Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

Mail: perihancakiroglu@gmail.com

İşsizliğe meydan okumanın yolu “bilim” den geçiyor

İşsizliğe meydan okumanın yolu “bilim” den geçiyor

İşsizlik ülkemizde en büyük ve birinci sorun.

Gençlerin işsizliği ise rekorlar kırıyor ki içimiz acıyor.

Her 100 gençten 30’a yakını işsizlik dramıyla karşı karşıya..

En kötüsü de üniversite diplomalı gençlerin okudukları alan veya ideallerine uygun işler bulamamaları.

 “Ne iş olursa yaparım” modeli diplomalı işsizleri çok aşağıya çekiyor. Onları kasiyerlik yaparken, güvenlik görevlisi, hatta pazarda seyyar satıcı olarak görmek üzücü. Tabela üniversitelerin donanım eksikliği de burada ortaya çıkıyor.

Peki bu kötü tabloyu yıkan gençler yok mu, tabii ki var.

Böyle yapan gençlerin en önemli özelliği, sevdikleri ve hayalini kurdukları alanlarda maratona çıkmak.

Rekabet artık dünya gençleri arasında gerçekleşiyor. Ülkemizde açılan sayısız üniversiteler arasında sizleri yurt dışındaki rekabete hangileri götürür, önce bunu ailenizle araştırmanız gerekiyor.

Sizlere bu yazımda umut veren, gençlere rol model olacak araştırmacı bir genç kızımızın renkli ve gerçek öyküsünü anlatmaya karar verdim.

Öyküye geçmeden önce  kahramanımın birçok zorluklardan geçtiğini,  çok bilinçli atılımlarla hayalindeki mesleğe ulaşmak için hedefler belirlediğini söylemeliyim.

Unutmayalım, işsiz kalmama mücadelesi orta öğretim yıllarında başlıyor.

Ünlü liselerde okumadı

Tuce Tombaz, genç bir bilim kadını ve araştırmacı. Norveç’ten İstanbul’a geldi tatil için. Bir vesile ile tanıştık ve bu yazı ortaya çıktı.

Henüz 31 yaşında. Giresun’a bağlı Şebinkarahisar’da doğdu. Liseye kadar da bu ilçede eğitim gördü.  Şebinkarahisar Anadolu Lisesi’ni kazanmıştı. Bir süre burada okudu.

Aile İstanbul’a gelince Beylikdüzü’ndeki Hüseyin Yıldız Anadolu Lisesi’ne yatay geçiş yaptı. Yani, öyle çok ünlü okullarda okumadı.

En sevdiği dersler biyoloji ve matematikti.

Liseyi bitirince üniversite giriş sınavlarında istediği yüksek öğretim kurumunu kazanamadı. Bir yıl yeniden kurslar ve yeniden çok çalışmalar...

Ve, 2006’daki sınavlarda İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği’ni kazandı ve yüksek öğretime burada devam etti. Ne var ki, bu dal pek de gönlüne yatmıyordu.

Adım adım ilerledi hedefine.

Hazırlık ve bir yıllık eğitimden sonra akademik başarısı yüksek olduğu için yatay geçiş hakkını kullanarak “Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü”ne geçti.

Bilmeyenlere bilgi verelim. Moleküler biyoloji, canlıları moleküler biçimde inceleyen bir bilim dalı.

Tuçe, çok akıllı bir genç. “Niye bu bölümü istedin?” soruma, “Küçüklüğümden bu yana biyolojiye meraklıyım, bu merakımı ve ilgimi bu alanda kullanmak istedim” diyor.

Macerası böyle başladı. DNA, RNA ve beyni keşfetmeye kadar uzandı.

Çok seçenekli İTÜ, yolunu açtı

Düşünün bir yıl başarıyla okumuş ama ideallerine uygun görmemiş ve değiştirmeye karar vermiş. Yani, 360 derecelik açıdan bakmış.

Tuçe, İTÜ’nün güzel ve fırsat tanıyan bir özelliğini de vurguluyor: “İTÜ, birçok olanağa imkan tanıyan bir üniversite. Ben bu imkanların çoğunu kullanmaya çalıştım. Türkiye’deki saygınlığından dolayı da okurken birçok işyerinde güzel staj fırsatı buldum. Yine yurt dışı bağlantıları da iyi olduğu için Erasmus gibi değişim programlarına da katılmak mümkün.”

Bu sözlerden alınacak ders, gireceğiniz üniversitenin tüm olanaklarından yararlanmayı kafaya koymak olmalı sevgili gençler.

Tuçe bunu yapmış işte. Okurken staj yeri olarak Boğaziçi Üniversitesi’ni seçmiş ve Doç. Dr. Arzu Çelik’in laboratuvarında ilk araştırmasını yapmış. Konu, meyve sinekleriyle ilgili olmuş. Tuçe’ye söz verirsem, “Bu staj benim bilime ilgimi daha da çok artıran ilk adım oldu” diyor.

Ver elini Yale

Tuçe’de durmak yok, yola devam..

Bir sonraki yıl, onu ABD’nin saygın üniversitelerinden Yale’de görüyoruz bu kez.

Kiminle çalışacağını inceliyor ve direkt olarak Prof. Dr. Lawrence B. Cohen’e başvuruyor. Cohen’in laboratuvarı (School of Medicine, Department  of Cellular and Molecular Physiology)’den kabul almayı başarıyor. Ve staj yapıyor.

Tuçe, genç arkadaşlarına bu staj işinde şu öğüdü veriyor:  “Siz siz olun yurt dışındaki üniversitelere başvuruda bulunurken, hocaların çalışmalarını iyi okuyun ve seçtiğiniz hocaya ilginizi belli eden mailler atın. Bu çok önemli. Hepsine mail atarsanız, cevap gelmesi çok zor. Hayatını değiştirebilecek bir fırsat için lütfen araştırmanızı iyi yapın. İşte Yale’ye başvururken ben bunu yaptım.”

Tuçe Yale’de aldığı eğitimin dışında konularda da çalışmış. “Bu beni bilimin diğer dallarında da yoğunlaşabileceğim fikrine götürdü ki, sonraki adımımda “moleküler biyolojiden uzaklaşmaya bile başladım.”

Akıllı ve bilinçli genç kızımız Erasmus programı için Danimarka’daki Roskilde Üniversitesi’ne geçiyor. Bir yıl süreyle burada farklı dersler alıp, değişik projelerde ya grupca ya da tek başına yer alıyor. Henüz lisans öğrencisi olmamasına rağmen üniversitede “master” projesinde çalışma imkanına sahip oluyor.

Tip 2 Diyabet araştırması

Master projesi olarak “tip 2 diyabet”i incelemeye başlıyor.

Nasıl araştırıyor: Kandaki sekerin çok yüksek miktarlarda bulunduğu zaman, hücrelerde üretilen bazı moleküllerin nasıl bir strese neden oldugu ve mekanizması üzerinde çalışmalar yapıyor.

Bu değisim programını tamamladıktan sonra İTÜ’ye geri dönüyor.

Ve lisans eğitimini tamamlıyor.

Ve Güney Kore’ye gitmek için hazırlanıyor. Yale Üniversitesi’ndeki hocası Lawrence B.Cohen, ona başkent Seul’daki laboratuvarını (Brain Science İnstitute) açıyor. Tuçe, “araştırma görevlisi” olarak böylece Uzakdoğu’ya gidiyor.

Koku ve beyin hücreleri

Tuçe, Seul’de de çok sıkı çalışıyor. Laboratuvardaki mesaisi kimi gün 12 saat veya daha uzun sürüyor.

Bilim yolculuğuna çıkmak böyle bir şey.

Sevgili gençler, siz de bilimle ilgili hedeflere koşmak istiyorsanız, çok çalışmayı, çok araştırma yapmayı baştan kabul edeceksiniz.

Tuçe’nin bu seferki uğraşısı, beyinle ve koku duygusuyla ilgili.

Kokunun işlendiği ilk bölge olan burun soğancığı denilen beyin bölgesindeki hücrelerine odaklanmış. “Arastirma sonunda bu bolgedeki hücrelerin aktivasyonu ve baglantılarını karakterize ettik ve bunu uluslararası bir dergide “nature.com\articles” da yayınladık.”

Tuçe, bu araştırmalarından ne öğrendi?

Öğrendiği teknikler, kurduğu ilişkiler ve ilk yayınının hayata geçmesini sağladı. Bu getiriler de onun Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (NTNU) Nobel ödüllü Kavli Institute for Systems Neuroscience bölümünü “Doktora öğrencisi” olarak kabulünü getirdi.

Laboratuvar seçimi ve ilişkilerin önemi

Tuçe, kendisi gibi bilim yolculuğuna çıkacak gençlere, çalışılacak laboratuvar seçimlerinde çok temkinli davranmalarını öneriyor.

Çalışma arkadaşlarınızla iyi geçinmek çok önemli. Çünkü, her bir araştırmacının kendi projesi olsa da yayınlar hiçbir zaman tek başına çıkmıyor. Ve birçok laboratuvar arkadaşınızla aynı projede çalışmak durumunda kalabiliyorsunuz. Hoca ile iyi ilişkiler de önemli.

Tuçe’nin bu konuda söyledikleri şöyle oluyor: “Gerçekten çok zor olan ve çok emek gerektiren işinizde size daha da zorluk çıkarabilirler. Kendinizin bağımsız bir bilim insanı olacağınız düşünüldüğünde sadece hocanızın fikirleriyle çalışmamanız, sizin de hipotez geliştirmek dahil birçok süreçte büyük rol oynamanız yararlı olacaktır. Arkanızda sizi destekleyen birisi olmasının çok büyük etkisi oluyor.”

İki büyük projede rol oynadı

Tuçe Tombaz, böyle her şeyi tane tane anlatırken, doktora sürecinde iki büyük projede de rol oynadığını söylüyor.

İlk projesi, ayna hücreleri (mirror neurons) üzerine olmuş.

İnsan ve maymunlarda varlığı tesbit edilmiş olan bu hücreler, iki koşulda aktivasyon gösteriyor. Bunlar birinci olarak hayvan bir davranış gösterdiğinde, mesela bir nesneye uzandıklarında ve ikinci olarak da başka bir hayvanı aynı hareketi yaparken izlediklerinde.

Aslında bu, hayvanlarda davranışları anlamanın ve taklit yeteneğinin mevcut hücrelerin gerçek bir görevi olduğu öne sürülse de tam olarak nasıl oluştukları ve mekanizmasıyla ilgili bir bilgiye sahip değiliz. Daha çok çalışmak lazım.

Yani, insan ya da bir maymun diyelim bir davranış gösterdiğinde bu duyumsal ve motor etkileşimleri kullanmak dahilinde neler olduğu izleniyor. Mesela, maymunlar bir insan çay bardağına uzandığında ya da elmayı yemek için ağzına götürdüğünde aynı davranışı sergileyebiliyor.

İşte bu yüzden Tuçe ve ekibi deney fareleri üzerinde hipotezini kuruyor ve deney tasarlayarak bu hücreleri belli bir beyin bölgesinde arıyorlar. Ancak hücreleri belli bir beyin bölgesinde gözlemleyemiyorlar.

Diyor ki, “Farelerde olmadığı anlamına gelmiyor. Belki başka bir beyin bölgesindeki başka bir deney düzeneği ile bu hücrelerde tekrar aranabilir. Biz maymunlarda ve insanda ayna hücrelerinin bulunduğu parietal korteks üzerinde araştırma yaptık. Bu projemizi de çok saygın bir uluslararası dergide, yine nature.com-articles”de yayınladık.

Tuçe’nin 3 makalesi uluslararası saygın bilim dergilerinde yayınlandı. Birisi Science Magazine, diğer ikisi de Nature Grubu’na bağlı Scientific Reports’da çıktı.

Beyinle uğraşmaya

Princeton’da devam edecek

Söyleşimizin sonuna gelirken Tuçe’ye gelecekte neler yapacağını sordum. 2021 Ocak ayından itibaren ABD’nin köklü üniversitelerinden Princeton’da “doktora sonrası araştırmacı” olarak çalışacağını söyledi.

Beyine merakı sürüyor, yeni üniversitesinin laboratuvarlarında farklı bir beyin bölgesi olan “Hipotalamus”a yönleneceğini açıkladı.

Peki bu demek? Hayvanlarda hiyerarşi nasıl kuruluyor, dominantlık ve eziklik duyguları nasıl oluşuyor, tüm bunlar beyinde nerede kodlanıyor onu araştırmayı planlıyor. 

“Çok heyecan verici bir konu ve bu alanda çok iyi işler yapmış insanların yanında çalışacağım için çok mutluyum” diyor.

Daha daha ilerisini merak ettiğimde ise “Henüz ne olur ve araştırmacı olarak devam edebilir miyim bilemiyorum” cevabı geliyor ondan.

Niye böyle düşünüyor?

İşte son cevabı: “Araştırmacılık gerçekten çok fazla şans gerektiren bir iş. Her meslekte olduğu gibi ne kadar başarılı olursan o kadar iyi. Ancak çok çalışmak başarı getirecek diye bir durum da maalesef yok. Deneylerinde sonuçların negatif çıkması ya da bir buluşun çok ses getirmemesi, ya da senden önce aynı konuyu başka bir yerde başkasının yayınlaması, kariyerinde sekmelere neden olabiliyor. O yüzden hayatımda elimden geleni yapmaya ve eğer yolunda gitmezse diye de her an bir buck up bulundurmaya devam edeceğim.”

Tuçe, “Türkiye’ye bir gün döneecek misin?” soruma ise, “Ülkemizde büyük araştırma laboratuvarları yok gibi” derken düşünüyorum, bir beyin göçümüz daha oldu.

Tuçe, yolun açık olsun, bir gün ülkeye de bekleriz.