© Haberanaliz 2023

Çiş zamanı, değer mi?

Çişini ne zaman yapacağına da fabrikadan ne zaman çıkacağına da kendisi değil, makine karar veriyor. Türkiye işçi sınıfının da dünya işçilerinin de içinde bulunduğu girdap tam da budur.

Uğur ZENGİN' in haberidir

Ücretli emeğin girdiği her fabrika, her anlaşma görünürde eşitler arası, özgür bir anlaşmadır. Bir taraf, çalışma süresini ölçen saate bastığı anda bu eşitlik sona erer. Bu dakikadan sonra, her kuruşun da her dakikanın da taraflar arasında anlamı farklılaşır.

‘İyi adam’ iş vermiştir, kişileşmiş sermayedir. Patronun amacı açıktır; ruhu sermayenin ruhu, dürtüsü değerlenmektir. İşte bu dürtü ve ruh her daim tetiktedir. Bir işçi çalıştığı fabrikada her an ‘zamanını’ kendisi için tüketebilir ve patronun satın aldığı zamanı ondan çalabilir! Mealen, “Mesai saatinde 5 dakika tuvalete giden işçi hırsızdır!” denir. Her işçi zaman çalabilecek potansiyel hırsızdır!

Küresel iş bölümü genişliyor, sermaye yoğunlaşıyor, büyük üretim artıyor, teknolojik atılımlar, yeni makineler, kimyevi maddeler, lojistik imkanlar gelişiyor; zaman kısalıyor. Tüm bunlar üretimde emilen emeği bir yandan azaltırken diğer yandan sermaye daha fazla değer yaratmak uğruna emeğin her dakikasına daha da muhtaç hale geliyor. Bir işçinin haftada 3 gün kendisi için, 3 gün ise patron için çalıştığını düşünelim. Ya da bu zaman dilimini 10 dakikalık ikişer beş dakikalık dilime indirgeyelim. Mesai saatinde bir sigara zamanı, bir çay ya da bir tuvalet molası, zaruri ya da keyfi; sınıf mücadelesinin keskin bir parçasıdır.

Bugün fabrikaları hapishane ya da akıl hastanesivari panoptikon uygulamalarla kuşatan budur. Kameralar, kart sistemleri, vardiya sistemi, şefler, müdürler, amirler, sendika patronları… Her an gözetim altında tutulan işçiler ‘Patrondan çalmasın’ istenir ve aktif ya da pasif direniş potansiyelini sınırlamak hedeflenir…

Türkiye’de işçilere fabrikada takılmak istenen elektronik kontrol kelepçesi de, Lezita’nın ‘işçi evleri’nde barındırdığı ithal Hintli işçiler ya da siyasal iktidarın hedefi bu ‘uluslararası hapishaneleri’ ülkeye daha fazla çekmek üzerine kurulu. Hedef bir yandan fabrika içi denetimi artırmak diğer yandan çalışma sürelerini alabildiğine uzatmak. Pazarlanan işçinin zamanıdır.

Bir örnek: Çin sermayeli Huawei. 2023 yılında küresel kârını yüzde 144.5 artırarak 87 milyar yuana (400 milyar Türk lirası!) çıkaran, teknolojik atılım yapan, 207 bin işçinin emrinde çalıştığı bir şirket Türkiye hükümetinden ne istiyor olabilir? İlgi gösterdiği nedir? Huawei Avrupa Bölge Başkanı Jim Lu, birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve ardından Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır ile görüştü. Cevdet Yılmaz, şirketin “Türkiye'de, Türkiye İçin” stratejisine olan bağlılığından duyduğu memnuniyeti dile getiriyor ve “Türkiye'deki yabancı yatırımları Türk şirketleri olarak görüyoruz” diyordu. Şirket Türkiye’deki “açık iş ilişkilerinden” memnuniyet duyduğunu açıkladı.

Huawei Türkiye’de fabrika kurma planları yapıyor. Eski Çin subayı, şimdinin multimilyarder Huawei Patronu Ren Zhengfei’nin ‘996’ isimli çalışma programına tabi Huawei işçileri haftanın 6 günü sabah 9.00’dan akşam 21.00’e kadar çalışıyor. Günde 12 saat. Yetmiyor. Huawei, işçi intiharlarıyla ünlü Apple’ın taşeron üreticisi Foxconn ile rekabet ediyor. Foxconn işçileri de haftada 6 gün 12 saat çalışıyor; tuvalet, yemek, otobüs için sıraya girdiklerini söylüyor. Huawei patronu Apple’ın üstünde kalan işçi ücretlerini rakibinin altına çekmeye çalışıyor. Türkiye’de büyük sermaye grupları da siyasal iktidar da işçilere ‘despotik hapishanelerde’ üretim yaptıran dünyanın en büyük 228. şirketinin yanında. Bu örnek sadece bugüne ilişkin değil, milyonların geleceğine ilişkin büyük bir tahayyül imkanı sağlıyor.

Almanya’da haftalık ortalama çalışma saati Türkiye’den 8 saat 20 dakika daha az. AB ortalaması da Türkiye’den 6.5 saat daha düşük. Ücretler giderek reel olarak eriyor. Ücretler düştükçe ortalama ücret -ki asgari- için dahi harcamak gereken emek, çalışmak gereken zaman dürtüsü artıyor. Ancak yetmiyor, iş süresinin uzatılması da ücretleri eritiyor! İşte girdap. Kendini harcadıkça yabancılaşıyor, yabancılaştıkça nesneye ait oluyor. Çişini ne zaman yapacağına da fabrikadan ne zaman çıkacağına da kendisi değil, makine karar veriyor. Türkiye işçi sınıfının da dünya işçilerinin de içinde bulunduğu girdap tam da budur.  

KAYN AK: EVRENSEL GAZETESİ

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER