haberanaliz
Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

Mail: perihancakiroglu@gmail.com

HAYDİ KADINLAR UYANIN…

Siyasi kaoslar nedeniyle fazla tartışılmadı, konuşulmadı.

Diyanet İşleri Başkanlığı’na geniş yetkiler tanıyan kanun, Resmi Gazete'nin 4 Haziran 2025 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Ve ardından da Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, sert hutbeler yayınlamaya başladı.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın çok zaman sözleri ve hutbeleri tepkilere neden olurdu. Ancak en yeni hutbeler, biz kadınları hedef alınca iş rayından iyice çıktı…

Kadınların giyim tarzlarıyla ilgili ve ardından gelen kadınların miras paylaşımıyla ilgili son hutbeler toplumda hiç kabullenilmedi ve çok da tepkiye neden oldu.

Bu hutbelerle ilgili tartışmaları da anlatacağım ama4 Haziran 2025’te uygulamaya giren o yasanın önemli maddelerine bir bakalım.

Bu yasaylaDin İşleri Yüksek Kurulu’na önemli görevler verildi.

KUR’AN MEAL KİTAPLARI TOPLATILACAK

Yasa diyor ki, Kurul, resmi kurumlarca incelenmesi talep edilen dini yayınları ve Kur'an-ı Kerim meallerini inceleyecek ve mütalaa verecek.

"İslam dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı olduğu" tespit edilen yayınların, basım ve yayımının durdurulmasına, dağıtılmış olanların toplatılmasına ve imha edilmesine karar verilebilecek.

"Sakıncalı" yayınların internet ortamında olması halinde içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi için yargıya başvurulacak.

DMM de açıklamasında Din İşleri Yüksek Kurulu'nun yapacağı inceleme sonucunda, Başkanlığın yetkili ve görevli yargı merciine müracaatı üzerine basım ve yayımının durdurulmasına, dağıtılmış olanların toplatılmasına ve imha edilmesine yargı mercileri tarafından karar verileceğini söyledi.

DMM, karara iki hafta içinde itiraz edilebileceğini vurguladı.

Mesela, Atatürk’ün Türkçeye çevirttiği Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın Kur’an-ı Kerim’ininTürkçe Meali için ne düşünülüyor?

Toplatılmasına karar verilirse kim sahip çıkacak?

Çünkü, bu Kur’an-ı Kerim dedelerimizden ve babalarımızdan bu yana en güçlü Kur’an meali yayınlanan kitap olarak biliniyor.

Türkçe’nin yanında Arapça ve Farsça ile şiir de yazacak kadar üst seviyede bilgiye sahip olan Hamdi Yazır, çevirdiği Kur’an kitabında herkesin anlayabileceği sade bir Türkçe kullanmıştı.

100 yıllık Türkiye tarihinde en çok satan ve yüksek popülerliğini koruyan Elmalı’nın KUR’AN Meal’i hala bu alanda rakipsiz görünüyor.

Biraz tarihçeye girersem, Atatürk, Kur’an ve temel hadis ktaplarının Türkçeye çevrilmesi için Diyanet İşleri Riyaseti’ni görevlendirmişti.

Dönemin Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi ve Yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki’nin ısrarları ile meal görevi Mehmed Akif Ersoy’a tefsir görevi de Hamdi Yazır’a verilmişti.

Şimdi Din İşleri Yüksek Kurulu’na verilen yetkilerde toplatma ve imha kararına konu yayınlar, bu karara iki haftalık süre içinde itiraz edilmediği veya yapılan itiraz reddedildiği takdirde imha edilecek.

Ne var ki, gelecek günlerde bizler de bu tartışmaların içinde olacağız gibi görünüyor.

 

HUTBELER NEDEN SERTLEŞTİ?

 

Gelelim hutbe işlerine. Kamuoyu, Cuma hutbelerinin neden sertleştiğini anlamakta güçlük çekiyor.

Bugüne kadar kadınların giyim tarzları bazen eleştirilse de fazla üzerinde durulmuyordu.

Ancak "Kul hakkı ateşten gömlek" başlıklı Cuma hutbesinde kadınların miras hakkına da değindi.

Ailede, toplumda ve dünyada yaşanan bütün kötülüklerin temelinde kul hakkı ihlalleri olduğu söylenen hutbede, miras hakkına ilişkin şu ifadelere yer verilmişti;

  • "Karşılıklı rıza olmadan, Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek, ilahî adalete aykırıdır."
  • "Dolayısıyla kişinin kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah'ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır."

Kadın örgütleri bu sözler üzerine ayağa kalktı.şliğinde

Medeni Kanunda eşitlikçi miras hakkı savunulurken şimdi rızaya göre HUKUK’tan söz etmek de nereden çıktı?

Acaba Diyanet, toplumu dini kurallar eşliğinde toplumu yavaş yavaş geleceğe mi hazırlıyordu?

İngiliz Yayın Kuruluşu BBC bile bu yeni gelişmeleri haberleştirme gereği duydu.

Kadın kuruluşlarının temsilcileri hutbeleri enine boyuna eleştirdiler. Mesela, Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), "Hutbede açıkça kadınların eşit miras hakkına itiraz ediliyor, kadınların miras hakkı yarıya indirilmek isteniyor" açıklaması yaptı.

Platform, ayrıca Diyanet'e "Anayasa ve yasalara aykırı açıklamalara son verme, anayasal ve yasal sınırlarına çekilme"uyarısına dikkat çekti.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu ise"Diyanet'in görevi, dini değerleri kullanarak kadınların kazanılmış medeni haklarını hedef almak değildir" ifadesinde bulundu.

DEM Parti Kadın Meclisi ise Diyanet'in kadınlara karşı suç işlediğini belirterek, camilerde okutulan hutbeler üzerinden algı yaratıldığını belirtti ve

"Kadınların kazanılmış haklarını gasp etmeye dönük siyaseti meşrulaştırmanıza izin vermeyeceğiz"dedi.

Aslında bakıldığında Diyanet İşleri Başkanlığı, doğrudan Cumhurbaşkanlığı'na bağlı anayasal bir kurum.

Ne var ki, Diyanet şu anda kendi kuruluş felsefesine aykırı davranıyor. Anayasa tarafından düzenlenmiş bir kurum, Anayasa'ya aykırı hareket ediyor. Oysa,Diyanetin görevi, toplumun dini hizmetlerini yürütmektir ve çerçevesi gayet açıktır... Var olan hukuk sistemine meydan okumak gibi bir iddiası olamaz, Anayasal çerçevenin dışına çıkamaz.

Feminist Yazar Berrin Sönmez,kadınların giyimleriyle igili 1 Ağustos hutbesinin kadınların kıyafet seçimlerine müdahale olduğunu belirtmiş ve

bireysel direniş eylemiyle başörtüsünü çıkardığını açıklamıştı.

Sönmez, Medyascope kanalında katıldığı bir yayında, "Başörtümü aldım, Diyanet'in ve iktidarın ayakları altına attım" demişti.

Diyanet’in hutbelerine bazı ilahiyatçılar isesansür, imha ve toplatma yetkilerinin bu şekilde genişletilmesine karşı çıktı.

Mesela, İhsan Eliaçık"Diyanet'e engizisyon yasasını gece yarısı meclisten geçirdiler"derken, Prof. Dr. Mustafa Öztürkde"Kendi mealimi yakıyorum ve yakacağım"şeklinde konuşmuştu.

DİYANET’İ ATATÜRK KURDU

Diyanet İşleri Başkanlığı ya da kısa adıyla Diyanet, 3 Mart 1924'te Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle ve 429 sayılı kanunla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı’na bağlı bir teşkilat olarak kuruldu.

Görevleri; İslâm dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekti.

Diyanet, 9 Temmuz 2018'de cumhurbaşkanlığına yani Tayyip Erdoğan’a bağlandı.

Anayasanın 136. maddesinde, "Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir" hükmü yer alıyor.

2023 Sayıştay Denetim Raporu'na göre, Diyanet'in personel sayısı o yıl itibarıyla 140 bin 859'du. Diyanet'in 2025 bütçesi ise yaklaşık 130,2 milyar.

Mevcut Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, 16 Eylül 2017'de bu göreve atanmıştı.

İşin özü; Diyanet İşleri Başkanlığı, aslında Cumhuriyet ile birlikte halka dini hizmetler vermek için kuruldu.

Ne var ki, torba yasa ile 4 Haziran 2025’te Resmi Gazete’de yayımlanan yeni kanunla Türkiye’yi nereye götüreceği bilinmiyor.

Laiklik elden gidiyor diyenler haklı görünüyor.

Anlaşılıyor ki, siyasal İslamcılık kadın haklarını giderek hırpalayacak.

Ey hemcinslerim, ey kadınlar uyanın ve haklarınıza sahip çıkın.

İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini durduramadık, yeni uygulama yasasına karşı çıkalım..