TÜRK DİL BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN
Türk Dil Bayramımız, Türkçeyi geliştirmeyi amaçlayan bir bayram. Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla 1932'de düzenlenen "Birinci Türk Dil Kurultayı"nın açılış günü olan 26 Eylül gününü her yıl "Dil Bayramı" olarak kutluyoruz.
Ancak acı da olsa bir tespit ile yazıma başlamak isterim.
Türkiye’nin birçok kentinde yüksek öğretimin bir kesimi, İngilizce ve Fransızca yapılıyor. Yetmedi; İstanbul’da Almanca eğitim yapan bir üniversitenin de öğrenime başladığı biliniyor.
Türkiye’de birçok kişi ve kurum, üniversite eğitiminin yabancı dille yapılmasını savunuyor ve istiyor. Onlara göre, bilim ve teknoloji yüksek düzeyde Batı’da yapılıyor ve bu ülkeler sermaye, mal ve hizmetler üretiminde egemen oluyorlar.
Bunun gereği olarak, yabancı dilde eğitim, Batı ile bütünleşmenin bir aracı olarak görülüyor. Diğer gerekçeler arasında; Türkçe’nin bilim dili olamayacağı, yabancı dille öğretim yapmanın eğitimin niteliğini artıracağı ve yabancı dille başarının yükseleceği gibi konular ileri sürülüyor.
Burada bir soru soralım, bu düşünceleri savunanlara.
Batı Dilleri ile eğitim yapan üniversiteler yerine Çince de eğitim yapan üniversiteler de açılacak mı?
Şimdiki durumda bile, dünyadaki sermaye, mal ve hizmetler üretimi, Doğu ve Güney Asya’ya kaymış durumda. İktisat uzmanlarının bildirdiklerine göre, dünya pazarının yaklaşık yarısına Çin ve Hindistan gibi ülkeler egemen olmuş.
Önümüzdeki yakın yıllarda, gücün merkezinde Çin olacak gibi.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki yenidünya düzeni adı altındaki girişimleri, bu telaşın bir parçası değil mi?
Bu durumda, sermaye, mal ve hizmetler üretiminin egemenliğini Çin ele geçirecekse, yabancı dille eğitimi savunanların yaklaşımına göre, Çince eğitim yapacak üniversitelerin Türkiye’de de kurulması gündeme gelmeyecek mi, gelmez mi? Şaşırmayın, onu da savunacaklardır.
Dilerseniz, bu konuda bir düşlem(fantezi) de yapalım:
“İzmir’de,2026 yılında Çince, İngilizce, Fransızca ve Almanca eğitim yapan üniversitelerin ortaklaşa düzenlediği bir bilimsel toplantıya katılacağız.
Toplantı yerine giderken, adları İngilizce yerine henüz Çinceleri konulmamış olan yerlere uğruyoruz.
“Sultans of Simit” de kahvaltımızı yapıyoruz.
Vaktimiz var, “AFM Bowling”’e girerek oyun oynuyoruz.
Bu arada ilgililere, İngilizce levhalar yerine “Neden Çince levhalar yok?” diye de soruyoruz.
Çünkü ülkede, egemen dil Çince olmuş, her yerde Çin malları ve şirketleri var. Yurttaşlar da yarım yamalak Çince konuşuyorlar.
Sonra, İzmir Outlet Center’in yanındaki “The Kordon Hotel” deki toplantı salonuna giriyoruz. “American Ti” müziği eşliğinde saygı duruşu yapılıyor(*) ve arkasından “Ulusal Marş” söyleniyor.
Daha sonra, Çince açılış konuşması yapılıyor ve bildiriler sunuluyor. Çince, İngilizce,Fransızca ve Almanca konuşmalar, bilmeyenler için Türkçeye bir zahmet çevriliyor.
Ara veriliyor, katılımcılar kendi aralarında Çince konuşuyorlar, çoğunluğu Türk olan delegeler ise Türkçe konuşmaktan kaçınıyorlar ve utanıyorlar.
Türkçe bilim dili olarak kabul edilmiyor.”
Bu bir fantezi mi? Yoksa, gidişat bu doğrultuda mı?
Yabancı Dilde Eğitimin Sefaletini biliyor muyuz?
Yabancı dille eğitim yapan okullarda, öğrencilerin büyük bir çoğunluğu verilen dersleri tam olarak anlayamadıklarını, soru soramadıklarını ve ezberciliğe kaçtıklarını söylüyorlar. Ders veren ile alan arasında yarı Türkçe-yarı yabancı dille tarzanca bir iletişim kuruluyor.
Sonuçta, irdelemeyen, salt kuru bilgileri alan teknik elemanlar yetişiyor. Mezun olanların ağırlıklı bir kesimi de ya yurtdışına giderek çalışıyor ve lisansüstü eğitim yapıyorlar ya da yabancı tekelci firmalarda istihdam ediliyorlar.
Ne yazık ki Türkiye’de batı dilleri ile eğitim yapan üniversiteler ve okullarımız var,başta bilim dünyasında olmak üzere toplumsal yaşamımızda kimileri yabancı terim ve sözcükleri kullanmaya devam ediyor.
Ne Yapılmak İsteniyor?
Yabancı dille eğitim ile genç beyinlere yabancı bir düşünce tarzı ve yabancı bir kültür aşılanmaya çalışılıyor. Böylelikle, ülkesinin sorunlarına yabancılar gibi bakan, başkalarının çıkarları için tasarlanmış sosyo-ekonomik modelleri kendi modelleri sayan insanlar yetiştirilmek isteniyor. Attila İlhan, bunlara “ajan” adını vermekten kaçınmıyordu.
Bu doğrultuda 2019 yılında sonsuzluğa uğurladığımız seçkin aydınımız Mümtaz Soysal Hoca da , bir yazısında “Gençliğin bir bölümünü, dış kaynaklı beyin yıkayışlara kendi eli ile teslim eden ve bunu hevesle yapan bir toplum, yalnız eski sömürgelerde vardır herhalde” demişti.
Kısaca, yabancı dille eğitim, teknolojiye ve bilgiye ulaşmanın tek yolu olarak öngörüldü. Yabancı dil öğrenim konusu ile yabancı dilde eğitim konusu, bilerek karıştırıldı. Burada çok önemli bir nokta unutturulmaya çalışılıyor; milletleri bir arada tutan en önemli öğelerden birisi, ulusal dildir. Bu bağ, zaafa uğradığı zaman, ulusal bütünlük ciddi yaralar almaya başlıyor.
Kimilerine anımsatalım: Türkler tarihin hiçbir döneminde sömürge olmadı. Çünkü Türk dili Türk toplumunu bir arada tutan en önemli bir olgu idi.Bu nedenle hep vardı, hep olacak.
Türk Dil Bayramımız Kutlu Olsun.
-------------------------------------------
(*)Daha önce kaleme aldığım “Ti Sesi Nereden Geliyor?”adlı bir yazımı da anımsatmak isterim.Yazımda,Türkiye’de resmi törenlerde İstiklal Marşı’nda önce yapılan Saygı Duruşu’nda çalınan Ti Sesi’nin, Amerikan iç savaşı sırasında, savaşın yıkımlarına karşı bestelenmiş bir ağıt olduğunu belgesiyle yazmıştım. (Bakınız: http://www.youtube.com/watch?v=Wn-iz8z2AGw)
Bu kapsamda Amerika için önemli olan bu müziğin Türkiye için neyi ifade ettiğini yetkililerden sormuş, konunun yalnız müzik bilimcilerini değil, bütün yurtseverleri ilgilendirdiğini belirtmiştim.
Yazım saygın bir müzik dergisinde yayınlanmış,kimileri alıntı da yapmıştı. (Bakınız:www.musikidergisi.net.)Muğla Barosu da yazımdan sonra gereğini yapmaya çalışmıştı.
Bununla birlikte konuda bir değişiklik olmadığı gibi müzik bilimcileri de ses çıkarmadılar.
Mankurtlaşmanın bu kadarına ne demeliyiz,bilmek olası değil.