ZEYTİNLER TEHDİT ALTINDA, AMA MAÇ DEVAM EDİYOR
Zeytinlikleri yok ederek madenlerce kullanılmasına yol açan yasa kabul edildi.
Ama maç devam ediyor.
Her şey bitmiş değil.
Bu konuya tekrar döneceğim.
Yasa zeytinleri başka alanlara taşımaktan söz ediyor.
Ama geçmiş deneyimler bu taşınan zeytinlerin yaşamadığını, yaşasa bile verimin son derece düşük olduğunu ortaya koyuyor.
Diyecekler ki madene de ihtiyaç var.
Öncelikle söz konusu olan maden kömür.
Kömür küresel iklim değişikliğine yol açtığı gibi elektrik üretilirken çevre kirliliğine de yol açıyor.
Belki de 20-30 yıl sonra kömür yasaklanacak.
Ama yok olan binlerce yıllık zeytinleri geri getirmek mümkün olmayacak.
Madenleri yeryüzünü yok etmeden galeriler açarak çıkarmak mümkün.
Ama madencilik şirketleri bunu tercih etmiyorlar, doğayı öldürmek daha ucuz.
Toplumsal direnç çok yüksek düzeylere çıktığında olumsuz yasalar bile yüzde yüz uygulanmıyor.
Örneğin 2006 yılında çıkarılan ve tarımsal biyoçeşitliliğe çok zararlı Tohumculuk Kanununa göre köylülerin yerel tohumlarını ve bunlardan üretilen fideleri satmaları yasak.
Ancak bu kanuna karşı o kadar büyük bir toplumsal tepki var ki 19 yıldır bu yasağı tam olarak uygulayamıyorlar. Hatta Tarım ve Orman Bakanlığı yerel tohumun koruyucusu olarak kendini tanıtıyor.
Geçenlerde Ege Üniversitesinde Emine Erdoğan Tohum Bilimi ve Teknolojisi Enstitüsü kuruldu.
Tarım ve Orman Bakanlığı aslında daha önce GDO’lu ürünlerin de Türkiye’de üretilmesini istiyordu.
Ama bu konuda o kadar büyük bir tepki ortaya çıktı ki bunu yasal olarak gerçekleştiremediler.
Kömür ölüm getiriyor ve dünyada yaşamı yok olmaya götürüyor.
Diğer madenler de yeryüzünü talan etmeden galerilerle üretilebilir.
Hayat ile para arasındaki tercihte her zaman hayat seçilmelidir.
Yapılacak şey olabildiğince yaşamı, zeytini savunarak kamuoyunun tamamına yakını ikna etmek.
Zeytini ve hayatı yok etmeye yönelik kanun değişinceye kadar uygulanması sınırlandırılabilir.
Maç devam ediyor.
Burada bitmedi.