Mustafa GÖKTAŞ

Mustafa GÖKTAŞ

Mail: mustafagoktas006@gmail.com

Buluntulu, Okuntulu, Süprüntülü Hocalar…

Bu da ne, der gibisiniz…

10,5 aylık özgürlüğümün kasti bir şekilde elimden alınması vesilesi ile tutuklu iken cezaevinde bir kitap yazdım.

Olaylar nasıl gelişti, neler oldu, ben nasıl gözaltına alındım, ben gözaltına alınmadan evvel yaşanan olaylar, alındıktan sonra yaşadıklarım ve bizlere sizlere, topluma yaşatılanları içeren hususları kaleme aldım ve kitap haline getirdim. Kitabın adı “ZİBİL”…

ZİBİL’de çok şey bulacaksınız.

Zaman zaman içinde bulunduğumuz ortama ve benim yaşadıklarıma acı acı gülecek, ama çoğunlukla düşüneceksiniz…

Kitap sizi hiç sıkmayacak.

Bir çırpıda elinize alır almaz, su gibi içip bitirecek ve “ulan bu ne iş?!” diyeceksiniz…

Kitabın içinde çok sayıda karakter var.

Hem gerçek isimleri var, hem benim, onların karakterlerine uygun, incitmeyen, küçültmeyen, taktığım isimler (Lakaplar) var.

Yazımın başlığına “Buluntulu, Okuntulu, Süprüntülü Hocalar…” dedim..

Buluntu Hoca bir ayrı âlem,

Okuntulu Hoca ayrı âlem,

Süprüntülü Hoca ise apayrı bir âlem…

Cezaevi kapısından içeri girer girmez, “buraya giriş var ama çıkış yok, akıllı ol aklını alırım” diyen bir HÖTTÖBÖZ ile karşı karşıya geldim.

Ayrı bir dünya.

Kitabın adını boşuna ZİBİL diye koymadım.

Okuduğunuzda neden zibil dediğimi de çok çok iyi anlayacaksınız.

Şimdi, Buluntulu hocamız, birkaç gündür beni arıyor.

Eftik geftik konulardan sonra, işi kendisinin talebesi durumunda olan üç beş kişinin adını vererek beni ayrı bir zibilliğe çekmeye çalışıyor.

Okuntulu hoca ile fikir alışverişi yapıyorum.

O da benim gördüklerimi görüyor ve diyor ki, biraz bekle.

Yapacak bir şey yok zaten.

Şu aşamada bekliyoruz.

Devlet büyüklerimizin verdiği sözlerin yerine gelmesini bekliyoruz.

Bu arada benim evimin çevresinde, gece saat ikide, üçte dolaşanların, araç içinde telefon trafiğine katılıp saatlerce beni gözleyenlerin farkındayım.

Artık Cezaevinde değilim, masal parkında da değil…

Kimin, kimin direktifi ile neyi yaptığını çok iyi biliyorum, izliyorum, takip ediyorum.

Oturduğum yerden her kişi ve herkes hakkında gereken bilgi ve malumatı ediniyorum.

Çuval çuval blilgi ve belge akıyor, tek tek değerlendiriyorum.

Şu sağlık sorunumu bir halledeyim istiyorum.

Cezaevinde yüksek tansiyon hastası oldum, şeker rahatsızlığım oluştu, zaten var olan kronik rahatsızlıklarım vardı, bu aralar onlar ile meşgulüm.

ZİBİL’de yayınevi tarafından inceleniyor, baskısı yapılacak..

Ankara’ya ziyaretim esnasında 3 bakanla, iki genel müdür ile görüşme fırsatım oldu.

Başımdan geçenleri kısa özet olarak aktardım.

Yav sen neredesin diyen oldu.

Cephedeyim, siperdeyim dedim.

Hayatım, hırsızla, namussuzla, beytül malı çarçur edenle, gayrı kanuni ve gayrı ahlaki iş yapanlarla savaşla geçti.

Hep beraberiz denildi, ama ben cephede hem yalnız kaldım.

Rabbim çok büyüksün!

Su uyur, düşman uyumaz derler.

Dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar değil, memleketi hainler talamış, dikkatli olalım arkadaşlar diyerek, cepheye geri gönderildim.

Kaldığımız yerden devam.

He ya, nerede kalmıştık?!

Baki Selam Ve Dua İle

Yorum Yazın