haberanaliz

Koçyiğit: CHP belediyelerine operasyon halkın demokratik tercihlerini cezalandırmaya yöneliktir

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Koçyiğit: CHP belediyelerine operasyon halkın demokratik tercihlerini cezalandırmaya yöneliktir
DEM Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis'te basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin gelişmeleri değerlendirdi. Koçyiğit şunları söyledi:

Sayın Zeyrek’in ailesine ve CHP’ye başsağlığı diliyoruz 

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Ne yazık ki son zamanlarda çok acı kayıp haberleri alıyoruz. Bunlardan birisi de Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in hayatını kaybetmesiydi. Gerçekten halka hizmet etmeyi ilke edinmiş, Manisa halkının gönlüne taht kurmuş, oldukça sevilen bir belediye başkanıydı. Derin üzüntümüzü bir kez daha buradan belirtmek istiyoruz. Hem CHP camiasına hem Manisa halkına hem de Sayın Zeyrek’in ailesine başsağlığı diliyoruz. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. CHP’nin bu acısını paylaşıyoruz. Zeyrek’in cenazesi önemli bir göstergeydi. Hem toplumsal muhalefetin gücü açısından hem de kıskaca alınmaya çalışılan CHP’nin ve onun yerel yönetimlerinin halk tarafından sahiplenilmesi açısından önemli bir görüntüydü. Bu görüntüye herkes dikkatle bakmalıdır. 

CHP belediyelerine yapılan operasyon halkın demokratik tercihlerini cezalandırmaya yöneliktir 

Son zamanlarda büyük bir abluka süreciyle karşı karşıyayız. 19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile başlayan, dalga dalga devam eden CHP yerel yönetimlerine yönelik büyük bir operasyonla karşı karşıyayız. Bu operasyonun en nihayetinde muhalif belediyeleri çökertmeye dönük olduğunu görüyoruz. 12 Haziran 2025 itibarıyla CHP’li 11 belediye başkanı tutuklu ve görevlerinden alındı. Tutuksuz yargılanmak esasken, görev başında kalarak yargılamaları sürebilecekken tutuklu yargılanmaları bir nevi yerel yönetimi çökertmeye ve halkın iradesini gasp etmeye yönelik operasyonun odağını gösteriyor. Ahmet Özer, 30 Ekim 2024’ten beri 226 gündür tutuklu. Rıza Akpolat 147 gündür tutuklu. Alaattin Köseler 101 gündür tutuklu. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, Murat Çalık, 23 Marttan bu yana tam 81 gündür tutuklu. Beşinci dalgada tutuklanan Hasan Akgün, Hakan Bahçetepe, Utku Caner Çaykara, Kadir Aydar, Oya Tekin de 12 gündür tutuklu. Bu söylediklerimiz istatistik gibi gelebilir ama her biri binlerce insanın oyuna alan, özellikle İBB açısından 16 milyonluk kentin iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarından bahsediyoruz. Burada halk iradesini savunma bilincinde bir kez daha söyleyelim. Bu, CHP ve onun yerel yönetimlerine yönelik bir operasyon değildir; en temelinde halkın demokratik tercihlerini cezalandırmanın, bu tercihleri yargı kıskacıyla el değiştirmeye zorlamanın bir aracıdır.

Belediye başkanlarına görevlerinden el çektirilmesi Anayasanın ihlalidir

İstanbul sadece Türkiye’nin metropol kenti değil, dünyanın en büyük metropol kentleri arasında yer alıyor. Her geçen gün derinleşen ekonomik kriz nedeniyle, bozulan sosyo-ekonomik göstergeler nedeniyle ve özellikle de yaklaşan büyük İstanbul depremi nedeniyle dünya kadar acil iş var. Orada yerel yönetimlerin istikrarlı bir şekilde görevlerinin başında olması gerekiyor. İstanbul halkının ve kentinin sorunlarını çözmesi gerekirken bir büyükşehir ve birçok ilçe belediye başkanı şu anda görevlerinden el çektirilmiş durumda. Ve görevlerini yapamaz hale getirilmişler. Burada kent hakkının yok sayıldığı, yaşam hakkının yok sayıldığı, aslında en temel yurttaşlık hakkının, seçme ve seçilme hakkının yok sayıldığı bir sürece doğru gün geçtikçe yol alınıyor ki bunu çok daha önce de söyledik. Bu, anayasanın ihlalidir. Bir kez daha Anayasanın askıya alındığını, en temel yurttaşlık haklarının askıya alındığının biz İstanbul örneğinden ve buradaki belediyelere yönelik operasyonlardan görebiliyoruz.

Darbesel yaklaşımlarla karşı karşıyayız

DEM Parti olarak, siyasetin ranta, yolsuzluğa ve talana bulaşmaması; şeffaf, halka hesap verebilir ve gerçek anlamda adil olması gerektiğini hep söyledik. Bu bizim ilkesel tutumumuz. Ama söz konusu olan muhalif belediyeler olduğunda, meselenin farklı işlediğini açık ve net şekilde görüyoruz. Burada hukukun değil iktidarın kendi ajandasının ve ihtiyaçlarının belirleyici olduğunu görüyoruz. Yolsuzluk adı altında yürütülen bütün soruşturmalar, belediyeler muhalefete geçtikten sonra başladı. Bütün belediyeler el değiştirdi ve el değiştirdikten sonra yolsuzluk adı altında aslında bir yargısal sürecin hedefi oldular. Bunun tamamen siyasi saiklerle yürütülen bir operasyon süreci olduğunun altını çizelim. Türkiye halklarının demokratik geleceğinin bu tarz yargısal müdahalelerle sekteye uğratılmasını, demokrasinin geriye kalan bütün kırıntılarının yok edilmesini kabul etmiyoruz. Halkın iradesinin yanında olduğumuzu ve bu operasyonları kabul etmediğimizi belirtiyoruz. Yerel yönetimler ve yerel demokrasinin güçlenmesi, genel demokrasiyi güçlendirmenin en önemli eşiklerinden biridir. Yerel demokrasiye ve iradeye yönelik bu saldırılar ülkenin geleceğine, demokrasisine ve halk iradesine yönelik saldırılar olarak ele alınmalıdır. Genel geçer sözlerle geçiştirilecek değil, büyük bir darbesel yaklaşımla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmeliyiz. Kimse siyasi operasyonları adli meseleler üzerinden, yolsuzluk üzerinden hafifletemez. Türkiye’de kime mikrofon uzatırsanız uzatın, hangi yurttaşa giderseniz gidin, bunun bir iktidar eliyle yürütülen siyasi operasyon olduğunu size söyleyecektir. O anlamıyla, muhalefetin elindeki belediyeleri işlemez hale getirmenin halkı cezalandırmak olduğu bilinciyle söylüyoruz. Derhal bu operasyonlardan vazgeçin. Tutuksuz yargılamak esastır. Bütün tutuklu belediye başkanlarını özgürlüklerine kavuşturun. Adil ve tarafsız bir şekilde yargılanmalarının önünü açın. Yargı marifetiyle toplumsal muhalefeti ve siyasi muhalefeti bastırmaktan ve yargıyı araçsallaştırmaktan da derhal vazgeçin çağrısını yapıyoruz. 

Tek bir dertleri var; yandaşı semirtmek, ceplerini doldurmak 

Sadece haksızlık, hukuksuzluk, yargı kıskacıyla karşı karşıya değiliz. Aynı zamanda ülkenin çok büyük ekonomik sorunları da var. AKP’nin tuzu kuru, onun yanında duran sermayedarların da tuzu kuru. Onlar açısından her şey güllük gülistanlık. Çünkü onların alım gücü, işsizlik, kira ödeme, çocuklarını okula gönderme, servisi ücreti ödeme gibi sorunu yok. Tek bir dertleri var: Yandaşı semirtmek, ceplerini doldurmak. Sermayeyi daha fazla palazlandırma dertleri olduğunu görüyoruz. Mehmet Şimşek bir açıklama yapmış, “En zorlu dönem geride kaldı” demiş. Yanlış duymadınız. Şaka değil gerçekten böyle söylemiş. En zorlu dönemin geride kaldığını, tarladaki Mehmet amcaya, bostanında ürettiğini satmaya çalışan Ayşe teyzeye söylediğimizde herhalde diyecektir ki “Kızım siz ne diyorsunuz, dalga mı geçiyorsunuz bizimle?”.  Aklımızla oynamaya çalışıyorlar; gerçekleri çarpıtarak, kah TÜİK eliyle kah yandaş firmalar eliyle rakamları manipüle ederek ve sanal bir ekonomik tablo yaratarak günü kurtarmaya çalışıyorlar. Oysa ki gerçekler böyle değil. Yurttaşın icra dosyaları son bir yılda 1,5 milyon artmış. Mehmet Şimşek'e söyleyelim, en zoru geride kalmış ama icra dosyaları 1,5 artmış. Ayrıca sadece bununla da kalmıyor. Yurttaşlar en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmiş. Kredi kartı borcunu çeviremez durumdalar. Bir kredi kartından çekip diğer kredi kartının borcunu ödemeye çalışıyorlar. İcra ve iflas dosyalarına hiçbir mahkeme, devlet kurumu da yetişemiyor. AKP sanki yeni iktidara gelmiş gibi ekonomi politikasını eleştiriyor, kendi yaptıklarını eleştiriyor. Hayretle izliyoruz. Sanki 22 yıldır ülkeyi onlar yönetmiyor da biz yönetiyormuş gibi bir yaklaşımları var. Bu kabul edilemez. 

Alım gücünün bu kadar düştüğü bir ortamda mutlaka yıl ortasında ara zam yapılmalıdır

Halihazırda ülkede asgari ücret 22,104 TL ve yaklaşık 4 milyon emekçi 14.469 TL maaşla yaşamını idame ettirmeye çalışıyor. TÜRK İş’in Mayıs verilerine göre açlık sınırı 25.092 TL, yoksulluk sınırı 81.734 TL. Bütün bunlar bize sadece 5 ay içinde enflasyonun ne kadar arttığını, bugün itibariyle maaşların ne kadar erime içinde olduğunu açık ve net gösteriyor. Talimatlı TÜİK Mayıs ayında enflasyon oranını yüzde 35,41 çıkardı. ENAG’ın ne? Yüzde 71,23 olarak gerçekleşti. AKP’nin sürekli rakamları manipüle ederek işçinin, memurun ve çiftçinin cebinden çaldığını; vergileri artırmaya sıra geldiğinde gayet bonkör olduğunu, yeniden değerlendirme oranlarını gayet yüksek oranda belirlediğini ama işçinin ve emekçinin maaşlarını rakamları manipüle ederek en asgariden belirlediğini görüyoruz. Daha büyük bir sorunumuz var. Temmuz ayı geldi, ara zam zamanı geldi. AKP'nin ara zammı hiçbir şekilde dile getiremediğini görüyoruz. Geçen yıl ara zam yapmadılar ve koca bir yıl aynı zam oranıyla işçinin ve emekçinin çalışmasına vesile oldular. Bu enflasyon koşullarında, alım gücünün bu kadar düştüğü bir ortamda mutlaka yıl ortasında ara zam yapılmalıdır.

Yoksuldan zengine doğru akan bir servet transferi var

Bizim ara zam talebimiz de şudur. Asgari ücret ve en düşük emekli maaşları için yoksulluk sınırının en az yarısı olmalıdır. O da yaklaşık 40 bin TL’ye denk geliyor. Ancak bu, insan onuruna yaraşır asgari bir geçim ücreti olabilir. O da gerçek anlamda bir ücret olmayacak. Ama bunu bir başlangıç ücreti olarak da kabul etmek gerekiyor. BDDK verilerine bakalım. Türkiye’deki mevduat hesabı olanlar yüzde 1. Bu ülkede mevduat hesabına ulaşanların oranı çok sınırlı ama kredi kartı borçluları ve icra iflas oranları nüfusun neredeyse yüzde 70-80’ine yayılıyor. Bu bize ne neyi gösteriyor? Büyük bir servet transferine devletin göz yumduğunu gösteriyor. Yoksuldan zengine doğru akan bir servet transferi var. AKP bu servet transferini 
kah mevduat hesaplarında faizi artırarak, kah yandaşların borçlarını silerek, kah sermayeye teşvikler vererek yapıyor. Her zaman yoksuldan aldığını görüyoruz. Yani bu ülkenin geliri her zaman için bir avuç sermayeye akıyor, zenginlikler bir avuç sermayeye akıyor ama borçlar sürekli toplumsallaştırılıyor. Borçlar yoksulun, emekçinin, dar gelirlinin sırtına vuruluyor. Bunu da kabul etmediğimizi ifade etmemiz gerekiyor.

Türkiye’de her 5 şirketten 1’i iflas etmiş durumda

Tüm bu ekonomik tablo içerisinde bir de zombi şirketler gerçeği var. İktidarın yanlış ekonomi politikaları nedeniyle küçük ve orta ölçekli işyerlerinde de iflasların olduğunu görüyoruz. Ya da iflas etmemiş henüz ama sadece kamu desteğiyle veya borçlanarak süreci devam ettiren şirket gerçeğini de görmemiz gerekiyor. Toplumsal Çalışmalar Enstitüsünün yayınladığı Türkiye’nin İcra ve İflas Raporuna göre, Türkiye’de her 5 şirketten 1’i iflas etmiş durumda. Kalanların önemli bir bölümü ise borç ve kamu teşvikiyle ayakta duruyor ve karlılığını yitirmiş. Yani zombi şirket pozisyonuna dönüşmüşler. Bunlar, kapımızda özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler açısından iflasların ve büyük kitlesel işsizliğin her an olabileceğini gösteriyor. Bunun yaratacağı sosyal ve toplumsal yıkımı her birimiz tahmin edebiliyoruz.

Evrensel değerleri savunanlara soruyoruz: Filistin halkının yaşam hakkını ne zaman savunacaksınız? 

Sadece Türkiye’de zulüm, haksızlık yok; dünya ve Ortadoğu kaynıyor. Yanı başımızda Filistin’e karşı yürütülen bir soykırım savaşı var. Bu soykırım savaşı da gün geçtikçe gerçekten insanlığı utandıran tablolara tanık olmamıza yol açıyor. İki hafta önce Sicilya’dan bir yelkenli gemi yola çıktı, Özgürlük Filosu Koalisyonu tarafından organize edildi. İçerisinde 12 tane aktivist vardı. Geminin adı Madleen’di. Bu gemi yola çıktıktan sonra, İsrail’in ve özellikle de İsrailli üst düzey yöneticilerin hedefi haline geldi. Bunun sonucunda da uluslararası kara sularda, bütün uluslararası hukuku ihlal eder şekilde gemiye el konuldu. Aktivistler gözaltına alınıp sınır dışı edildi. Bununla da yetinilmiyor. Han Yunus’taki çadır kamplar hedef alınıyor, Netzarim Koridorunda yardım bekleyen insanlara ateş ediliyor, insanlar katlediliyor. Tıbbi yardımdan insani yardıma kadar Gazze’ye hiçbir şeyin ulaşmasına izin verilmiyor. Bütün bunlar dünyanın gözü önünde oluyor. Buradan uluslararası kamuoyuna ve evrensel değerleri savunanlara, dünyaya evrensel değerler için ahkam kesenlere soruyoruz: Filistin halkının yaşam hakkını, toprak hakkını, mülkiyet hakkını ne zaman savunacaksınız? Filistin’deki soykırıma ne zaman ses çıkaracaksınız?

Ortadoğu’da barışın anahtarının 2 temel başlığı var: Kürt sorunun demokratik çözümü ve Filistin sorununun hakkaniyetli çözümü

İsrail, Hamas’ın askeri unsurların bulunmasını gerekçe gösteriyor. Askeri unsurun bulunması sivil yerleşim yerlerinin bombalanmasının, sivillerin katledilmesinin, yardımların ulaşmasının engellenmesinin gerekçesi olamaz. Yapılanların her biri savaş suçudur. Aynı zamanda bir soykırım sürecidir. Dünya ne yazık ki bu soykırım sürecine sessiz kalıyor. İsrail bu sessizlikten güç alarak saldırılarını daha da artırıyor. Biz, Filistin halkının tarihsel mücadelesinin yanındayız. İsrail’i 1967 sınırlarına çekilmeye ve BM kararlarını uygulamaya davet ediyoruz. Ortadoğu’da huzurun ve barışın anahtarının 2 temel başlığı vardır. Biri Kürt sorunun demokratik çözümüdür; diğeri de Filistin sorunun adil, eşit ve hakkaniyetli bir şekilde çözülmesidir. Ortadoğu haklarının barış içerisinde yaşamasının başka bir formülü yoktur. Dünyayı, Türkiye’yi ve TBMM’yi bu soykırım suçuna karşı ses çıkarmaya, tutum almaya ve bu soykırımı durdurmaya çağırıyoruz. Bunların hiçbirisi asla kabul edilemez. 

Sürecin şeffaf, katılımcı ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi gerekir 

Son başlığı da ifade ederek bitirmek istiyorum. 3 Haziran’da Meclis Başkanlık seçimleri yeniden yapıldı. Sayın Numan Kurtulmuş yeniden göreve geldi. Kendisini tebrik ediyoruz, yeni dönemde başarılar diliyoruz. Bu görev aynı zamanda Sayın Kurtulmuş'a çok büyük görevler yüklüyor. Çünkü Türkiye tarihi bir süreçten geçiyor. Tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya. Çok uzun süredir devam eden Kürt sorunu, 40 yılı aşkındır devam eden çatışmalı süreçte kritik bir eşiğin aşılması, gerçek anlamda toplumsal barışın ilerlemesi ve nihayete ermesi açısından Meclis’in tarihi bir sorumluluğu olduğunu hep ifade ettik, bugün de ifade ediyoruz. Sayın Kurtulmuş’un siyasi partilere yaptığı ziyaretlerde, bütün partilerin yapıcı bir üslupla sürece katkı sunması ve yeni dönemin başlaması gerektiğine dair mesajları bizler açısından çok önemli ve değerlidir. Bu açıklamalarda vurgulanan sürecin şeffaf, katılımcı ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi gerektiği yönündeki temennileri biz de paylaşıyoruz. Ama bunların temenninin ötesine geçmesi gerektiğini de ifade etmemiz gerekiyor. 

Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde atılması gereken en acil adım TBMM’deki komisyonun kurulmasıdır

Bu konuda Meclis’te kurulacak bir komisyon, bugün toplumsal barış ve demokratikleşme konusunda en acil görevlerden biridir. Plan Bütçe Komisyonundan gelen torba yasa yine bugün Meclis’e gelecek. Bütün bu torba yasalarla geceli gündüzlü hafta sonuna kadar çalışan Meclis’te, Kürt sorununun demokratik çözümü, Türkiye’nin demokratik geleceğinin inşa edilmesi gibi tarihi bir sorumluluk konusunda hala bir adım atılmamış olması, hala çerçeve yasanın çıkarılmamış olması ve komisyonun kurulmamış olması kabul edilemez. Meclis tatile girmeden ilk iş olarak bu komisyon derhal kurulmalıdır. Bunu sadece teknik bir komisyon olarak ele almıyoruz. Aynı zamanda halkın taleplerini, umutlarını ve acılarını temsil eden, güçlü bir toplumsal iradeyi yansıtan bir mekanizma olmalıdır. Çünkü barış, teknik bir mesele değildir, sadece siyasi bir anlaşma değildir; aynı zamanda bu ülkede yaşayan her halkın ve inancın kendisini içinde hissedeceği, geleceğe güvenle bakacağı bir toplumsal anlaşmanın başlangıcıdır. O anlamıyla bu komisyonu önemsiyoruz. Bizim açımızdan önemli ve tarihi bir başlıktır. 

Komisyon sürecin gidişatını planlamalı ve denetlemelidir

Barış sürecinin gerçek anlamda toplumsallaşması için komisyonlara kadınların, feministlerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, STK’ların, sendikaların, meslek odalarının, baroların ve tüm toplumsal kesimlerin katılımını sağlayacak bir mekanizmanın mutlaka kurulması gerekiyor. Özellikle alt komisyonlarla bu sürecin sağlıklı yürütülmesi gerekiyor. Bu komisyon ne yapacak? Sürecin nasıl ilerletileceğini, hangi adımların atıldığını ve atılması gereken adımlara dair çalışmaların nasıl yürüdüğünü şeffaf biçimde anlatmakla ve bu süreci denetlemekle mükellef olmalıdır. Halkın iradesinin tecelli ettiği yer olan Meclis’in daha fazla bu sürece sessiz kalmasını, görmezden gelmesini kabul etmiyoruz. Tatil gibi bir gerekçeye hiç kimsenin sığınmaması gerektiğini düşünüyoruz. Meclis tatile girecek ama bu komisyon derhal kurulmalı. Ara vermeden yaz boyunca da çalışmalı ve yeni yasama dönemine de acil olan bütün yasal hazırlıkları yaparak bir an önce sorumluluk almalı. Bütün siyasi partilerin katılımına açık bir komisyonun olması gerektiğinin altını çizelim. Bütün siyasi parti ve çevrelere de bu komisyonun kurulması sürecine katkı verme konusunda çağrı yapmak istiyoruz. Bunu ertelemeden bir an önce topluma karşı sorumluluğumuz olarak da yerine getirmemiz gerekiyor.

Bütün siyasi partilerin İmralı’ya gitmesinin önünde hiçbir engel görmüyoruz 

Soru: Ayşegül Doğan farklı siyasi partilerden de İmralı ziyaretlerin olabileceğini belirtti. AK Parti ve MHP’den de İmralı ziyaretler olacak mı?

Neden olmasın? Biz bütün siyasi partilerin mutlaka İmralı'ya gitmesinin, Sayın Öcalan ile bu süreci tartışmasının, Kürt sorunun demokratik çözümü ve barış açısından kendi görüş ve düşüncelerini iletilmesinin çok kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Sayın Öcalan da farklı çevrelerle, aydınlarla, yazarlarla, kadınlarla, siyasi partilerle bir araya gelmek istiyor ve bu süreci ilk elden aracısız tartışmak istiyor. Biz bunun yürüyen sürece büyük bir katkı sunacağına inanıyoruz. Bütün siyasi partilerin İmralı’ya gitmesinin önünde hiçbir engel olduğunu düşünmüyoruz. Bunun yolunu Adalet Bakanlığı ve hükümet bir an önce açmalıdır. Bunun Türkiye barışına ve sürece büyük katkıları olacaktır. 

Siyasi partilerin adaya gitmesi ve Sayın Öcalan ile görüşmesi yönünde Sayın Öcalan'ın da bir talebi var

Soru: İmralı’ya gidecek partilerin arasında AK Parti ve MHP var mı?

Özel bir istek belirtildi diye ifade edilmedi aslında. Siyasi partilerin adaya gitmesi ve Sayın Öcalan ile görüşmesi yönünde Sayın Öcalan'ın da bir talebi var. Özel olarak şu parti gitmek istiyor, bu parti gitmek istiyor temelinde bir tartışma yok. Bizim de istediğimiz özellikle de Meclis’te bulunan bütün siyasi partilerin, sol-sosyalist çevrelerin, herkesin adaya gitmesi ve Sayın Öcalan’la bu süreci tartışmasıdır. 

Soru: KDP, KYB liderleri ve Mazlum Abdi’nin de adı geçti İmralı’ya gitmesi istenenler arasında. Bunun için bir çalışma var mı? Bir de Gaziosmanpaşa Belediyesi, belediye başkanının tutuklanmasının ardından CHP’den AKP’ye geçti. Ne söylemek istersiniz?

Öncelikle seçilmiş iradenin her türlü manipülatif yöntemle el değiştirmesini doğru bulmuyoruz. Sonuçta yerel yönetim seçimlerinde belediye meclisi ile beraber belediye başkanları ayrı oylanıyor, seçiliyor. Gaziosmanpaşa Belediye Başkanının tutuksuz yargılanması mümkünken, adil ve eşit yargılama sonucu bir hüküm verilerek gereğinin yapılması gerekirken önden tutuklanmasını ve görevden uzaklaştırılarak halkın iradesine yapılan saldırıyı kabul etmiyoruz. Belediye meclisinden seçilmesi bir demokratik yönetmiş gibi görünebilir. Fakat burada tutuksuz yargılanmasının altını çizmemiz gerekiyor, adil yargılamanın esas olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. Gaziosmanpaşa biliyorsunuz çok uzun yıllardır AKP’deydi. İlk defa el değiştirdi CHP’ye geçti ve böyle bir operasyonun odağı oldu. Ardından da belediye meclisinde farklı bir belediye başkanvekili seçildi. Bu halk iradesine yönelik yapılmış bir saygısızlıktır. Her ne kadar belediye meclisinden seçilmiş olsa da. Diğer sorunuza gelecek olursak bu konuda beklentimiz bu. Bütün Kürt aktörlerle ve Kürt çevreleriyle de Kürt sorununun demokratik çözümü için Sayın Öcalan’ın görüş alışverişinde bulunmasının sürece muazzam katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Hem Sayın Talabani ile hem Sayın Barzani ile hem Sayın Abdi ile ve diğer bütün çevrelerle görüşme olması çok önemli. Sayın Öcalan da görüşmek istediğini ifade ediyor zaten. 

Meclis’te komisyonun kurulmasına dair siyasi partiler arasında büyük bir mutabakat var

Soru: Siz de diğer siyasi partilerle görüşmeler yaptınız. Ardından Numan Kurtulmuş’la görüştünüz. Siyasi partilerle görüşmelerinizde komisyonun kurulması için diğer siyasi partilerden olumlu görüş aldınız mı, yoksa bu sizin talebiniz mi? Önümüzdeki süreci nasıl görüyorsunuz?

Hayır, aslında bu komisyon tartışmasını ilk önce Sayın Öcalan ile yapılan görüşmeden sonra heyetimiz dile getirmişti. Ardından partimiz bunu oldukça fazla dillendirdi. Yine CHP bu konuda komisyon kurulması ihtiyacının altını çizdi. Bütün siyasi partilerle yaptığımız görüşmelerde her siyasi parti, “Evet, bir komisyon kurulmalı” diyor. Burada şekle ve usule dair bazı tartışmalar var ama esasa ilişkin bir itiraz olmadığını belirtelim. Bu usul meselesi de Sayın Kurtulmuş’un yapacağı bir toplantıyla, bütün partileri ziyaret ederek ya da hepsini bir masa etrafında toplayarak ve bir tartışma yürüterek aşılabilir. Esas olarak herkes bir komisyon ihtiyacının altını çiziyor. Bu da bizim için çok önemli. Büyük bir mutabakat var bu konuda. 


Ayşegül Doğan: Gündemimizin ilk sırasında Meclis'te kurulacak komisyon varÖnceki Haber

Ayşegül Doğan: Gündemimizin ilk sırasınd...

İBRAHİM KARDEŞİMİZİ HAKKA UĞURLADIKSonraki Haber

İBRAHİM KARDEŞİMİZİ HAKKA UĞURLADIK

Başka haber bulunmuyor!