Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

Mail: perihancakiroglu@gmail.com

100 YIL ÖNCE 100 YIL SONRA YENİ ANAYASA

Yeni anayasa tartışmaları yeniden başladı başlayalı, Cumhurbaşkanlığı Makamı’na, çeşitli bakanlıklara ve özellikle Adalet Bakanlığı’na onlarca öneri metninin gönderildiğini biliyor muydunuz?

Yine “Yargı Reformu” ile ilgili farklı sivil toplum örgütlerinden 700 paket öneri gitmiş iktidar kanadına. Bunu da biliyor musunuz?

Demek ki, kamuoyu hem Anayasa’nın, özelllikle de yargı reformunun günün koşullarına göre değişmesini can-ı gönülden istiyor.

Peki nasıl bir Anayasa, Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılar ve özellikle yargı alanında nasıl düzenlemeler yapılmalı ki, insanlarımız kendisini güvende hisseder?

100 YIL SONRA 1921’E DÖNMEK

İktidar tarafında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Anayasa’nın değişeceği sinyalini verdikten bu yana yeni Anayasa’nın şekli, şemali, içeriğinin neleri ihtiva edeceği heyecanla tartışılmaya başladı.

Muhalefet partileri ise 1982 Darbe Anayasası’nın mutlaka değiştirilmesini büyük arzuyla isterken, Erdoğan’ın “Yeni Anayasa” çıkışına çok temkinli yaklaştı.

CHP, İyi Parti, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Saadet Partisi yöneticileri, şu ortak görüşü savundu: “Şimdiki Anayasa’yı bile uygulamayan Erdoğan, yenisini nasıl uygulayacak? Bu ortamda anayasa çıkarılamaz...”

Aslında muhalefet, Erdoğan’ın kendilerini bir anayasa tuzağına çağırdığını düşünüyordu. Gerçekten öyle miydi?

Bunu zaman gösterecek olsa da, toplumsul uzlaşma olmadan  anayasa çıkarmaya iktidarın gücü yetebilecek mi?

Bildiğimiz gibi 10 yıl kadar önce iktidarla muhalefet yeni anayasa çalışmalarında başta ilk 3 madde olmak üzere özellikle yargı alanındaki maddelerde anlaşamamıştı. Kavga boyutuna varan tartışmalarla yeni anayasa hayal olmuştu.

Bu kez “Nasıl bir Anayasa?” sorusuna önemli bir cevap Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’den geldi.

Gül, düşündükleri anayasanın “1921 Anayasası Ruhu” nu taşıyacağını anlattı taa Gaziantep’den verdiği mesajlarla.

Gaziantep’e Gazilik unvanı verilişinin yıldönümünde Gül, emperyalizme karşı kazanılan İstiklal Savaşı sonrasında tarihte yeni bir sayfa açıldığını, Birinci Meclis binasında tam 100 yıl önce 1921 Anayasası’nın kabul edildiğini hatırlatarak şu sözleri söyledi: “İşte ilk Anayasamız bu toprakların tapusunun kimde olduğunu gösteren bir mühürdür ve bu mührün sahibi de aziz milletimizin ta kendisidir.”

Peki, gerçekten 1921 Anayasa ruhu, 100 yıl sonra bize yetebilecek mi?

Bu Anayasa, TC’nin ikinci yüzyılına nasıl ışık tutacak?

O Anayasa’ya baktığımızda Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkılmıştı. Bugün çok şükür öyle bir savaş yaşamadık, yaşamayacağız da.

ATATÜRK MONARŞİYİ REDDETTİ

Tarihçeye bakıldığında,  23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi, ilk günlerinden itibaren anayasa hazırlamak için bir komisyon kurmuştu.

Beş gruba mensup mebusların yer aldığı bu komisyon 4 aylık bir çalışma sonunda 18 Ağustos 1920’de 9 maddelik tasarıyı Meclis’e sundu.

Ancak bu anayasa tasarısı sorunlu bulunacaktı.

Çünkü, tasarı, İstanbul’un ve Sultan’ın kurtuluşundan sonra Ankara’daki Meclis’in meşru olamayacağından başka egemenliğe aykırı düzenlemeler içeriyordu. Yani yeni tasarıda bir şekilde MONARŞİ savunuluyordu.

Tartışmalar haftalar sürdÜ ve 25 Eylül 1920’de Mustafa Kemal’in son derece sert eleştirilerinin ve ulusal egemenlik ilkesini netleştiren konuşmasının ardından bu tasarı reddedildi.

13 Eylül 1920’de İcra Vekilleri Heyeti’nin hükümet programı olarak Meclis’e sunduğu 18 Eylül’de Meclis’te Mustafa Kemal tarafından okunan “Halkçılık Beyannamesi”, İkinci Anayasa tasarısına da kaynaklık edecekti.

Adı geçen metin, komisyonun çalışmalarını sona erdirdiğinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu tasarısı olarak “Anayasa Özel Komisyonu” tarafından Meclis’e sunuldu.

Görüşmeler tamamlandığında bu metin ölçü alınarak 85 Sayılı Teşkilat – ı Esasiye Kanunu, yeni Anayasa olarak 20 Ocak 1921’de kabul edildi.

O yıllarda bu Anayasa yapılış ve kabul edilişi bakımından Osmanlı ve Türkiye Anayasacılık tarihinin en demokratik anayasası olarak nitelenmişti. Çünkü, 1876 Anayasası gibi atanmış bir komisyonca hazırlanıp padişah tarafından “tek yanlı” irade beyanı ile kabul edilen bir Anayasa değildi. Ayrıca, askeri darbelerin ürünü de değildi.

Zaten henüz Cumhuriyet de resmen ilan edilmemişti. 3 yıl sonra bu da gerçekleşecekti.

MECLİS HÜKÜMET SİSTEMİYLE YÖNETİM

23 maddeden oluşan yeni anayasasının yarıdan fazla maddesinin yerel yönetim ilkelerine ayrılması, Kurtuluş Savaşı döneminde yerel yönetimlere ne kadar önem verildiğinin de aynasıydı.

Yine en önemli ve ilerici yenilik, ulusal egemenlik ilkesinin birinci maddede, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yönetim şekli halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır” şeklinde yer almasıydı.

İkinci madde, “Yürütme gücü ve yasama yetkisi milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi’nde belirir ve toplanır. Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından İdare olunur.” diyordu.

Yani, hükümet sistemi olarak 1921 Anayasa’na hakim olan anlayış, yasama ve yürütme güçlerinin Meclis’te toplanmasını içeren “Meclis Hükümeti Sistemi” idi. Meclis Başkanı seçilecek kişi, aynı zamanda devleti yönetecekti.

Düşünelim biraz. O tarihlerde Gazi Mustafa Kemal, tek karar merciiyi olarak Meclis’i gösteriyordu. Ve böylece yeni bir devlet kurulduğu da ilan edilmişti. 1923’te de resmen o devletin adı Türkiye Cumhuriyeti olacaktı. Lozan Antlaşması sonrası ise bu devlet hayatına başlayacaktı.

Kurtuluş Savaşı, Türk milliyetçilerinin liderliğinde Türk olan ve olmayan Kürtlerin de emeperyalist işgale karşı birliğini temsil ediyordu. Yani, diğer azınlıklarla birlikte Türkiye Devleti tanımı, etnik kökeni, dili ve kültürü ne olursa olsun belli bir siyasal coğrafya (Misak - ı Milli sınırları) içinde yaşayan insanların siyasal birleşmesinin en üst noktası olan yeni devleti, bütün kucaklayıcığıyla ifade ediyordu.

 

HUKUKİ ELEŞTİRİLER VARDI

 

1921 Anayasası’na yönelik en büyük eleştiriler hukuksal açıdan yapılıyordu.

Özellikle temel hak ve hürriyetlere ilişkin bir hüküm, yer almıyordu.

Belki bu eksiklik 1876 Kanun-i Esasisi’nin hala geçerli olduğu söylenebilir ancak kanuni güvenceler yine de eksikti.

Belki de bu nedenle 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanının ardından yeni bir Anayasa’ya ihtiyaç duyuldu ve 1924 Anayasası gerçekleştirildi.

Ve Mustafa Kemal de Meclis’in yetkilerini üstlenen ilk Cumhurbaşkanı olarak görev aldı.

BUGÜNKÜ EN ÖNEMLİ SORU

Sevgili okuyucular, bu bilgileri hükümetin 1921 Anayasası’na atıfta bulunarak gelecekte bizi yönetecek Yeni Anayasa açısından anlaşılması için verdim.

Muhalefet partilerinin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”den söz edip, iktidarın anayasasına karşı çıktıkları bu dönemde asıl soru şu: “İkiye yarılmış toplumda bir uzlaşma yokken nasıl Anayasa yapılır?”

Buna cevap verilir ve çözüm bulunursa hepimiz huzur içinde olacağız.

Yoksa AK Parti ile MHP birlikteliğiyle bir Anayasa metni hazırlanır ve diğer kanunlar gibi TBMM’den geçirilirse, halkın çoğunluğunun bunu onaylaması düşünülemez.