haberanaliz

Bakırhan: Ortadoğu’da tek çözüm önerisi olan güç Kürtlerdir, DEM Parti’dir, paradigmamızdır

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Bakırhan: Ortadoğu’da tek çözüm önerisi olan güç Kürtlerdir, DEM Parti’dir, paradigmamızdır
DEM Parti Meclisi, yeni dönem planlamasını yapmak üzere Genel Merkezde toplandı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, şunları söyledi:

Hoş geldiniz değerli arkadaşlar, hepinizi selamlıyorum. Çok önemli bir süreçte Parti Meclisimizi topluyoruz. Burada çok önemli tartışmalar yürüteceğimizi, önümüzdeki döneme dönük önemli bir planlamayla çıkacağımızı umut ediyorum. Günlerdir almış olduğumuz toplantılardasınız. Yereldeki havayı en iyi siz gördünüz, takip ettiniz. Dolayısıyla buradaki aktarım, değerlendirme, eleştiri ve önerileriniz yolumuzu açacaktır. Şimdiden iyi bir toplantı diliyorum. 

Tutsak arkadaşlarımızın bizimle birlikte bu süreci yürütmeleri sürecin de hayrına olacaktır

Yakın zamanda önce Kandıra Cezaevinde Figen Yüksekdağ ve Semra Güzel ile görüştük, bir gün sonra da Edirne Cezaevinde Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı ile görüştük. Sizlere çok selamları vardı, hepimize başarılar diliyorlardı. Onlar da bu tarihi süreçte bizimle birlikte bu süreci yürütmek, mücadele etmek istiyorlardı. Ancak AİHM’in üç ihlal kararına ve avukatların tahliye taleplerine rağmen bir türlü bırakılmadılar. AİHM üç defadır ihlal kararı veriyor, yaklaşık 9 yıldır cezaevinde kalıyor arkadaşlarımız. Hemen tahliye edilmeleri gerekirken bir sessizlik, bir suskunluk. Bu siyasi rehine durumunun devamı yönünde kararlar veriliyor. Mahkeme, uluslararası hukuku ve Anayasanın 90’ıncı maddesini çiğneyerek ağır bir suç işliyor. Bu ayıba, bu akıl tutulmasına artık bir son verilmesi gerektiğini belirtiyorum. Cezaevindeki tutsak arkadaşlarımızın bizimle birlikte bu süreci yürütmeleri, katkı vermeleri aslında sürecin de hayrına, yararına olacaktır. Umarım arkadaşlarımız tez zamanda özgürlüklerine kavuşarak bizimle birlikte çalışmalara aktif bir şekilde katılırlar. 

Kadınların verdiği mücadelenin yanındayız 

Kadın cinayetleriyle güne uyanıyoruz. Birkaç gün önce Ayşe Tokyaz’ın katledilmesinden dolayı derin bir üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum. Ayşe Tokyaz’ın ailesine ve sevdiklerine başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Evet, kadın cinayetleri politiktir ve 22 yaşındaki Ayşe Tokyaz’ın katledilmesi de politiktir. Son üç ayda katledilen kadınların sayısı neredeyse 100’ü geçti ama sorumlular bir türlü bunun önüne geçemiyorlar, önlem alamıyorlar. Resmen bir savaş hali gibi. Üç ayda 100’ün üzerinde kadının katledilmesi ve hala bu cinayetlerin devam etmesi kabul edilebilir değil. Biz DEM Parti olarak, dün olduğu gibi bugün de yarın da bu cinayetler karşısında duracağız. Kadınların verdiği mücadeleyi savunacağımızı, onların yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Dürzi halkına karşı gelişen katliam ve saldırıları lanetliyoruz

Ortadoğu’da çok tarihi günler yaşanıyor. Hegemonik güçlerin mücadeleleri şiddetli bir şekilde devam ediyor. Savaş ve güç rekabetinin Ortadoğu’da, özellikle Suriye’de yoğunlaştığını hep birlikte görüyoruz. Ülkeler bazen kendileri bazen de vekil güçler üzerinden orayı kan gölüne çevirdi. Orada belirsizlikler yaratarak aslında kendi konumlarını güçlendirmeye çalışıyor bu hegemonik güçler. Savaşın yeni yüzüne dair en güncel örnek de Süveyda’da yaşananlardır. Dürzi halkına karşı gelişen katliam ve saldırıları lanetlediğimizi belirtmek istiyoruz. Farklı bir inanç grubundan insanların böylesine katledilmesi, inançlarının aşağılanması, sakallarının ve bıyıklarının kesilerek kurşuna dizilmeleri kabul edilebilir değil. Bunu kim yaparsa yapsın lanetliyoruz. Bunun karşısında olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum. Bu vesileyle de bir iki noktaya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi, Suriye'nin etnik ve mezhepsel çeşitliliğini ulus-devlet potasında eritmeye çalışmak bir çare değil. Esat yıllarca bunu yaptı. Suriye halkları on yıllar boyunca büyük bedeller ödedi ve gün yüzü görmedi. Eğer bu tekçilik çare olsaydı, Esat ve Ortadoğu'daki diğer ülkelerin uyguladığı politikalar bugüne gelmezdi. Suriye’yi oluşturan Kürt, Dürzi, Alevi, Süryani, Arap gibi tüm farklı halkların ve inançların kimliklerini ve iradelerini yok sayan bu zihniyet ülkeleri iç savaşa sürükleyen temel nedenlerden birisidir. Eğer tekçilik olmasaydı, bugün bu savaş ve çatışmalar olmayacaktı. Bu tekçi zihniyetten vazgeçilmemesinin eskisinden daha şiddetli bir savaş potansiyeli olduğunu da Dürzilere yapılan saldırılarda gördük. 

Ortadoğu’da tek çözüm önerisi olan güç Kürtlerdir, DEM Parti’dir, paradigmamızdır

İkincisi ise gelişmelere ilişkin bizim bir okumamız var. Hem Basra Körfezi hem Akdeniz hattında kara ve enerji koridorlarının kesiştiği bir noktada bulunuyor burası ve resmen bir cepheye dönüşmüş durumda. Burada açıkça altyapı vizyonları çarpışmaktadır. Süveyda’da her kesişim önemli bir sınav olacaktır. DEM Parti olarak defalarca ifade ettiğimiz üzere, çözüm ne Şam’ın baskıcı rejimine boyun eğmektir ne de emperyalist güçlerin vekalet savaşında taraf olmaktır. Biz bunu dedik, demeye de devam edeceğiz. Gerçek çözüm, üçüncü yolu var etmektir. Bugün Suriye'de net bir şekilde ortaya çıktı. Suriye'deki tüm halkların ve inançların ortak ve eşit bir çatı altında birleştiği yeni bir toplumsal sözleşmedir çözüm. Kalıcı barış ve istikrar, tam da Rojava Devriminin yıldönümünde olduğumuz şu günlerde, ancak halkların eşit ve demokratik katılımı temelinde olur. Bunu demeye devam edeceğiz. Gerçek olan da budur. Ortadoğu'da, Suriye'de yoğun çatışmalar oluyor ama kimsenin bir çözüm projesi yok. Dürziler katledilince fark ediyorlar. Başka bir pürüz ortaya çıkınca kervanı yolda düzmeye çalışıyorlar. Tek çözüm önerisi olan güç Kürtlerdir, DEM Parti’dir, paradigmamızdır. Halkların kimliğini ve farklılığını tanıyan, eşit yurttaşlar olarak demokratik bir zeminde yaşamalarını sağlayan bir sistemin dışında başka bir çarenin olmadığına hep birlikte şahitlik ediyoruz. 

Silah bırakanların demokratik zeminde mücadele edebilmesi en önemli görevlerimizdendir

Türkiye’de de kısa bir süre içinde çok önemli tarihi anlara tanıklık ettik. Bunlardan biri 1 Ekim’de Meclis’te olan tokalaşmaydı, diğeri Sayın Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı silah bırakma çağrısıydı. 5-7 Mayıs’ta PKK’nin kongresini toplayıp silah bırakma kararı alması çok önemli tarihsel dönemeçti. Yakın zamanda Sayın Öcalan'ın videolu mesajı bu sürecin en önemli çağrılarından biriydi. 11 Temmuz’da da silahların yakılması töreni vardı. Biz de hep birlikte oradaydık, orada tarihi anlara tanıklık ettik. Şık, sade, dolu dolu bir içerik. Artık silahlar yerine, demokratik hakları kazanmak için demokratik zeminde mücadele etme çağrısının olduğu bir sürece tanıklık ettik. Bu tarihi törenden biz de büyük ve tarihi sorumluluklarla döndük. Oradaki insanların buraya gelip demokratik zeminde mücadele etmelerinin sorumluluğu bizim, Meclis’in, Meclis’te kurulacak komisyonun en önemli görevlerinden biridir. Bundan ötürü çalışmalarımız artarak devam edecek. Haziran ve Temmuz aylarında planladığımız 2000 yerde halk toplantısı hedefine büyük oranda ulaştık. Bu toplantılarda görev alan, süreci anlatan, oradaki kaygıları gideren, eleştiri ve önerileri alan ve bunu Genel Merkezimize rapor eden siz değerli arkadaşları selamlamak istiyorum.

Tüm bu çalışmalar Sayın Öcalan’ın ifade ettiği pozitif demokratik entegrasyon ve bütüncül hukuk içindir

Çalışmalarımız durmayacak, çeşitli biçimlerde devam edecek. Tüm bu çalışmalar, Sayın Öcalan’ın ifade ettiği pozitif demokratik entegrasyon ve bütüncül hukuk içindir. Peki, nedir pozitif demokratik entegrasyon? Demokratik entegrasyon, bir tarafın kendisini diğer tarafa tümüyle teslim etmesi değildir. Biraz öyle anlaşılıyor kimi çevreler tarafından. Asimilasyon hiç değildir, tekçi ve inkarcı politikalara tek taraflı yatmak hiç değildir. Bunların tam tersidir. Karşılıklı dönüşüm ve katılım esasına dayanarak ortak ve eşit yaşamı, eşit yurttaşlığı inşa etmektir. Demokratik bir toplumdur, demokratik bir cumhuriyettir. Bu yaşam çabasının garantisinin adı da bütüncül hukuktur. Bütüncül hukuk, sadece bir yasal düzenlemenin adı değildir; demokratik entegrasyonun aynı zamanda sigortasıdır. Bütüncül hukuk, geçmiş dönemlerden ders çıkararak bu süreci yasal olarak bağlayıcı ve kurumsallaşmış bir dönüşümle hayata geçirme çabasıdır. Tam da bu noktada bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum, tüm kamuoyunun görmesi için buna dikkat çekiyorum. Bakın, Sayın Öcalan Türkiye ve Ortadoğu’nun karşı karşıya olduğu tehlikeleri fark ederek bu adımları tek taraflı bir biçimde bugüne kadar attı. Eğer iktidar da aynı riskleri görüyor ve aynı ciddiyetle yaklaşıyorsa ülkenin selameti için gereken adımlar atılmalıdır. Neredeyse 3-4 tek taraflı adım atıldı, gelişmeler yaşandı. Ancak AİHM ve AYM kararlarına rağmen halen burada olması gereken Kobanî Kumpas Davasındaki mahpus yoldaşlarımız aramızda değil. Sadece bu da değil. Birçok alanda atılması gereken adımlar var. Kürt tarafının ve Sayın Öcalan'ın ne kadar samimi ve ciddi olduğunu kamuoyu görmelidir. Bunun karşısında yürütme erki de gereken adımları bir an önce atmalıdır.  

Meclis’te kurulacak komisyon Türkiye barış modelini yaratabilir

Çok yeni gelişmeler oluyor. Bunlardan korunmanın yolu süreci hızlandırmaktır. Bu süreci, dışarıdan oluşabilecek sabotajlara ve provokasyonlara kapalı tutmaktır. Bunun için de bu süreci uzatmadan herkes üzerine düşen görev ve sorumlulukları bir an önce yerine getirmelidir. İşte bu gerçeklerden yola çıkarak, oluşacak yeni komisyona çok büyük bir anlam biçtiğimizi belirtmek istiyorum. Bildiğiniz üzere 12 Temmuz’da Sayın Erdoğan da bu konuda önemli bir konuşma yaptı. Konuşmasında, “İlk adım olarak TBMM’de bir komisyon kuracak, sürecin yasal ihtiyaçlarını konuşmaya başlayacağız” dedi. Bu kısım gerçekten çok önemlidir. Evet, bu komisyon geçmiş ve önceki deneyimlerden dersler almalıdır, sonuç alıcı ve net olmalıdır. Biraz önce söylediğim gibi, süreci zamana yaymadan gereklerini yerine getirmelidir. Bu komisyon sadece silahları bırakmaya dönük bir çaba içerisinde olmamalıdır. Bu tür şeyler de tartışılıyor. Bu, sürecin sadece bir yönüdür. Esas konu Kürt sorununda demokratik bir çözüm ve bu çözümün önündeki büyük engelleri kaldırma iradesidir. Bu komisyon Türkiye barış modelini yaratabilir. Bu fırsat komisyonun önündedir. Gerçekten de dünyada bundan sonra çatışma ve çözüm sürecinde belki de Türkiye’deki barış modeli, Türkiye’de devam eden bu süreç çatışma ve çözüm tarafları tarafından dikkatle incelenebilir. 9 ve 11 Temmuz’da gerçekleşen somut adımları ve ortaya çıkan iradeyi bir yasayla bu komisyon mühürleyebilir. 

Gelin, tüm enerjimizle on yıllardır beklenen düzenleme ve çözümleri gerçekleştirelim

Bir konuya daha değinmek istiyorum. Güvenlik bürokrasisi ve yargı da sürece göre adım atmalıdır. Bir süreç yürüyor ama bürokrasi hala durduğu yerde. Yargı zaten bir süreç varmış gibi davranmıyor. Sürecin onlara ulaşması zaman alıyor. Bu kadar uzaktan izliyorlar. Madem Türkiye barışa niyet etmiş, yargı bu niyetin yeşermesini sağlayacak kararları bir an önce almalıdır. Cezaevlerindeki durum, yargının vermiş olduğu kararlar ortadadır. Bu sebeple diyoruz ki: Gelin, tüm enerjimizle on yıllardır beklenen düzenleme ve çözümleri gerçekleştirelim, yeni dönemin şafağında yeni bir tarih yazalım. Demokratik bir cumhuriyeti, demokratik bir zemini hep birlikte oluşturalım. 

Bazı odaklar örtük ve açık bir şekilde süreci bozmak için elinden gelen tüm çabayı ortaya koyuyor

Değerli arkadaşlar, süreç şimdiye kadar büyük bir toplumsal ve siyasal destek aldı. Gittikçe de bu destek artıyor. Fakat çok net ifade etmeliyiz ki bazı odaklar örtük ve açık bir şekilde bu süreci bozmak için elinden gelen bütün çabayı ortaya koyuyor. Silahların yakıldığı, tarihi anların yaşandığı ve kararlılıkların teyit edildiği bir dönemde, “teslim olun” bildirileri atılıp hala operasyon görüntüleri servis ediliyorsa; Suriye’deki Kürtlerle ilgisi olmayan hareketlilikte bile “aman ha Kürt nefes almasın” düşüncesine kapılanlar oluyorsa; dil, kültür ve kimlik için çözümü konuştuğumuz şu günlerde Kürtçe müzik dinlediği için bir kadın karnındaki bebekle tekmeleniyorsa; bir savcı tam da Sayın Erdoğan’ın Beyaz Torosları eleştirdiği gün masasına Beyaz Toros koyarak mesaj veriyorsa; yargı sopasıyla muhalifler ve seçilmişler susturuluyor, sandıktan çıkan irade eziliyorsa; DEM Parti’ye dönük yapay gündemler ve karalama çabaları her gün geliştiriliyorsa; medyada iktidarın sözcüsü kabul edilen kalemlerden barış yerine fitne ve fesat yayma ateşi çıkıyorsa; AYM’nin aldığı kararlar uygulandığında bundan faydalanan Kürt halkına “terörist” diye manşet atan, savaşın ve inkarın sözcüleri halkları birbirine düşürmek istiyorsa; kimse kusura bakmasın biz bunlara eyvallah etmeyiz, sesimizi de sözümüzü de yükselterek doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam ederiz.

Cüppeler siyasetin pelerini olmaktan çıkmalı; savaşı değil barışı büyüten manşetler atılmalı

Haliyle diyoruz ki yargı Beyaz Toroslardan inmelidir, hukuk Kürtçe düşmanlığını mahkum etmelidir. Anadilimize tekme atma artık son bulmalıdır. Cüppeler siyasetin pelerini olmaktan çıkmalıdır. Savaşı değil barışı büyüten manşetler atılmalıdır. Siyaset iftirayla değil fikirlerle yapılmalıdır. Biz şu anda barışı inşa etmeye çalışıyoruz, bunun mücadelesini veriyoruz. Kimseye insan ve söz beğendirme derdimiz yok, böyle bir amacımız da yok. Kimse kusura bakmasın. Onların istediği tipte ve profilde insanlar olmayacağız, onların istediği sözleri asla söylemeyeceğiz. Çünkü onların bugüne kadar uyguladığı politikalar bu ülkeyi çıkmaza, kaosa, krize ve çatışma noktasına getirdi. Kimse hakem değil, kimse jüri değil; Kürtler de DEM Parti de yarışmacı değil. Herkes aklını başına alsın, haddini bilsin! Bizim ne olduğumuzu da ne yaptığımızı da çok iyi bilsinler.

Beyaz Türkçülerin, ulusal solcuların dediğini yapsaydık bugün Türkiye’nin üçüncü büyük zemini olmazdık

DEM Parti olarak pusulamız; Türkiye’yi oluşturan tüm halkların, kimliklerin, inançların ve kültürlerin bir arada eşit ve özgürce yaşayacağı demokratik ulus mutabakatıdır. Ya bir zahmet bu söylediklerimi de bir manşete çıkarın! DEM Parti bunları da diyor deyin. Sizin ne kadar Kürt düşmanı olduğunuzu bilmeyen yok. Sizin aslında bu süreci yürüten, alın teri döken, mücadele eden kadrolarımızı, insanlarımızı, onların sarf ettiği sözleri öne çıkararak o düşmanlığı gizlemeye çalıştığınızı da bilmeyen yok. En iyi PM’miz bu işleri bilir. Çünkü sahada olan onlardır, bu tür şeylerle yüz yüze kalan onlardır. Geçtiğimiz süreçlerde yaşadığımız her deneyim, atlattığımız her badire bizi zayıflatmadı; aksine büyük bir değişim ve dönüşümle perçinledi. Bugün bu toplantıyı yaptığımız bu mekan bir zamanlar bombalanan, kurşunlanan genel merkezimizin bodrumuydu. Eğer o zor, baskı, sindirmeye boyun eğseydik; eğer o beyaz Türkçülerin ve o ulusal solcuların dediğini yapsaydık, bugün Türkiye’nin üçüncü büyük zemini olmazdık. Evet, badireler ve zulüm bizi daha da perçinledi, daha da güçlendirdi. Bu öyle olmaya devam edecek. Artık çok daha tecrübeli, örgütlü ve Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm üretecek kadar da güçlüyüz. Bir yerde, “Türkiye’yi en iyi biz yönetiriz” dediğim için zorlarına gitmiş. Allah aşkına, Serra Bucak ve Doğan Hatun kadar iyi yerel yönetimler pratiği ortaya koyan, hangi partiden olursa olsun, başka bir belediye mi var? Öztürk Türkdoğan kadar hukuku, adaleti, özgürlükleri, yasayı bilen başka bir aktör mü var Türkiye'de? Onun için sorunları çözecek kadar güçlü, çözüm yolları bulacak kadar derin birikime, geçmişe ve tecrübeye sahibiz. 

Özeleştirimizi vermeye, sürece uygun dönüşmeye ve genişlemeye hazırız 

Biz bu ülkenin tamamına, 86 milyona sesleniyoruz ve 86 milyonun geleceği için mücadele ediyoruz. Israrla bizi bir bölgeye, sadece Kürtlere sıkıştıran ve gerçekliği ters yüz etmeye çalışan anlayış kaybedecektir. Bunların toplumda karşılığı yoktur. Davamız, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümüdür. Bu davayı başarmak için de özeleştirimizi vermeye, sürece uygun dönüşmeye, genişlemeye ve büyümeye hazırız. Bugüne kadar ulaşamadığımız tek bir kişi varsa da PM’miz bunu kendine sorun edecek ve temas etmediğimiz tek bir kişi, tek bir mahalle bırakmayacaktır. Dilimizden tempomuza, alışkanlıklarımızdan davranışlarımıza, örgütlenme tarzımızdan çalışma programımıza kadar her şeyi DEM Parti olarak büyük bir cesaretle yeniden masaya koyup tartışacağız ve bu süreçte yenilenerek, büyüyerek, güçlenerek çıkacağız. Buna öncülük edecek olan PM’mizdir, yani sizlersiniz. Önümüzdeki günlerde size daha büyük sorumluluk ve görevler düşüyor. Size güveniyoruz, halkımıza güveniyoruz, halklarımıza güveniyoruz; ezilenlere, emekçilere güveniyoruz. Gücümüz, birikimimiz, kuvvetimiz ve kudretimiz yerindedir. 

Toplumun Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda kurucu parti kimliğiyle CHP’den beklentisi çok yüksek 

Son olarak, son birkaç gündür yaşanan güncel tartışmalara ilişkin de bir iki noktaya değinip bitirmek istiyorum. Türkiye’nin 100 yıllık yapısal sorunları ile günümüzün siyasi krizleri iç içe geçmiş durumda ve birbirini besliyor. Bu kısır döngüyü kırmanın yolu da bu iki gündemi birbirinden ayırmaktan değil, aralarındaki bağı görmekten geçiyor. Çok içten ve inanarak söylüyorum; özellikle Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda, kurucu parti kimliği ve tarihsel değerleriyle toplumun CHP’den beklentisi çok yüksek. Çünkü bu mesele, Türkiye’nin demokratikleşmesinin ve toplumsal barışın en temel unsurudur. Bu tarihi sorumluluğu üstlenerek çözüm çabasında yer almanın ülkemizin geleceği için atılacak en doğru adım olacağı inancındayız. Tüm toplumun siyaset kurumundan, siyasi partilerden beklentisi bu yöndedir. Umarım siyaset ve siyaset kurumu da bu beklentilere uygun bir pratik, bir çalışma tarzı ortaya koyar. Hepinize başarılar diliyorum.


EFSANE HEKİMDEN ÜSTAT GÖKTAŞ’A NEZAKET ZİYARETİÖnceki Haber

EFSANE HEKİMDEN ÜSTAT GÖKTAŞ’A NEZAKET Z...

Türkiye’de 3’üncü barış zirvesi: Ukrayna ve Rusya’dan karşılıklı açıklamalarSonraki Haber

Türkiye’de 3’üncü barış zirvesi: Ukrayna...

Başka haber bulunmuyor!