Bozan: Rojava'ya yaklaşım Türkiye’deki süreci olumsuz etkiliyor

Halkın Rojava'ya ilişkin siyasi açıklama ve yaklaşımları yakından takip ettiğini belirten DEM Parti Milletvekili Ali Bozan, Rojava’ya yönelik olumsuz açıklamaların Türkiye’deki yurttaşların sürece olan inancını doğrudan etkilediğini ifade etti.
Kürt meselesinin çözümü için Meclis’te bir komisyon kurulmuş ve dinlemeler yapılmış olsa da asıl eksikliğin sürecin hukuki altyapısının oluşturulmaması olduğunu ifade eden DEM Parti Mersin Milletvekili Ali Bozan, iktidarın barış ve çözüm iradesinin “sözde” kaldığını söyledi.
Somut ve pratik adımlar atılmadığını ve bu durumun, devlet bürokrasisi içindeki sürece karşıt kesimlerin eylemleriyle birleşince toplumsal güvensizliğe yol açtığını da aktaran Bozan, ayrıca Türkiye'nin Suriye’deki gelişmelere yönelik söylemlerinin yurt içindeki çözüm sürecini olumsuz etkilemekte olduğunu dile getirdi.
DEM Parti Mersin Milletvekili Ali Bozan, Suriye’ye ilişkin açıklamaların değerlendirmesini yaparken, sürece ve toplumun gidişata ilişkin bakışına dair sorularımızı yanıtladı.
Kürt halkının, siyasetçilerin özellikle Rojava’ya yönelik açıklamalarını yakından takip ettiğini aktaran Ali Bozan, Rojava’ya yönelik olumsuz açıklamaların Türkiye’deki yurttaşların sürece olan inancını doğrudan etkilediğini ifade etti.
Türkiye’nin Rojava’ya yönelik son dönemdeki açıklamalarını “yapıcı olmamak”, “Suriye'nin iç işlerine müdahale niteliğinde olmak” ve “tekçi zihniyet”i dayatma çabası olarak değerlendiren Bozan, ayrıca Suriye'nin geleceğine Suriye halklarının karar vermesi gerektiğini de belirtti:
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinde özellikle Kürtlerin, siyasetçilerin davranışlarını ve sözlerini en fazla takip ettikleri bir dönemden geçiyoruz. Yani her bir siyasetçinin ağzından çıkan sözü anı anına insanlar takip ediyor ve değerlendiriyor. Çünkü gerçekten çok can yakıcı bir sorun. Bu can yakıcı sorunun bir an önce çözülmesini istiyoruz.
Halk, özellikle Rojava'ya yönelik yaklaşımı yakından takip edip değerlendiriyor. Rojava bugünlere on binlerce şehit vererek geldi. SDG güçlerinin hakimiyetinin olduğu bölgede, farklı etnik kimliklerin bir arada yaşayabildiği bir model oluşturulmuş. Böylesi bir modelin oluşturulduğu bir dönemde, o modele yönelik olumsuz açıklamalar, doğrudan buradaki yurttaşların sürece bakışını da etkiliyor.
Son 15 gün içerisinde devlet kanadından Rojava'ya yönelik yapılan açıklamalara baktığımızda, yapıcı açıklamalar olmadığı apaçık ortada. Bu açıklamalar, Suriye'nin kendi iç işlerine müdahale niteliğindedir. Suriye'nin geleceğine, Suriye'de yaşayan halklar, inançlar ve toplumsal kesimler karar vermeli. Hiçbir toplumsal kesim, hiçbir inanç ve hiçbir etnik grup bunun dışında tutulmamalı.
Ama şu anda Şam'da tekçi, tek inanca, tek millete dayalı bir anlayış ve bir yönetim söz konusu. ‘Suriye Arap Cumhuriyeti’ demek zaten bunun apaçık göstergesi. Suriye'de Dürziler, Kürtler, Türkmenler ve Hristiyanlar yaşıyor; ancak onların yok sayıldığı bir model var ve bugüne kadar da yapılan açıklamalara baktığımızda, bu modelin devam ettirilmesine yönelik açıklamalar görüyoruz. Bu modelin devam ettirilmesine yönelik açıklamalar, burada yaşayan Kürtleri rahatsız ediyor.”
‘TÜRKİYE’DE TUTMAYAN SURİYE’DE TUTAR MI?’
Türkiye’nin 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde denenmiş ve başarısız olmuş tekçi anlayışın, Suriye'de de hayata geçirilmeye çalışmasının ne Türkiye'ye ne de Suriye halklarına fayda sağlamayacağı vurgulayan DEM Parti Mersin Milletvekili Ali Bozan şöyle dedi:
“Mesele sadece dört parçaya ayrılmış Kürdistan meselesi değil. Kobanê'nin hemen karşı tarafı Suruç, Qamişlo’nun karşı tarafı Nusaybin. Orada yaşanacak gelişmeler doğrudan burayı etkiliyor. Yine aynı şekilde Hatay'ın hemen karşı tarafı Lazkiye. Bu nedenle oraya yönelik açıklamalar önemli.
Tekçi zihniyete dayalı bir modeli, şu an Suriye’de HTŞ güçleri dışında hiçbir inanç grubu, hiçbir halk ve toplumsal kesim kabul etmiyor. 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde nasıl tekçi bir zihniyet vardıysa, aynısı Suriye'de de hayata geçirilmeye çalışıyor. 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde bu tekçi anlayış kazandırdı mı? Hayır. 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde burada denenmiş olan model kazandırmamışken, aynı modelin şu an Suriye'de hayata geçirilmeye çalışılması gerçekten anlaşılabilir bir durum değil. Ve bunun ne Türkiye'ye ne Suriye'de yaşayan halklara herhangi bir şey kazandırmayacağı da ortada.”
‘HUKUKİ ZEMİN OLMADAN BARIŞ TOPLUMSALLAŞMAZ’
Devam eden sürece dair de değerlendirmelerde bulunan Ali Bozan, iktidarın Kürt meselesinin çözümü konusunda bir irade ortaya koyduğunu; ancak bunun sadece ‘sözde’ kaldığını ifade etti. Bozan, barış, kardeşlik ve çözümün ancak somut, pratik adımlar ve hukuki bir zeminle mümkün olacağını vurguladı.
Ayrıca, her toplumsal meselenin bir hukuku olduğu gibi, halkların kardeşliğinin de bir hukuki zemine oturması gerektiğini belirten Bozan, hukuki altyapı olmadan sürecin toplumsallaşamayacağını da ifade etti:
“Komisyonun kurulmuş olması, çalışmalara başlanmış olması, bugüne kadar yaptığı dinlemeler çok kıymetli, çok anlamlı. Ama bütün komisyon üyelerinin ve siyasi partilerin üzerine mutabık kaldığı konulardan biri, bu sürecin hukukunu oluşturmak. Komisyonun bugüne kadarki en doğru ve haklı eleştiri alan boyutu zaten bu.
Komisyon, bugüne kadar sürecin hukukunu oluşturmaya yönelik herhangi bir çalışma ve çaba içerisine girmiş değil. Komisyonun görevlerinden bir tanesi, bu süreci toplumsallaştırmak; toplumun farklı kesimlerine anlatmak ve aynı zamanda toplumun farklı kesimlerinin bu sürece dair öneri ve eleştirilerini almak, bu tamam. Bu anlamda komisyon bir çalışma yürütüyor.
Ama aynı şekilde, bu sürecin hukuki altyapısını oluşturacak olan kurum da bu komisyon. Komisyon, bu amaçla kuruldu. Burada esas mesele ve gerçekten çok yaygın beklenti, bu dönemin hukukunun oluşturulması, bu dönemin hukukunun konuşulması. Bugüne kadar komisyon, buna dair hiçbir şekilde ne bir tartışma yürüttü ne de buna dair bir açıklama yaptı. Bu sürecin en azından şu ana kadar eksik giden ayaklarından bir tanesi bu.
Geçtiğimiz yılın ekim ayından bugüne kadar yaşananlara baktığımızda, evet, iktidar cenahı Kürt meselesinin çözümü konusunda bir irade ortaya koyuyor. Ama bu iradeyi sadece ‘sözle’ ortaya koyan bir iktidar gerçekliği var. Bu sürecin sadece sözle, temennilerle ve dileklerle yürümeyeceği apaçık ortada.
Her zaman dile getirdiğimiz şey, somut ve pratik adımlar atılmasıdır. Somut ve pratik adımların ana çerçevesi de şu: Barışın, kardeşliğin ve çözümün bir hukuku olmalı. Bugün yeryüzündeki bütün hukuk sistemlerine baktığınızda, iki kardeş arasındaki sorunları, sıkıntıları çözmeye dair bile bir mevzuat, bir hukuk var. Örneğin, kardeşler arasındaki mal paylaşımı da bir hukuka bağlanmıştır.
Bu coğrafyada halkların kardeşliğinden bahsediyoruz. Halkların kardeşliğinin temellerinin atılmasından bahsediyoruz; bunun bir hukuku olmadan yürümesi mümkün değil. Bu şekilde bu sürecin toplumsallaşması mümkün değil.”
‘DEVLET BÜROKRASİSİ İÇİNDE BARIŞA KARŞI OLANLAR VAR’
Kürt halkı ve dostlarının süreci desteklemelerine rağmen, günlük yaşamda yaşanan kimi olayların, barış ve kardeşlik söylemleriyle çelişmekte olduğunu ifade eden Ali Bozan, bu tür çelişkilerin vatandaşlarda “devlet içinde sürece karşı olan kesimler mi var?” veya “devlet aklı bu süreçte samimi değil mi?” gibi sorulara yol açtığını aktardı:
“Biz barış ve demokratik toplumu toplumsallaştırma derken, aynı zamanda toplumun farklı kesimlerinin bu sürece bir desteğinin olması gerektiğini, sürecinin yanında olması gerektiğini söylüyoruz. Evet, Kürt halkı ve dostları en azından bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz toplantılarda bu anlamda sürecin yanında ve süreci destekliyor. Ama bugüne kadar günlük yaşamda yaşanan kimi gelişmeler, örneğin evvelsi gün Mersin'de bir gerilla taziyesinin kurulmasına müsaade edilmemesi, doğal olarak insanlarda şüphe yaratıyor. Bir barıştan bahsediyoruz ama pratikte bunun karşılığı yok. Yurttaşlar, pratikte karşılığı olmamasını yurttaşlar şöyle değerlendiriyor: ‘Devlet içinde sürece karşı olan kesimler mi var?’ veya “Devlet aklı bu süreçte samimi değil mi?’ Bu soruyu soruyorlar; ki bu soruyu sormakta da haklılar.
Geçtiğimiz yıl ekim ayından bu yana, hem sokakta yaptığım görüşmeler hem cezaevlerinde yaptığımız ziyaretlerde tutsakların bize aktardıkları, cezaevi yönetimlerinin yaklaşımlarında ya da kimi eylem, etkinliklerde kolluğun yaklaşımlarında totale baktığımızda, sürecin ruhuna uygun bir pratikte olunmadığı görülüyor. Sanki hiç çözüm konuşulmuyor, hiç çözüme yönelik tartışmalar yokmuş gibi pratikler sergileniyor.
Mesela, açık şekilde devlet bürokrasisi içerisinde bunu ifade edenler var. Ziyaret ettiğim kimi cezaevlerinde, cezaevinin kimi idarecileri tutsaklara açık şekilde şunu ifade ediyor: ‘Evet bir tartışma yürüyor ama biz bu süreci kabul etmiyoruz.’
Hatta bir cezaevinde savcı, siyasi tutsaklara şu cümleyi kullanabiliyor: ‘Ben burada olduğum sürece siz buradan çıkamayacaksınız.’ Devamında, ‘Olur da çözüm süreci kapsamında herhangi bir yasal düzenleme yapılırsa ve o yasal düzenlemede sizin cezaevinden çıkmanız için iyi halli olma şartınız aranırsa, ben size iyi halli raporu da vermeyeceğim’ diyen bir savcıyla karşılaştık biz.
Bu durum, devlet bürokrasisi içerisinde bu süreci baltalamak isteyen ve zarar vermek isteyen kesimlerin olduğunun apaçık bir göstergesi. Bu nedenle biz diyoruz ki, kimi şeylerin çok zamana yayılmaması, uzatılmaması gerekiyor. Ama bugüne kadar, başta da söylediğim gibi, komisyonun tartışmalarına ve çalışmalarına baktığımızda, zamana yayan bir pratik söz konusu.
Mesela bu hafta komisyon herhangi bir toplantı yapmayacak; önümüzdeki haftadan itibaren toplantılarına devam edecek. Bu kadar acil çözülmesi gereken bir meseleyle ilgili, zaman kaybetmeden ve zamana yaymadan en pratik adım, barışın ve kardeşliğin hukukunu oluşturmak; barışın ve kardeşliğin adını koymaktır.”
HABER İÇERİK VE KAYNAK:
https://anf-news.com/guncel/bozan-rojava-ya-yaklasim-turkiye-deki-sureci-olumsuz-etkiliyor-216659