. Heyet dün toplandı bir karar alamadı. Herhalde Bitlis'te Cumhurbaşkanından gelecek talimatı bekliyor hakem heyeti. Bakanlığın önerdiği rakam yüzde 11. Enflasyon resmi rakamlarda bile yüzde 33. Aslında ENAG’a göre yüzde 66. Şimdi bu denli adaletsizliğin olduğu yerde Sayın Şimşek çıkıp programlarının başarılı olduğunu söylüyor. İki sene geçmiş hiçbir başarı ortada yok. Dezenflasyon programının yegane beslendiği kaynak yoksullar, emekçiler ve onların üzerindeki işte bu yüktür. 

Enflasyon programı bu anlayışla tutmaz

Değerli basın emekçileri, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Vergi adaletsizliği. Bir ülkede vergi adaletsizliği varsa, zaten o ülkede adaleti tesis etmek çok güçtür. Son bir yılda gelir vergisi yüzde 95 artmış. Gelir vergisinin en büyük yüklenicileri ücretlilerdir. Yani ücretlilerin üzerindeki vergi yükü enflasyonun 3 katı artmış. Siz enflasyon nedeniyle zaten satın alma gücü eriyen ücretlilerin üzerine bir de üç kat vergi yükü koymuşsunuz artış olarak. Peki, kurumlar vergisi ne kadar artmış? Yüzde 14. Yani servet sahiplerinin üzerine bir de enflasyon rantı üzerinden kaynak aktarmışsınız. Servet sahipleri paraya para katmaya devam etmişler. Şimdi bu gerçeklik ortadayken memurlara yüzde 11 ilk 6 ay için, yüzde 7 ikinci 6 ay için, 2027'de yüzde 4 zam öneriyorsunuz. Neden? Çünkü enflasyon düşecekmiş. Geçen sene de düşecek diyordunuz. Düşmedi, mağduriyet arttı. Bu enflasyon programı bu anlayışla tutmaz. O yüzden de diyoruz ki hakem heyetinin değişmesi gerekir. Nasıl futbolda hani hakemlerin bu denli taraflı yönetimi üzerine yabancı hakem gelir. Biz de diyoruz ki buraya bir yabancı hakem heyeti gerekir. Cumhurbaşkanına bağımlı heyetle memurların bu dönem sıkıntılarını aşmak mümkün değildir. 

Soru: İmralı Heyeti bu hafta İmralı’ya gidecek mi? Tarihi net mi?

Bu hafta için heyetimizin adaya gitme olasılığı çok yüksektir. Büyük olasılıkla da gidecektir ama günü henüz belli değil. Evet, heyetimiz gelişmelerin bilgilerini aktaracaktır. Heyetimiz de bütün gelişmeleri Sayın Öcalan’a aktaracaktır. Çünkü yaklaşık bir aydır adaya gidemediler. Bu bir ay içinde olan gelişen bütün gelişmeleri kendilerine aktaracaklardır. Kendilerinin de değerlendirmelerini alıp döneceklerdir. Beklentimiz bu yönde.

İlginizi Çekebilir

ERDOĞAN VE BAHÇELİ KARDEŞLİĞİ AHLAT'DA

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN İLE MHP LİDERİ DEVLET BAHÇELİ BU GÜN AHLAT'DA HAN ÇADIRINDA BİR ARAYA GELDİLER. YANYANA OTURUP SAMİMİ POZLAR VEREREK, KARDEŞLİK RUHUNU BİR KERE DAHA SERGİLEDİLER. İKİLİNİN SAMİMİ VE İÇTEN SOHBETİ, TOPLUMA HUZUR VERDİ. ALLAH BOZMASIN....

TÜED: Hakem Kurulu tüm emeklilerin sesini duymalı

TÜED Başkanı Kazım Ergün, emeklilerin maaşlarında adalet ve refah artışı için Hakem Kurulu'na çağrıda bulundu.

SEÇER: “İKTİDAR BİZİMLE İKTİDAR GÜCÜNÜ KULLANARAK DEĞİL; HİZMETLERİMİZLE YARIŞARAK MÜCADELE ETMELİ”

Türkiye Belediyeler Birliği Başkan Vekili ve Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, Silivri Cezaevi’ndeki tutuklu belediye başkanlarını ziyaret etti. Başkan Seçer Silivri’de; Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı Adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, CHP İstanbul Eski Milletvekili Aykut Erdoğdu, Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ve Sarıyer Belediyesi Eski Başkanı Şükrü Genç ile görüştü.

Hatimoğulları: İktidarıyla, devletiyle, muhalefetiyle bu süreçte ezber bozalım

DEM Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları kapsamında Adana'da partili ailelerimizle bir araya geldi. Burada konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:

TÜM HABERLER