haberanaliz

Ayşegül Doğan: Tarih bu sürece omuz verenleri hatırlayacak, değişim dönüşüme direnenler ise tarihte eriyip gidecek

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Ayşegül Doğan: Tarih bu sürece omuz verenleri hatırlayacak, değişim dönüşüme direnenler ise tarihte eriyip gidecek
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, güncel gelişmelere ve Merkez Yürütme Kurulu toplantımızda değerlendirilen gündemlere ilişkin basın toplantısı düzenledi. Doğan, şunları söyledi:

Saatlerce süren MYK’mızda önemli tartışmalar oldu 

Merhabalar, hoş geldiniz. Hepinizi partimiz adına selamlıyorum. Rojbaş, hûn bi xêr hatin. Kesên ku hem li vê derê hem li ber ekranên xwe li me temaşe dikin. Ez we bi hezkirin, bi dostanî û bi rêzdarî silav dikim. Dün toplanan MYK’mız sonrası karşınızdayım. Saatlerce süren toplantı sonrası Türkiye’nin gündemi sıcak. Dolayısıyla bütün sıcak başlıklar MYK’mızın masasındaydı. Hem sizinle MYK’mızın değerlendirmelerini hem de önümüzdeki döneme ilişkin planlamaları paylaşacağım. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde gelinen aşamaya ilişkin değerlendirmeler, Meclis komisyonu çalışmaları ile bölgesel bağlamda yaşananlar ve bunların etkileri, özellikle Kuzey ve Doğu Suriye ile ilgili gelişmeler söz konusu. Bir yandan da kamuda ücret adaletinin sağlanması ve milyonlarca kamu emekçisi ile emeklisinin isyanı vardı Merkez Yürütme Kurulumuzun masasında. Hiç değişmeyen başlıklardan biri olarak yıllardır devam eden bir konu. Milyonlarca insanın hayatını ilgilendiren bir konu. Ancak milyonlarca insanın hayatını, adil bir biçimde yaşamını ilgilendiren bir konu gibi yaklaşılmıyor ne yazık ki. Buradan bir daha tekrar edelim: Çözüm hakemde değil; çözüm emekçiye, emekliye ve onların isyanına, talebine kulak vermekte. Çözüm TÜİK’in açıkladığı rakamlarda aranıp bulunamaz. Hayatın getirdikleri ve yaşamın zorlukları her açıdan ortada. Bilinmeyen bir denklem değil bu. Dolayısıyla biz bu isyanı destekliyoruz. Hakeme gitmeyin, çünkü artık hakemlik kurulu olarak değil yandaşlık kurulu olarak çalışan bir anlayıştan bahsediyoruz. O sebeple çözümün asıl yeri kamu emekçilerinin taleplerini kabul etmek ve tanımak. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığının son zamanlarda yaptığı hutbelerden kadın katliamlarına, Bolu Hapishanesinde yaşananlara, hasta mahpuslara kadar pek çok konu MYK’mızın masasındaydı.

Dünkü dinlemeler gösterdi ki ilgili tüm tarafların hem çözüme hem de çözümsüzlüğe dair yüklü bir arka planı var

Şimdi Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin ilerleyişinden devam edelim. Hem toplumsallaşması için hem oluşan siyasi zeminin hukuki bir zeminle kalıcı hale gelmesi için parti olarak çalışmalarımızı büyük bir kararlılıkla sürdürüyoruz. Türkiye 1993 yılından beri barışını arıyor. Nitekim bu arayış komisyon çalışmalarına bu hafta doğrudan yansıdı diyebiliriz. Beşinci toplantısını yapan komisyon, onlarca yıl süren çatışmalardan doğrudan etkilenenlerden bir kısmını doğrudan dinledi. Bu dinlemeler de gösterdi ki ilgili tüm tarafların hem çözüme hem de çözümsüzlüğe dair yüklü bir arka planı var. Bu arka plan aynı zamanda meselenin nedenlerini, kaynağını, odağını, çeperini, zamanlamasını ve tüm bunların süreç için ne denli önemli olduğunu hepimize bir kez daha gösterdi.

Kürtçe konuşamamak komisyonun gündemine doğrudan gelmiş oldu; buyurunuz meselenin ayaklarından biri

Dünkü dinlemelerden bir alıntı yapmak istiyorum. Yeri gelmişken şunu da ifade edelim. Çünkü bir gizlilik hali söz konusuymuş gibi algılar yaratmak isteyenler var. Komisyonda konuşulan her şey tutanak altına alınıyor ve bu tutanaklar herkesin erişimine açık. Bu tutanaklara rağmen, komisyonun gizli bir ajandası ya da komisyonda bulunan bazı siyasi partilerin gizli bir gündemi varmış gibi algı yaratmaya çalışanlara karşın lütfen tutanakları herkes okusun. Mesela alıntı yapmak istediğim Barış Annesinin adı Nezahat Teke. Nezahat Teke, komisyonda Kürtçe konuşmak istiyor. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, “Gerçi Genel Kurul’da değiliz ancak Türkçe devam edin” şeklinde tutanaklarda gördüğümüz kadarıyla bir uyarıda bulunuyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi kurallarını hatırlatıyor. Komisyonda bulunan DEM Parti üyeleri çeviriyi gönüllü yapmayı öneriyorlar. Bu da kabul edilmiyor. Üyelerimizden biri Meral Danış Beştaş. “Ben çeviriyi yaparım, tutanaklara Türkçe geçsin” diyor. Diğer siyasi partilerdeki Kürtçe bilen Kürt milletvekilleri de keza aynı desteği sunmak için gönüllü olduklarını söylüyorlar. Niye Nezahat Teke’den alıntı yapıyorum? Biraz önce Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin ilerlemesinden bahsettik. Dedik ki sorunun nedenleri. Eğer siyasi bir sorunun kaynağına yönelik geliştirilecek çözüm, siyasi olmazsa çözüm olmaz. Çünkü siyasi bir sorundan bahsediyoruz. Dolayısıyla sorunun kaynağına dönük geliştirilecek çözümün de siyasi olması gerek, hukuken desteklenmesi gerek. Komisyonun dün bir olgunluk göstermesini beklerdik. Anadilinde konuşmak isteyen Nezahat Teke’ye, anadilinde konuşabileceği olanakları sağlayabilirdi. İşte meselenin kendisi dün orada tezahür etti. Anadilinde konuşamamak, Kürtçe konuşamamak bu komisyonun gündemine dinlemelerle birlikte doğrudan gelmiş oldu. Buyurunuz meselenin ayaklarından biri. Nezahat Teke, “21. yüzyılda yaşıyoruz ve hala ben Kürtçe kendimi ifade edemiyorum. Ben buna gerçekten çok üzüldüm, çok kırıldım” diyor. İşte meselenin onarılması gereken diğer ayağı da budur. Kırılmak, incinmek, örselenmek, yok sayılmak, tanınmamak, kabul edilmemek. Nezahat Teke 19 yaşındaki kızını kaybetmiş. “Saçlarının kokusu hala burnumda” diyor. Sayın Öcalan’a yönelik tecride karşı protesto için bedenini ateşe vermiş 19 yaşında genç bir kadından bahsediyoruz. Aynı kadının annesi, “Şimdi bana diyeceksiniz ki barış olsa kızın geri gelecek mi? Elbette kızım geri gelmeyecek ama ben ağladım, başka analar ağlamasın. Çocuklarımızı değil silahları toprağa gömelim” diyor. Anneler arasında hiçbir fark gözetmeden kuruyor bu cümleleri. 

Komisyonda 30 yıldır Beyaz Toros’un peşinde olduğunu anlatan insanlar vardı

Dün kayıp yakınlarını temsilen aileler de oradaydı. 30 yıldır bir Beyaz Toros’un peşinde olduğunu anlatan insanları temsilen de orada bir adalet arayışı, hakikat mücadelesinin kaç yıla yayıldığı anlatıldı. Yine Nezahat Teke, “Biz çok öldük. Çok derken tüm annelere söylüyorum, tüm halka söylüyorum; tekil konuşmuyorum. En çok ölenler, en çok barışı isteyenlerdir. Ben bu süreçte kendi evladımı kaybettim. Hiçbir anne kendi evladını kaybetmek istemez. Ne olursa olsun” diyor. Unutturmaya karşı verilen mücadele esasen bir daha yaşanmaması için. Meclis Başkanı da dün yaptığı açılış konuşmasında geçmişte yaşanan acıların tekrar yaşanmamasından bahsetti. Bu çok önemli bir ifade çünkü dünya çatışma çözüm deneyimlerinde kritik bir karşılığı var bu ifadenin ve Meclis Başkanının bu ifadeyi tesadüfi kullanmadığını temenni ediyoruz.

Kürtçe konuşmak isteyen bir annenin konuşmasına alan açmak bu komisyonun işidir

Yine dün yaptığı açıklamada, zehirlemek isteyenlere karşı tedbir almanın siyaset kurumunun görev ve sorumluluğu olduğunu söyledi. Bu da memnuniyet verici bir açıklama. Önümüzdeki dönemde de şunu bekliyoruz bu komisyondan. Neticede bu komisyon kendi çalışma usulünü, yöntemini ve ilkelerini komisyonla birlikte belirledi. Kürtçe ya da başka dillerde konuşma isteği yalnızca bir istek de değil. Çünkü başka türlü kendilerini ifade edemeyenler var. Dün Nezahat Teke şahsında olduğu gibi. Milyonlarca insanın konuştuğu bir dilden bahsediyoruz. Türkiye’de Türkçeden sonra en çok konuşulan dilden bahsediyoruz. Önümüzdeki günlerde bu komisyon buna karşı bir sorumluluk hissetmeli. Komisyon üyeleri, diğer siyasi parti üyeleri bunun yalnızca DEM Parti’nin mevzusu olmadığını bilmeli ve buna göre hareket etmeli. Buna ilişkin çözüm ve yöntem bulunabilir. Madem siyasi partiler propaganda yapabiliyorlar Kürtçe, o halde komisyonda Kürtçe konuşmak isteyen bir anneye çevirmen düşünmek ya da konuşmasına alan açmak, bu olgunluğu göstermek bu komisyonun işidir. Toplumun böyle bir beklentisi var. İnsanlar, “Nasıl barışacağız dilimizle barışılmadığında?” diye soruyor. Bu soruları biz siyasiler sormazsak, konuşmazsak nasıl çözeceğiz? Konuşmadan sorunların kaynağına nasıl ineceğiz? Yok sayarak nasıl ilerleyeceğiz? İşte bu sorular masada duruyor. O yüzden toplumun beklentisine dikkat kesilmek gerekiyor.

Sürecin bundan sonraki aşamalarının özgürce tartışılabileceği bir ortamın oluşturulması gerekiyor

Nedir o? Demokratik siyaset alanının genişletilmesi. Çocuklarımızı değil silahı toprağa gömelim. Nasıl gömelim? Bunun için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Sürecin bundan sonraki aşamalarının özgürce tartışılabileceği bir ortamın oluşturulması ve bunların da tabular, yersiz korkular, önyargılar, ezberler ve dayatılan kalıplar yerine cesur, ön açıcı, birleştirici, bütünleştirici, sahici ve değiştirici adımlarla desteklenmesi gerekiyor. Bu tarihsel fırsatın ıskalanmaması için yapılması gerekenler gün gibi ortada. Bu komisyonun adında dayanışma, kardeşlik ve demokrasi kelimeleri var. Dolayısıyla toplumsal dayanışmayı artırmasını bekliyoruz. Bütünleştirici adımlara hazırlıklar yapılmasını bekliyoruz. Yine bu komisyonun adında kardeşlik geçiyor. O halde, eşit bir kardeşlik hukukunun nasıl oluşturulacağına ilişkin bu komisyon çalışmalar yapmakla mükelleftir. Yine demokrasi de komisyonun adında var. Bu demokratik ortam nasıl sağlanacak? Bu komisyon demokratik ortamın sağlanması için neler yapabilir? Buna engel olan nedir? Zihinsel bariyerler mi, bugüne kadar alışılagelen kalıplar mı? Yoksa buna engel olan mevzuatın uygulanmamasıdır? O zaman uygulayalım, ne gerekiyorsa yapalım. Ya da farklı toplumsal kesimlerle diyalog mu? Kuruluyor. Kötü mü oluyor? Hayır, iyi oluyor. Artıralım bunu ve genişletelim kapsamını. Bu komisyonu sivil toplumla, farklı toplumsal kesimlerle buluşturmanın ya da bu süreci daha yaygın bir şekilde toplumsal hale getirmenin nasıl bir sakıncası olabilir? Ancak katkısı olabilir. Bunu yapalım. İhlal edilen her şeyi ortadan kaldıralım. Bunların hiçbiri zor değil, hepsi yapılabilir. 

Tarih bu sürece omuz verenleri hatırlayacak, değişim dönüşüme direnenler ise tarihte eriyip gidecek

Demokratik siyasete katılımın yolunu mu açmak gerek, açalım. Ne bekliyoruz, niye bekliyoruz? Bu yolu açmak için gerekli yasal düzenlemelere dair çalışmaları yapalım. Sürecin akıbeti için tüm taraflarla görüşülmeli mi, görüşelim. Bir çatışmayı sona erdiren çözüme ulaşmak, bu çatışmanın tarafı olan herkesle konuşmak anlamına gelir. O yüzden Sayın Öcalan’la görüşmek mi gerekiyor, görüşelim. Sayın Öcalan’ın önerilerini mi almak gerekiyor, alalım. Sonuçta Sayın Öcalan yaptığı çağrılarla ve bugüne kadar barışa dair ortaya koyduğu kararlı tutumla bu sürecin ivme kazanmasını sağladı. 27 Şubat’taki çağrısı ve 9 Temmuz’daki videolu mesajı, 11 Temmuz’daki sonucu ortaya çıkardı. O halde önerilerini alalım, korkmayalım. Siyaset kurumu cesur olmalı, inisiyatif kullanmalı ve ön açıcı adımlar atılmasını sağlayabilecek bir sorumlulukla hareket etmeli. Eğer geçmişten dersler çıkaracaksak, çıkarmamız gereken dersler önce bunlar. Ancak biz biliyoruz ki gerçek yerine başka yerlere bakmayı tercih edenler var. Savaş siyasetinden medet umanlar, 90’ların karanlığıyla övünenler, sabote etmek için pusuda bekleyenler var. Onları yalnızca biz değil sizler de görüyorsunuz, kamuoyu da görüyor. Gazete köşelerinde “askeri operasyon hazırlığı var”, “geldi gelecek, girdi girecek” diye başlıklar atanlar ve bunun için de iştahları son derece kabarık olanlar var. Yine ekranlarda manşet manşet seferberlik çağrıları yapanlar var. Seferberlik medyası adeta! Bu analizleri, bu değerlendirmeleri yapanlar şunu bilmeliler ki barış ve demokrasi mücadelesinin toplumsal gücü ve kararlılığı karşısında silinip gidecekler. Değişime direnenler, yeninin içinde yer alamayacaklar, bir şekilde eriyip gidecekler. Bunu gördük. Türkiye’nin yakın siyaset tarihi de bunun pek çok örneğiyle dolu. Tarih bu sürece omuz verenleri, güç verenleri, cesaret ve inatla sahiplenenleri hatırlayacak; değişim ve dönüşüme direnenler ise tarihte eriyip gidecek. Biz bu sürece biçtiğimiz yüksek değeri defaatle söyledik. O yüzden bu çağrıları yapmayı yalnızca bir hak değil sorumluluk olarak da gördüğümüz için sıkça tekrar ediyoruz. Biliyoruz ki barış ve demokratik çözüm, kullandığımız kelimelere de tercih ettiğimiz dile de sirayet eder. İşte bu da yönteme sirayet eder. Dolayısıyla bunların önemli olduğunu düşünüyoruz. 

“Barış İstiyorum, Çünkü…” diyerek yeni bir kampanya başlatıyoruz

Eylül ayı planlamalarımızdan da söz etmek istiyorum. Barış ve Demokratik Toplum Süreci çalışmalarını çeşitli alanlarda sürdürüyoruz biliyorsunuz. 1 Eylül yaklaşıyor ve 1 Eylül’de emek ve demokrasi güçleri olarak, “Barışa Ses Ver” sloganıyla alanlarda olacağız. Samsun’dan Mardin’e, İstanbul’dan Diyarbakır’a, Urfa’dan Ankara’ya kadar her yerde barış için sesimizi yükseltmeye çalışacağız. Yalnızca halk toplantıları, buluşmalar, şölenler ve şenliklerle değil yeni formatlarla da bu çalışmaları sürdüreceğiz. Atölye çalışmaları, yuvarlak masa toplantıları, farklı toplumsal kesimlere ulaşmaya çalışmak… Meclis’teki komisyon için halihazırda Merkez Yürütme Kurulumuzun kararıyla kurulmuş olan koordinasyon çalışmalarını sürdürüyor. Yalnızca komisyonun çalıştığı iki gün değil her gün kesintisiz bir biçimde bu süreç için çalışmaya devam ediyoruz. Yeni bir kampanya başlatıyoruz. “Barış İstiyorum, Çünkü…” diyoruz. Biz diyoruz ki Barış İstiyoruz, Çünkü barış hakkı hepimizin. Barış İstiyoruz, Çünkü yaşam hakkını savunuyoruz. Barış İstiyoruz, Çünkü her insan ırk, din, dil, cinsiyet ayrımı olmaksızın doğuştan barış içinde yaşama hakkına sahiptir. Barış İstiyoruz, Çünkü hakikati savunuyoruz. Barış İstiyoruz, Çünkü eşitliğe inanıyoruz. Barış İstiyoruz, Çünkü dehşet içinde değil güven içinde yaşamak istiyoruz. Barış İstiyoruz, Çünkü yeni bir dünya tahayyülünden vazgeçmiyoruz. Barış İstiyoruz, Çünkü biz demokratik topluma inanıyoruz. Demokratik toplumun adaletine inanıyoruz. Biliyoruz ki demokratik bir toplumda hiç kimse kadınların kazanımlarına, yasal ve anayasal güvence altındaki haklarına siyasi hesaplarla göz dikemez. Ne bir siyasi parti ne de Diyanet gibi bir kurum. Demokratik bir toplumda kadınlar eşit ve özgür bir yaşam hakkına sahip olur. Demokratik bir toplumda hepimiz hep birlikte adil bir biçimde soluklanabiliriz. 

Soru: Öcalan’ın dinlenmesi konusunda öneriniz nedir? Meclis’e gelmesi mi? Komisyonun İmralı’ya gitmesi mi ya da farklı alternatifler var mı? Komisyona bunları nasıl getireceksiniz? Bir de Numan Kurtulmuş Kürtçe konuşulmasına izin verilmediğini daha çok Nezahat Teke üzerinden değerlendirdiniz ama DEM Parti olarak bu duruma eleştiriniz, bakışınız nedir?

Kürtçe konuşmaya dair geniş geniş anlattım. Bizim bu komisyondan beklentimiz orada bu olgunluğu göstermesiydi. Orada bulunan tüm siyasi partilerin bu konuda sorumluluk hissetmesiydi. Anadilinde konuşmak isteyen Nezahat Teke kendisini Kürtçe ifade edebilmeliydi. Sorunun kaynaklarından biri de bu. Komisyonun bu konuda sorumluluk hissetmesi gerekiyor tüm üyelerle birlikte. Bu Türkiye meselesi, dolayısıyla böyle yasakçı bir görüntüyle değil özgürlükçü bir görüntüyle görülmesi gerekir.

Komisyon çatışmayı sonlandırmak ve bunu kalıcı hale getirebilmek için sorumluluk hissediyorsa en başta Sayın Öcalan’ı dinlemeli 

Sayın Öcalan sonuç itibarıyla bu sürecin hızlanmasını sağlayan, örgütün başmüzakereci olarak kabul ettiği bir lider. Yalnızca PKK’nin lideri değil, milyonlarca insanın görüşlerinden, düşüncelerinden, ortaya koyduğu paradigmadan etkilendiği bir lider değil; bunun bölgesel bağlamda bir karşılığının olduğu da bir lider. Bir çatışmayı çözmek ve bu çözümü de kalıcı haline getirmekse niyetiniz, bu liderlik gücünü dinlemek gibi bir imkanı yaratmak için komisyon kendisini sorumlu hissetmeli. Yani bunun yalnızca bizim talebimiz olarak komisyonun gündemine gitmesine gerek yok. Bunu tartışmaktan, konuşmaktan ya da buna dair değerlendirmeler yapmaktan kimse kaçınmamalı. Cesurca yapılabilecek bir şey. Karar alıcılar, kamuoyu yapıcılar bu bağlamda cesur olmalı ve inisiyatif kullanmalı. 100 yıllık bir sorunun çözümünden, Türkiye’nin demokratikleştirilmesinden bahsediyoruz. Kürt meselesinin yarım asrı çatışmayla geçti. Bu çatışma halinin tamamen son bulmasından bahsediyoruz. Üstelik bunları yalnızca biz söylemiyoruz, bütün siyasi partiler de bu şekilde ifade ediyor. Ancak bu şekilde ifade etmek ile bu şekilde eylemek arasındaki makası artık kapatmak gerekiyor. Farklı düşünebiliriz, farklı görüşlerimiz ve önerilerimiz olabilir. Bu komisyon bu çatışmayı sonlandırabilmek ve bunu kalıcı haline getirebilmek için bir sorumluluk hissediyorsa elbette tüm tarafları dinlemeli. En başta da Sayın Öcalan’ı dinlemeli. Her şey Sayın Öcalan’ın çağrısıyla hızlandı. PKK’ye bir fesih çağrısı yaptı. PKK, kongresini topladı ve buna olumlu bir yanıt verdi. Ardından bir çağrı daha geldi, bir video mesaj. Buna nasıl bir yanıt geldi? Bütün uluslararası kamuoyunun gözleri önünde oldu bu. Bizler de oradaydık. 9 Temmuz çağrısına 11 Temmuz’da Süleymaniye’de verilen yanıt, silahların yakılarak imha edilmesiydi. Bu olumlu etkileri yaratmış bir lideri, bu kadar etkinlik liderlik gücü varken dikkate almamak ya da “görüşülmeli mi-görüşülmemeli mi?” gibi bir aralığa sıkıştırmaya çalışmak sahici bir yaklaşım değil. 

Bu süreçte adil yargılanma hakkı herkes için eşit biçimde gerçekleştirilmeli

Soru: Ekrem İmamoğlu, “Tutuklanmam sürece sabotajdır” diyerek Bahçeli’ye seslendi. Bahçeli de “Soruşturmalar tamamlanmalı” diyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

İmamoğlu’nun yaptığı açıklamayı biz daha önce 19 Mart’ta yaptık DEM Parti olarak. Bu süreçteki antidemokratik uygulamalar, seçmen iradesini yargı eliyle dizayn etmeye çalışmak ve muhalefetin gücünü zayıflatmaya çalışmak, Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin ritmine de ruhuna da uygun değil. Bizim de kamuoyunun da beklentisi bu değil. Biz bunu dedik. Dolayısıyla İmamoğlu’nunkine benzer bir açıklamayı DEM Parti olarak yapmıştık. Beklentimiz bu süreçte tutuklu sayısının artması değil, belediyelere yönelik siyasi operasyonların yapılması değil, yok sayılan masumiyet karinesinin tamamen ortadan kaldırılması değil. Beklentimiz, adil yargılanma hakkının herkes için eşit biçimde gerçekleştirilmesi. Bütün çabamız, Tüm Türkiye’yi kapsayacak şekilde demokratik uygulamalara dönük somut adımların atılması. Buna dönük çalışmaların yapılması. Tabii ki bu tüm seçilmişler için. Kayyımlar hala duruyor. Van’daki kayyımın işten çıkardığı işçiler daha birkaç gün önce Eş Genel Başkanımızla görüştü. 

Sayın Öcalan’ın görüşlerini nasıl aktaracağına dair yöntemi komisyonun kendisi konuşup belirleyebilir

Soru: Öcalan’ın gelmesi mi, komisyonun gitmesi mi, yoksa video konferans mı? Nasıl bir dinleme olacak?

Bu dinlemenin nasıl olacağına komisyon karar verebilir. Buna komisyon üyeleri karar verebilir. Orada sonuçta tüm siyasi partilerin temsiliyetleri bulunuyor ki oldukça güçlü bir temsiliyet var. Bu komisyon gerçekten tarihsel bir fırsatı kalıcı hale getirmek için yola çıktı. Elbette bu komisyon tek başına Kürt meselesinin demokratik çözümünü, Türkiye’deki bütün demokrasi sorunlarının çözümünü sağlayamaz ama çok önemli bir yolu açabilir. Biz bu yolun açılması için bu komisyonu çok önemsiyoruz. Dolayısıyla komisyon, Sayın Öcalan’ın görüşlerini komisyona nasıl aktaracağına dair yöntemi kendisi konuşup belirleyebilir. Elbette kendisiyle görüşülmeli, önerileri alınmalı, dinlenmeli. Bunun formülü de eğer istenirse kolayca sağlanabilir. Biz önerimizi çok açık bir biçimde söylüyoruz. İmralı’daki bu durum böyle tabii ki sürdürülmemeli. Bütün toplumsal kesimlerle görüşebilmeli; görüş, öneri ve düşüncelerini iletebilmeli. Bir yandan tecridi konuşuyorsunuz, bir yandan demokratik bir çözümden bahsediyorsunuz. Mesela önümüzdeki günlerde Van’da büyük bir miting hazırlığımız var. Bu mitingin de ana sloganı “Tecrit Değil Özgürlük”. Tüm bu başlıkları cesurca konuşabilmeliyiz.

Soru: Suriye’de SDG gelişmeleri devam ederse buradaki sürecin önü tıkanır mı?

Hiçbir şeyin burada ya da orada bir tıkaç rolü oynamaması gerekir. Yapmamız ve hedeflememiz gereken şey ön açıcı adımlar atmak. Geçen hafta da ifade ettik; Suriye’de yapılması gereken şey Türkiye’nin yapıcı bir rol oynaması. Beklenti bu. Tıkaç değil ön açıcı olması. Çünkü Türkiye eğer kendi modelini başarılı bir şekilde hayata geçirebilirse bunun bölgesel etkileri de olacaktır. Biz vaktiyle Irak Kürdistanı oluşumu zamanında yine bu soruların yanıtlarını çok konuştuk. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin ilk oluşumundan bahsediyorum. Türkiye için tehdit mi, risk mi, yoksa fırsat mı diye çok konuşuldu. Artık bu tekrarlar üzerinden gitmeyelim. Tehdit olmadığı ortaya çıktı. Suriye meselesindeki bakış da böyle stratejik bir bakış olmalı. Devlet de böyle yaklaşmalı bu meseleye. Verilecek karar stratejik bir karar. 

Divê ev komîsyon nêrîn û pêşniyazên Birêz Ocalan yên derheqê vê pêvajoyê de bistîne

PIRS: Hem Dayikên Aştiyê hem jî saziyên hiqûqê anîn ziman û pêşniyaz kirin ku komîsyon bi Birêz Ocalan re hevdîtinê bike. Heke komîsyon bi Birêz Ocalan re hevdîtin neke, pêşniyaz û nêrînên wî nestîne derbarê pêvajoyê de kêmasî û xetereyeke çawa dê derkeve holê? 

Dema ku mirov dilxwaz be rê û rêbaza vê yekê hêsan e, mirov dikare rê û rêbazekê bibîne. Bangewaziya Birêz Ocalan li ser vê pêvajoyê bandorên gelek mezin kir. Lê weke pêşniyazî em dibêjin divê ev komîsyon nêrînên wî û pêşniyazên wî yên derheqê vê pêvajoyê de bistîne. Divê em bikarin pê re têkilî deynin. Me weke Partiya DEMê berê jî gotibû em dixwazin seranser têkilahî pê re deynin. Em dixwazin ev mijarên ku em li ser diaxivin bi wî re jî biaxivin. Hêviyên wî çi ne, asta ku pêvajo gihayê ew çawa şîrove dike, derheqê mijara Sûriyeyê de çi difikire, derheqê Rojhilata Navîn de bi giştî çi difikire, derheqê yekîtiya Kurdan de çi difikire, derheqê civaka demokratîk de çi pêşniyaz dike em dixwazin hîn bibin. Rexneyên wî hebin em rexneyên wî bistînin, pêşniyazên wî hebin em pêşniyazên wî bistînin. Divê em ji aliyekî erênî li van mijaran binêrin. Bi zimanekî çêker û bi rê û rêbazeke çêker. Em ketine rêya aştiyê. Rêya aştiyê çi pêwîst bike em yek bi yek wan bi rêk û pêk bikin. 

Divê axaftina bi Kurdî ne girêdayî destûrê be

PIRS: Girtenameyên komîsyonê li ber destên min in. Di komîsyonê de Turkiye Bozkurt şeş caran gotiye Birêz Ocalan lê di girtenameyê de peyva birêz nehatiye nivîsîn. Xuya ye derbarê Kurdî de di demên pêş de jî dê gengeşe çêbin. Weke Şandeya Partiya DEMê pêşniyazeke we heye ku di vê komîsyonê de tercumanekî sûndxwarî bê peywirdarkirin? 

Em dibêjin ji bo hemû zimanan, ji bo hemû nasnameyan qedexe rabin. Bikarin bi hev re azad û qekhev bijîn. Dema ku mirov bixwaze divê mirov bingeheke welê jî amade bike. Gelên Tirkiyeyê naxwazin girtin, kuştin, qedexekirin, tunehesibandin, înkarkirin, îmhakirin, şer, pevçûn çêbe. Ev bûyera ku do li komîsyonê qewimî nîşana vê ye. Xwestina zimanê dayikê mafekî bingehîn yê mirovan e. Nayê qebûlkirin ku bê redkirin, neyê dîtin. Dikarin bibêjin tuzuka meclisê destûr nade vê yekê. Lê do em ne di Lijneya Giştî de bûn. Komîsyon dereke dîtir kom dibe. Ez mînakekê bidim. Ew komîsyon li salonekê kom bibûya endamên wê komîsyonê, serokê wê komîsyonê gelo dê destûr bidaya ku Rabîa Kiran, an jî Nezahat Teke an jî hin dayikên dîtir ên li wê derê an jî kesên ku bi zimanên ji xeynî Tirkî bixwazin biaxivin dê gelo destûr bidana? Pirs ev e. Yanê cihê ku em lê ne dê bibe ciyê qedexekirinê an destûrdayînê? Divê ne girêdayî destûrê be jî. 

Ez careke din bangewaziya 1ê Îlonê dikim. Em 1ê Îlonê bi dengekî xurt deng bidin Pêvajoya Aştî û Civaka Demokratîk. Li her derê em ê li qadan bin. Em ê weke hêzên demokrasîxwaz û aştîxwaz dengê xwe bilind bikin. Em dengê xwe çiqas bilind bikin dengên ku dixwazin vê pêvajoyê vala derxin ew ê sist bibin, lewaz bibin, qels bibin. Helbet em ê bi ser bikevin. Ez we silav dikim. Spas. 


BİLGE BÜYÜĞÜMÜZDEN ÜSTAT GÖKTAŞ’A NEZAKET ZİYARETİÖnceki Haber

BİLGE BÜYÜĞÜMÜZDEN ÜSTAT GÖKTAŞ’A NEZAKE...

AB, ABD’den gelen tüm endüstriyel mallara yönelik gümrük vergilerini kaldıracakSonraki Haber

AB, ABD’den gelen tüm endüstriyel mallar...

Başka haber bulunmuyor!