AHISKA GÜL İDİ…
Kadim Türk yurdu Ahıska ve Kafkasya’da yaşayan Türk ve Müslüman halklar; Çarlık Rusya’sının 18. yüzyıl sonrasında güçlenerek sıcak denizlere inme hedefi doğrultusunda bölgenin stratejik önemini ve insan gücünü tehdit olarak görmesi nedeniyle, o günden bugüne uzanan katliam, soykırım ve sürgünlere maruz bırakılmıştır.
Ahıskalı Türkler ve diğer Müslüman halklara yönelik ilk büyük zulüm ve soykırım; 1828–1829 Osmanlı–Rus Savaşı’nda yaşanan yenilgi sonrası başlamış, Dede Korkut diyarı Ahıska’nın savaş tazminatı olarak Rusya’ya bırakılması, acıyı asırlık bir yara hâline getirmiştir.
Posoflu Aşık Üzeyir Fakiri, o günlerin hüznünü şu dizelerle tarihimize nakşetmiştir:
“Ahıska gül idi gitti,
Bir ehli dil idi gitti,
Söyleyin Sultan Mahmud’a,
İstanbul kilidi gitti.”
İkinci büyük sürgün ve soykırım ise benim atalarımın da yaşadığı 1877–1878 Osmanlı–Rus Savaşı (93 Harbi) sonrasında gelmiş, Ardahan’a yalnızca 15 km uzaklıktaki Ahıska’dan sürülen Türklerin yerine Ermeniler yerleştirilmiştir.
O karanlık günlerde Ahıskalı Türklerin Moskof işgaline karşı gösterdiği kahramanlığın en çarpıcı ifadesi; işgalcilerin dahi unutamadığı şu sözdür:
“Gökteki ayı indirebilirsiniz ama Ahıska Camii’ndeki hilali asla indiremezsiniz!”
Çarlık döneminin tüm zulüm, sürgün ve baskılarına rağmen Ahıska’da kalmayı başaran Türkler için en acı darbe ise 14 Kasım 1944 sürgünü olmuştur.
Sovyet diktatörü Josef Stalin’in emriyle, cephede Alman ordularına karşı savaşan Ahıskalı Türk askerlerinin anneleri, çocukları, eşleri ve yaşlıları bir kış gecesi hayvan vagonlarına doldurularak onlarca ülkenin farklı coğrafyalarına SÜRGÜN adı altında SOYKIRIMA gönderilmiştir.
Bunca zulme rağmen Ahıskalı Türkler, kimliklerini, dillerini ve dinlerini korumuş; gittikleri her yerde çalışkanlıklarıyla, dürüstlükleriyle, bulundukları bölgelerin kalkınmasına katkı sağlamış; gönüllerinde Türkiye’yi, evlerinin başköşesinde Ay Yıldızlı Al Bayrağı ve Kur’an-ı Kerim’i eksik etmemişlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, Ahıskalı soydaşlarımızın acılarına daima merhem olmuş; onların haklı davalarına sahip çıkmıştır. Bu sahiplenme, TÜRKİYE CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANI SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN döneminde en üst seviyeye çıkmış ve her türlü takdirin üzerinde bir kararlılıkla sürdürülmektedir.
Bugün Ahıskalı Türkler, Türkiye’nin de destekleriyle bazı kazanımlar elde etmiş olsalar da;
* ata yurtları Ahıska’ya dönüş,
* uğradıkları sürgün ve soykırımların BM, AB, İİT gibi kurumlar tarafından tanınması,
* sorumluların insanlık suçları nedeniyle hesap vermesi gibi temel talepler hâlâ karşılanmamıştır. Bu sessizlik; Gazze’den Doğu Türkistan’a, Arakan’dan Keşmir’e, Somali’den Sudan’a kadar dünyanın birçok yerinde işlenen insanlık suçlarının sürmesine de zemin hazırlamaktadır.
Bu gerçekler ışığında “Dünya beşten büyüktür” sözünün altı her geçen gün daha da dolmaktadır.
14 KASIM 1944 AHISKA SÜRGÜNÜ’nün yıl dönümünde; medeniyet coğrafyamızın dört bir yanında yaşanmış tüm sürgün, soykırım ve katliam şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyor, gazilerimize sağlık ve esenlik diliyorum.
UNUTMUYORUZ, UNUTTURMUYORUZ!




















