LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NI
LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NI YUNANİSTAN GÖÇMENİ BİR TÜRKÜN GÖZÜYLE ANLAMAK
Dilerseniz öncelikle 24 Temmuz 1923 günü imzalanan Lozan Barış Antlaşması hakkında çok özetle görüşümü belirtmek isterim.
Lozan Barış Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu antlaşmasıdır. Devletsiz kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Anadolu ve Rumeli Türklerinin, galip çıktıkları bir ölüm kalım savaşının kanla yazılmış bir onur belgesi, bir vatan tapusudur.
Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişiyle ‘’Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir yok etme girişiminin yıkılışını bildirir bir belgedir.”
Lozan Barış Antlaşması’nın Türk-Yunan İlişkileri açısından bir özelliği de, Yunanistan’ın Anadolu’da Megal-i İdea hedefi iflasının tescilidir.
Lozan Barış Antlaşması, Türk-Yunan İlişkileri açısından özel bir önemi sahip.
Antlaşmanın 45. Maddesi’nde “İşbu kesim hükümleri ile 37‐44 maddelerinde Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıkları için sağlanan hakların , Yunanistan tarafından da, kendi topraklarında bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır.” hükmü var.
Yunanistan,bu hükmü salt Batı Trakya’daki Türkleri için kabul etmekle birlikte Onlar için de uygulamıyor.
Batı Trakya Türklerin eğitimden imara, kültürel haklardan kimlik sorununa, ekonomiden siyasal haklara varıncaya kadar birçok sorunu var. Yunanistan'da Türk kelimesi yasaklanmıştır.
Resmi Yunan politikasına göre “Türk” azınlıktan “Müslüman” diye söz ediliyor.
Oysa ilgili madde,azınlıklara sağlanan haklar bağlamında Türk kültürel kimliği ile örgütlenme hakkını da kapsıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,bu doğrultuda karar veriyor,ancak Yunanistan uygulamıyor.
Diğer yandan Yunanistan’daki Türk varlığı, Batı Trakya ile sınırlı değil. Günümüzde Rodos ve İstanköy ağırlıklı olmak üzere Onikiada’da sayıları 9.000’ni geçen sayıda bir Türk Toplumu da var.
1947 yılında adaları sahiplenen Yunan makamları, 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması imzalandığında Onikiada’nın İtalyan yönetimi altında bulunduğu gerekçesiyle söz konusu soydaşlarımıza “azınlık” statüsü tanımamıştı.
Oysa bu tez,Lozan Barış Antlaşması’nın 45. Maddesi’ndeki hükmün yanı sıra Yunanistan’ın imzalamış olduğu”1913 Atina Antlaşmasına bağlı 3 numaralı protokol, 10 Ağustos 1920 Yunan Sevr Antlaşması, 30 Ocak 1923 Mübadele Sözleşmesi, 1926 Atina ve 1930 ve 1933 Ankara Antlaşmaları ve 1947 Paris Antlaşması” gibi uluslararası diğer antlaşmalar ile de çelişmekte.
Son olarak Uluslararası Adalet Divanı’nın Devletlerin antlaşmalar konusundaki Ardıllık(halefiyeti-Hakların Devri ) hakkında yapılan 1978 Viyana Sözleşmesi’nin 15.maddesi kararı da bu doğrultuda.Karar,bir kez daha “ülke topraklarının statüsü” kavramının, antlaşmanın yapıldığı sıradaki toprakları değil, ülkenin sonradan edindiği topraklarını da kapsayacak şekilde yorumlanması gerektiğini belirtmiş.
Özetle ,Yunanistan’da yaşamakta olan Türklerin kültürel kimliğini korunması ve geliştirilmesi konusunda en bağlayıcı hükümlerinden birisi Lozan Barış Antlaşması’nın 45.maddesidir. Değinildiği üzere anılan antlaşmalar ile birlikte Lozan Antlaşması,“Yunanistan’ın bütün toprakları” için geçerli kılındığından dolayı, bugün de yürürlüktedir ve Onikida bakımından da bağlayıcıdır.
Lozan Barış Antlaşması, Göçmen Bir Türkün Gözüyle Ne Anlama Geliyor?
Ulusal Kurtuluş Savaşı sonunda imzalanan Lozan Anlaşması ile Rodos ve İstanköy Türklerinin bir süre kültürel kimlikleriyle adalarda yaşaması yanında,hayatları da güvence altına alınmıştır.
Bu savaşta emperyal devletlerin desteğinde koç başı gibi kullanılan Yunanlar yenilgiye uğramamış olsalardı, adalarda Türk soyunun geleceği söz konusu olmayacaktı.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması Rodos ve İstanköy Türklerince büyük bir sevinçle karşılanmıştır. Bu sevinç, Anayurdun kurtulması yanında kendilerine karşı özellikle Yunanlardan gelecek olası düşmanca saldırıların önlenmesi açısından kaynaklanmıştır.
Çünkü adalarda yaşamakta olan Yunanlarda da Türk İmgesi, birçok açıdan sorunlu ve olumsuz bir görünümdedir.
Dilerseniz bu konuda rahmetli babam Abdurrahman Kaymakçı’nın şöyle bir anısı var:
“Biz Ada Türklerinin Yunanlar ile ilişkilerin zedelenmesi, Yunanistan’ın düvel-i muazzama denilen ülkelerin güdümünde 15 Mayıs 1919’te İzmir’e çıkmasıyla başladı. Yunanlar, 1921 yılında Polatlı’ya kadar dayanmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ankara’dan ayrılma kararını vermek üzereydi.
İşte o günlerde Rodos’taki Yunanların Türklere karşı davranışlarında olumsuz değişiklikler boy atmaya başlamıştı.
O yıllarda 8 yaşlarında bir çocuktum ve şöyle bir olay yaşamıştım: “Dimitri adında bir Yunan arkadaşımla şakalaşırken aniden kulağımı yakalamış ve çekmeye başlamıştı. İlk başlangıçta bunu şaka sanmış, ancak canım acımaya başlayınca sormuştum; “Niye kulağımı acıtarak çekiyorsun?”
Dimitri de “Bre Türko, Yunan orduları şimdi Polatlı önlerinde. Ankara yakında düşecek. Kemal’in (Atatürk) kulağına yapışacağız ve işini bitireceğiz. Sıra sonra size de gelecek. Haberin ola” demişti.
Yunan çocuğunun bu davranışını, ailesinin evlerinde yaptıkları söyleşiden bağımsız olarak düşünmek olası değildi. Çocuk gizlilik kavramını bilmediğinden bu sözleri söylemişti.”
Kanımca babama Yunan çocuğunun bu davranışı, Yunan algısında olumsuz ve sorunlu Türk İmgesi’nden köken almaktaydı.
Bu imge, ne yazık ki günümüzde de kimlerimizin fark etmediği bir şekilde kuşaktan kuşağa aktarılarak devam ediyor.
Türk-Yunan İlişkileri açısından şunları söylemek olası.
Birincisi şu: Yunanistan,günümüzde Lozan Barış Antlaşması’nın 45. Maddesi’ni uygulamamaktadır.
İkincisi:Rodos, İstanköy ve Onikiadalarda yaşamakta olan Türklerin;Vatandaşlık,Türkçe Öğrenme Hakkı, Dini İbadet,Nefret ve Baskı Ortamı, Vakıflar ve Osmanlı Türklerinden Kalan Kültürel Mirasın Korunması gibi sorunları vardır.Adalarda kültürel bir soykırım uygulanmaktadır
Üçüncüsü: Ege adaları antlaşmalara aykırı olarak silahlandırılmıştır. Kıbrıs’ın tümünü ilhak etme talebi devam etmektedir. Bunlar yetmiyor.Yunanistan bir süredir, biri Ege Denizi’nde diğeri İyon Denizi’nde olmak üzere aidiyeti uluslararası antlaşmalarla kendisine devredilmemiş alanlarda iki deniz parkı düzenlemeyi planladıklarını duyurmuş bulunuyor.
Bütün bunlar,Yunanistan’ın Megali İdea politikasını uygulamaktan vazgeçmediğinin göstergeleridir.
Türk ve Yunan Halkları arasında dostluk ve işbirliğinin geliştirilmesi önemlidir.
Ancak bu içten istek, Batı Trakya ve Rodos ve İstanköy Türklüğünün sorunlarını dile getirme konusunun karşıtı değildir.Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluğun sağlam temellere oturtulması, öncelikle ilişkilerde sorun olan konuların dile getirilmesi ve konuşulmasından geçmektedir.