haberanaliz

Bakırhan: Diyarbakırlının özgürlük talebi ile İstanbullunun adalet talebi birdir

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Bakırhan: Diyarbakırlının özgürlük talebi ile İstanbullunun adalet talebi birdir
DEM Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, İstanbul'da Dil, Kültür ve Sanat Komisyonumuz tarafından Sırrı Süreyya Önder anısına düzenlenen "Aydınlar ve Sanatçılar Barışı Konuşuyor" paneline katıldı. Panelde konuşma yapan Bakırhan, şunları söyledi:

Süreç başladığı günden beri sahadayız

Bu süreçte hiçbirimizin eksik, yanlış yapma şansı yok. Bu sürecin yanlışlarının telafisi yok. Defalarca benzer süreçler yaşadık. Çeşitli sebeplerle bu süreçler bir biçimde başarıya ulaşmadı. Kimden kaynaklı olduğunu burada anlatmak, uzun uzadıya konuşmak istemiyorum. Ama bu süreç başladığı günden beri sahadayız. Türkiye’nin 7 bölgesindeyiz. Barışı tartışıyoruz, olası mı değil mi koşulları uygun mu, kim iyi niyetli kim değil, güvenelim mi güvenmeyelim mi gibi sorulara hep birlikte yanıtlar aramaya çalışıyoruz. Ama en çok kendimize, bugün burada bulunan bu renklere, bu birikime, bu geçmişe güvenerek yol almaya çalışıyoruz. Bu tür toplantılar bize güç ve destek veriyor. Tekrar hoş geldiniz.

Aydın tavrı tam da Sırrı’nın tavrıdır

Böyle bir toplantının Sırrı Süreyya Önder’e adanması gerçekten çok değerlidir. Tebrik ediyorum. Bunu düşünen arkadaşlara teşekkür ediyorum. Sırrı Süreyya en çok barış ve kardeşliğin tartışıldığı toplantılara layıktır. Ona layık bir toplantı yapacağımıza da inanıyorum. Sırrı Süreyya barış olsun diye, demokrasi gelsin diye büyük çabalar gösterdi. Çok büyük emek verdi. Neredeyse ömrünü bu meselelere adadı. Bir ömür düşünün cezaevleri gördü, zulüm gördü, açlık gördü, işsizlik gördü. Camide imamlık yaptı, kamyonda şoförlük yaptı, ama hiçbir zaman Kürt siyasetinden, devrimcilerden, doğadan, kadın mücadelesinden kopmadı. Sırrı’nın mücadelesi onurlu bir mücadeleydi. Bizler  de onun vermiş olduğu mücadeleye layık olmak, bu mücadeleyi başarıya ulaştırmak için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Her zaman sorulur aydın tavrı nedir diye. Aydın tavrı tam da Sırrı’nın tavrıdır. Sadece çözüm süreçlerinde değil, en zor süreçlerde bile ezilenlerle, emekçilerle yan yana olmak, birlikte olmak, birlikte durmak en büyük aydın tavrıdır. 

Barışa bir tuğla koymak gibi hepimizin büyük sorumlulukları var

Hepimizin bildiği bir şey var. Eğer barışa bir tuğla koyamamışsan kütüphanelerce bilgin olsa nafile derlerdi. Doğru söylüyorlar. Günümüzde barışa bir tuğla koymak gibi hepimizin büyük sorumlulukları var. Bilgimiz, birikimimiz, niteliğimizle birlikte bu süreci inşa edebilirsek emin olun Türkiye kazanacak, hepimiz kazanacağız, demokrasi kazanacak. Sayın Sırrı Süreyya Önder şahsında bugüne kadar bu mücadelede yaşamını yitiren bütün arkadaşlarımızı bir kez daha kalbi duygularımla saygıyla anıyorum. Onlara sözümüz kesinlikle onurlu bir barışı gerçekleştirmek olacak, onun mücadelesini kararlıca vermek olacak.

Ortadoğu’da tek kimlik dayatmak yerine demokratik zemin inşa etmek gerginlikleri ortadan kaldırır

Ülkemiz ve bölge tarihi günlerden geçiyor. Eğer bu tarihi günlerde barışın hikayesini yazabilirsek emin olun 86 milyon kazanır, bölge kazanır. Bölge burada inşa etmiş olduğumuz bu barış sürecinden dersler alır. Ortadoğu’da ciddi bir kaos, kriz ve çatışma var. Birçok sebebi var ama en önemli sebebi tekçi ve anti demokratik rejimlerdir. Maalesef bu rejimler Ortadoğu’ya acının, kanın, gözyaşının dışında bir şey getirmedi. Ayrıca oluşturdukları zemin de hegemonik güçlerin o bölgelere müdahale etmesini beraberinde getirdi. 100 yıldır gün yüzü görmeyen bir bölgeden bahsediyoruz. Ortadoğu’da halklara, inançlara kimlik dayatmak baskı kurmak sorunun temel kaynaklarından birisidir. Çözümü de tam buradan bulmak gerekiyor. Tek kimlik yaratma yerine Ortadoğu'nun farklı kimliklerine, inançlarına uygun bir demokratik zemin inşa etmek, onların kimliklerini yaşayabilecekleri demokratik bir sistem inşa etmek aslında bugüne kadar saymış olduğumuz bütün sorunları, çatışmaları, gerginlikleri ortadan kaldırabilir. Ama işte o kadar bir gelenek olmuş ki hala birçok ülkede tekçilik dayatılıyor. Hala insanların dili, kimliği tanınmıyor. Ve o da dışarıdan çeşitli müdahalelere sebep oluyor. Bir türlü de işin içinden çıkılmıyor. Yani Dürzi'lerin mutlu olmadığı, sürekli katliam tehdidiyle karşı karşıya kaldıkları bir Suriye devlet olsa ne olur, olmasa ne olur? Olsa kime ne hayrı var? Kürtlerin kendi kimlikleriyle ya da diğer halkların kendi kimlikleri ve inançlarıyla yaşamadıkları bir Suriye’nin etrafınımetrelerce, kilometrelerce duvarlarla kaplasak ne olur? Topu, tüfeği, tankı olsa ne olur? İşte bir türlü bu meseleyi idrak edemedi buradaki rejimler. Umarım önümüzdeki günler bu yaşanan kaos, kriz, yıkım, çatışma süreçlerinden bütün yönetimler dersler çıkararak kendi ülkelerinin farklılıklarını, renkliliklerini zenginlik kabul ederek onların demokratik bir zeminde eşit yurttaşlar olarak yaşamalarını sağlayacak adımlar atarlar.

Dünyada muazzam bir silahlanma yarışı varken Türkiye’nin barışını tartışması çok değerlidir

Kimi bölgesel ve küresel güçler var. Bir türlü çatışma ve silahlanmaya doymadılar. Siz de takip ediyorsunuz. Yani muazzam bir silahlanma var. Çatışmaya, savaşa ciddi bir yatırım var. Hegemonik güçler çatışma ve silahlara yatırım yaparken Kürtler ve dostları Türkiye’de barışı tartışıyor. Türkiye'de silahsızlanmayı tartışıyor. Türkiye'de demokratik bir zemini inşa etmeyi tartışıyor. Bu çok kıymetlidir. Yanı başımızda ciddi bir çatışma ortamı varken, kriz varken, Türkiye’de barışı konuşmak, silah ve çatışmaların olmadığı bir zemini konuşmak kadar değerli ve kıymetli bir şey yok. Bizler barışı konuşuyoruz ama bu barışı başarıya ulaştırmak da aynı zamanda bugün burada oturan bütün bileşenlerin temel sorumluluğudur. Sahip çıkarsak olur. Eğer sahip çıkamazsak, onurlu bir barışı sağlayamazsak tam da dediğim gibi egemenlerin, hegemonik güçlerin, tekçi kimlik dayatanların ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Onun için tarihin akışını egemenlerin rotasından değil, ezilenlerin, eşitlik isteyenlerin penceresinden izlemek, bu doğrultuda yol yürümek bizlerin temel görevlerinden birisidir. 

Irkçılık öyle bir beladır ki barıştan bölünme korkusu yaratmaya çalışıyor

Bu süreci önemsediğimizi belirtmek  istiyorum. Ama Türkiye’de küçük bir azınlık bu süreci desteklemiyor. Bu sürece karşı çıkıyor. Bu sürecin ülkeyi böleceğini söylüyorlar. Barış nerede hangi ülkeyi bölmüş bilmiyorum ama ırkçılık öyle bir beladır ki masaya oturmayı bile bu ülkeyi bölmekle eş değer gören anlayışlar türedi ve örgütlenmeye çalışıyorlar. Yüzyıllık inkarcı politikalar da buna çok önemli bir zemin yarattı. Aklı başındaki insanlar bile barışı savunmak yerine barış karşısında konumlanmaya çalışıyorlar. Biz başarırsak bu küçük azınlık kaybeder, biz başarırsak Türkiye kazanır, Kürtler, eşit yurttaşlık mücadelesi veren Aleviler kazanır. Her gün katledilen kadınlar kazanır. Umutları çalınan gençler kazanır. O yüzden bu süreç önemlidir. Barışa destek vermek kimseyi AKP'li, MHP’li, CHP’li, DEM Parti'li yapmaz, onurlu bir duruşta buluşturur ancak. Onurlu bir duruşta buluşmak 86 milyona bizim borcumuzdur, bizim görevimizdir, adalettir. Bunların olmadığı bir barış zaten barış olmaz. Bunların mücadelesini yürütüyoruz. 

Dertlerimiz, kaygılarımız, geleceğimiz ortak, Diyarbakırlının özgürlük talebi ile İstanbullunun adalet talebi birdir

Türkiye'de yaşayan 86 milyonun dertleri ortaktır. Dertleri ortak olanların bu sürece sahip çıkması gerekiyor. Ekonomik kriz hem Amedliyi, hem Trakyalıyı, hem Karadenizliyi aynı oranda etkiliyor. Trabzon'da ekmek Kürt illerinden daha ucuz değil. Samsun’da bir emeklinin ücreti de Siirtli bir Kürdün ücretinden daha fazla değil. Dertlerimiz bir, kaygılarımız geleceğimiz bir. Bu dertleri ortadan kaldırmak, ortak bir gelecek oluşturmak için de bu sürece sahip çıkmamız gerekiyor. Böyle okuyanlar da var. Diyarbakır'ın özgürlük talebiyle İstanbul'un adalet talebi aynıdır. Bu ikisini birbirinden ayrıştıramayız. Diyarbakırlının adalet talebi İstanbullunun özgürlük talebinin birlikte yürümesi bu ülkeyi demokratikleştirir. Ayrıştırırsak da mevcut güçler bundan yararlanırlar. Bugün hepimize düşen temel bir sorumluluk var. Ortak gelecek kurmaktır. Ortak gelecek nasıl kurulur sorusunu muhtemelen soruyorsunuz. Ortak gelecek Türkün güvenlik ve istikrar arayışı ile Kürdün hak talebini buluşturmakla ancak inşa edilebilir. Biz de bunu oluşturmaya çalışıyoruz. 

Yaratılmak istenen düşmanlığa karşı barışı savunmak hepimizin tarihsel sorumluluğudur

Değerli arkadaşlar hepinize soruyorum. Ekonomik kriz biraz önce söyledim, adaletsizlikler, işsizlik, eğitim konusundaki kaygılarımız. Tamamı aslında her yerde hepimize değen konulardır. Bu hepimizi etkileyen sorunlar karşısında da ortak bir tutum belirtmek yerine bunları birbirinden ayrıştırırsak emin olun bir yere varma şansımız yok. Dolayısıyla barış karşıtları ve Kürt düşmanlarının yarattığı bu kirliliğe karşı da bunu önlemek için de hepimize en fazla da aydınlara ve yazarlara çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Bugün gürültüye karşı barışın anlamını savunmak, inşasına katkı sunmak hepimizin aynı zamanda tarihsel sorumluluğudur. Yalanların ve kara propagandaların kol gezdiği ortamlarda, gerçeği dile getirmek, savaşı körükleyen sahte söylemleri boşa çıkarmak tam da bu salonun işidir. Aydınların, yazarların ve sanatçıların işidir. Barış sadece silahların susması değildir, işte silahlar sustu. Barış Ağrı Dağı eteğindeki Şakiro’nun kilamıyla İç Anadolu'daki Neşet Ertaş'ın türkülerinin buluşmasıdır. Birbirine misafir olmasıdır. Aynı evde ve sahada ikisinin dile getirilmesidir, ikisinin kardeşleşmesidir. Barışı kelimelerle, notalarla, renklerle sanatçı ve aydınlar inşa edebilir. Dünyanın her yerinde de böyle olmuştur. Sanatçıların gücü değiştirmektedir. Bu toplantının da bence temel önceliklerinden biri budur. Şimdi el atma zamanıdır. Şimdi barış için güçlü bir irade ortaya konulmayacaksa, şimdi bu Kürt karşıtı ve düşmanlığı yapan kirliliğe karşı yazısını kalemini renklerini ortaya koymayacaksa ne zaman koyacak sorusunu soruyoruz. O değiştirici güce inanıyoruz. Türkiye'ye demokrasiyi ve barışı birlikte getirebiliriz. Aksi halde hepimiz birlikte kaybedebiliriz. 

Barış süreçlerini taraflar başlatır ama onu ancak toplumsal dinamikler inşa edebilir

Barış süreçleri iki parti ya da iktidar ve bir taraf arasında yürüyen süreçler değil. Evet onlar başlatırlar ama barış inşası toplumun bütün dinamiklerinin aktif katıldığı, mücadele ettiği, risk aldığı, sorumluluk aldığı, sorumluluklarını yerine getirdiği bir zeminde ancak inşa edilebilir. Bunun için biz aydınlarımıza, yazarlarımıza, sanatçılarımıza, halklarımıza, emekçilerimize, ezilenlere güveniyoruz. Örgütlü yapımıza güveniyoruz, geçmiş birikimimize ve deneyimimize güveniyoruz. En önemlisi hep beraber olabilirsek gücümüz olduğuna inanıyoruz. Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum, başarılar diliyorum. Umarım buradan da öneriler ve eleştirilerle güçlü bir şekilde çıkacağız. Hep birlikte kazanacağımıza olan inançla hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. 


SOSYAL BELEDİYECİLİK , PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR BELEDİYECİLİĞİ Mİ?!Önceki Haber

SOSYAL BELEDİYECİLİK , PARAYI VEREN DÜDÜ...

Koçyiğit: İHA-SİHA teknolojisini niye yangınlarla mücadelede kullanmıyorsunuz?Sonraki Haber

Koçyiğit: İHA-SİHA teknolojisini niye ya...

Başka haber bulunmuyor!