Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

Mail: perihancakiroglu@gmail.com

AŞ VE İŞ OLMADAN “AİLE” KURTULAMAZ

Aileyi bozuyor denildi, gelenekler ve görenekler denildi.

LBGT bahane edildi, “erkekle kadını düşman haline getiriyor” denildi.  Kadının insan ve erkekle eşitlik hakları gaspedildi, “dini engellleyen bir metin” haline getirilip feshedildi.

Danıştay da onayladı bunları. Hem de bir kadın üyenin desteğiyle.

Bravo yani, 10 yıllık çabaları çöpe attınız.

İstanbul Sözleşmesi’nden kurtuldunuz.

İktidarın kadına şiddetle mücadele eylem planı açıklandı.

Bu planda yeni hiçbir şey yok.

Yine de tamam, inşallah uygulamalar başarılı olur diyelim, peki kadınlar ve aileler bu planla kurtulacak mı?

Sevgili ülkemizi yönetenler, AŞ ve İŞ olmadan bilin ki aileler kurtulamaz.

Neden mi?

Anne, baba ve çocuklara önce iyi ve mutlu yaşamak için PARA lazım.

Yeterli paranın olmadığı yuvalarda, en küçük şeyden bile kavga çıkar.

Eğer bu ülke çalışanlarının yarıya yakını ASGARİ ÜCRET’le yaşamaya muhkumsa, kadın çalışmadan o ailenin çarkı dönmez.

Kadının çalışıp para kazanması için ailenin sorumluluklarını erkeğin de paylaşması lazım. İşte işin püf noktası da burada.

Okumuşu okumamışı, çalışanı çalışmayanı erkeklerimizin yüzde 80’i EVDE iş yapmayı ayıp sayar. Hatta böyleleri, “Ben yumurta bile kıramam” diye de övünür.

“Yuvayı dişi kuş yapar” diyen geleneklerimiz, çalışan kadını evde de hizmetli gibi değerlendirdiği için ailede kavgalar bitmez.

Erkek baştan kendisini haklı gördüğü için kadına el kaldırmaya başlar ve şiddet rüzgarları her daim artar.

Kadın cinayetlerine giden yolda tabii ki zorla yapılan evlilikler, sosyal statü eksikliği, kıskançlıklar ve birçok başka neden de vardır.

Ancak, erkeği en çok öfkelendiren şey, kadının para kazanması ve o nedenle de evde kendisinden iş istenmesidir.

SÖZLEŞME GÜÇLÜ

POLİTİKALARIN ÖNÜNÜ AÇAR

Bu girizgahtan sonra, İstanbul Sözleşmesi’nin 1 Temmuz’da gömülmesinden sonra tepkilerin nasıl olduğuna bir bakalım.

Kadınlar, her yerde yürüyüşler yaptılar, kimi buluşmalarda polis karşılarına çıktı, yine de yılmadılar.

TV programlarında İstanbul Sözleşmesi’nin feshi ve bundan sonra kadınları nelerin beklediği enine boyuna ele alındı.

Farklı grupların Zoom ve YouTube toplantılarında uzmanlar ve kadın hakları savunucuları konuştular.

Bunlardan birisi de SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği Başkanı Gülseren Onanç’ın öncülüğünde düzenlenen toplantıydı.

Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bertil Emrah Oder’i burada dinledim.

Prof. Dr. Oder, İstanbul Sözleşmesi’nin önemli bir kazanım olarak asla unutulmayacağına vurgu yaparken, feshedilmesiyle bundan sonra daha güçlü kadın politikalarının oluşturulmasının önünü açabileceğini de söyledi.

Her ne kadar hukuksal anlamda çok sorunlarımız mevcut. Ancak Oder’e göre Türkiye, insan hakları açısından KIRMIZI görünse de KOZMOPOLİTAN yapılanmalara açık bir model.

Bu kavramı açarsak, hem kendimiz hem de ülkemiz için umutlanmamız lazım.

Yani, kozmopolitizm bireyin insanlık adı verilen büyük komüniteye aitliği yerel nitelikteki bağlılığın yerini evrensel bağlılığın aldığı evrensel düşüncelerin benimsendiği, tüm dünyanın ülke ya da vatan olarak görüldüğü genellikle bu görüşlerle ilgili etiksel, sosyojik ve siyasi felsefelerin tanımlanmasında kullanılan bir kavramın anlatımı.

AB sürecinde İstanbul Sözleşmesi’ni kabul etmemiz boşuna değildi, ne yazık ki bu uluslararası sözleşmeyi uygulamayı başaramadık.

Olsun, biz kadınlar her zaman çağdaş dünyanın arenasında yerimizi almaya hazır olacağız diyelim.

Sözleşme çerçevesinde çıkarılan 6284 Sayılı Kanun’un bundan sonra akibetinin ne olacağını da göreceğiz.

Oder, gölge eylem planlarından söz etti.

Bu da çok önemli. Biliyoruz ki, KADIN sorunları sadece hükümetin çıkaracağı yasalarla yeterince çözülemez. Şiddetle mücadelede sivil toplum örgütlerinin oluşturacağı eylem planlarına da ihtiyaç var.

Muhalefet partileri de “Gölge Eylem Planları” mutlaka yapmalı ki kadın kuruluşlarının eylem planlarıyla buluşabilsin.

BİTMEYEN KADIN SORUNU

Sevgili okuyucular, bu ülkenin sürekli bir KADIN meselesi oldu.

Atatürk, bizlere dedi ki, “Okuyun, eğitiminizi güçlendirin, dünya sahnesinde kıyafetinizle, aydınlık kafanızla, kariyerinizle Türk kadını olarak görünür olun..”

Manevi kızlarını düşündüğü gibi büyüttü. Onlar yeteneklerine göre meslek sahibi yaptı.

Bizler de o yollarda yürüdük. Aş sahibi, iş sahibi olduk.

Aileler kurduk, çocuklar ve gençler yetiştirdik.

Gelgelelim, başımızdan sorunlar hiç eksik olmadı. Hep siyasal özne olduk.

Bir dönem başörtüsü sorunu çıktı. Bir metrekarelik örtü için yıllarca bizler değil erkek siyasetçiler bunun için kavgalar ettiler üzerimizden.

Cam duvarları yıktık, cam tavanları deldik.

Ancak önümüzü ŞİDDET ve CİNAYETLER kesmeye başladı.

Avrupalılaşma sürecinde muhafazakar Ak Parti, 10 yıl önce İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayıp onayladı.

Ne yazık ki, 10 yıl sonra da feshetti.

Oysa bu Sözleşme tam uygulansaydı, erkeklerle eşitlik içinde öldürülmeden birlikte çok rahat yürüyecektik.

“Ahretimizi yakarız” diyen muhafazakar kesim kadınları bile Sözleşme’den vazgeçirildi. Sade bir sözleşme teolojik bir tartışma haline geldi.

Gerçekten sıkıldık.

Sözleşme gitti, aileler kurtuldu mu?

HAYIR..

Yeniden söylüyorum; Aileler AŞ ve İŞ’le, kadın ve erkek yanyana yürümekle kurtulur.