BHOPAL KATLİAMI VE TARIM ZEHİRLERİ
2 Aralık 1984’de Hindistan’ın Madhya Pradesh eyaletinde Bhopal’de Amerikan Union Carbide şirketine ait tarım ilacı fabrikasında büyük bir gaz kaçağı oldu. Eyalet hükümeti çevrede yaşayan 3787 kişinin derhal öldüğünü bildirdi. Haftalar içinde 3000 daha sonra ise 8000 kişinin öldüğü bildirildi. Toplam ölümler 15 bine dayandı. Yaralıların sayısının 558 125 olduğu bildirildi. Bunların 38 478’inin geçici engelli olduğu, 3900’ünün ise ciddi ve sürekli engelli kaldığı saptandı. Bu felaketin Çernobil’den daha bile çok etkileri olduğu yorumları yapıldı. Hindistan’da kurulu bu şirketin %49’u devlete aitti. Union Carbide şirketi 2001 yılında Dow Chemical tarafından satın alındı. Yeni şirket bu olayla ilgili sorumluluk yüklenmeyeceğini açıkladı. Hindistan Hükümeti Union Carbide’den 3,3 milyar dolar tazminat talep etti. Daha sonra 470 milyon dolara anlaştılar. Hayatta kalanlara da kişi başına sadece 500 dolar düştüğü hesaplanıyor. Konu için açılan dava ancak 2010 yılında sonuçlandı ve hepsi de Hintli olan yerel yöneticilerden sekiz kişi ikişer yıl hapse ve her biri 2000 dolar para ödemeye mahkûm edildiler. Oldukça hafif atlattıkları söylenebilir. Şirketin Amerikalı Genel Müdürü bir daha hiç Hindistan’a dönmedi ve hiçbir ceza almadı. Union Carbide patlamanın bir sabotaj sonucu olduğunu iddia etti. Ancak patlama öncesi birçok kazalar meydana gelmişti ve 1984’de güvenlik sistemlerinin çalışmadığı ileri sürüldü.
Greenpeace tarafından kazadan 20 yıl sonra bölgede yapılan bir araştırmada toprakta normalin 6 milyar katı toksik madde bulundu.
Joel Kovel, “Doğanın Düşmanı” adlı kitabında şunları yazıyor: (Metis Yay.,2017)
“Şirket [Carbide] Bhopal halkına yaşattığı kâbusun sonuçlarına ‘katlandıktan’ sonra ellerinde Carbide hissesi olanlar, hisse başına 1,57 dolar daha zengin olmuştu. Peki, ama Carbide’ın hisse fiyatı neden yükselmişti? Sorunun cevabı her şeyi acımasızca gözler önüne seriyor: Çünkü şirket (“Üçüncü Dünya” veya Güney denilen bölgede faaliyet gösteren uluslararası bir şirket aleyhine açılmış bu ilk büyük boyutlu sanayi kazası davasında) şimdi ve gelecekte işleyeceği cinayetlerden yakasını kurtarabileceğini kanıtlamıştı…Bhopal’deki olayla ilgili olarak Ward Morehouse şunları yazmış: [Carbide’nin yöneticileri] sahiden eli açık davranmış ve felaketin büyüklüğüne eş değer büyüklükte karşılıksız yardım teklifinde bulunmuş olsaydı, şirketin hissedarlarının şirket fonlarını kötü kullandıkları gerekçesiyle açacakları davalarla karşı karşıya gelmeleri işten bile değildi”
Kapitalizmde özellikle şirketin üst düzey yöneticilerinin ahlâklı olma şansları yoktur. Bu tür insanlar şirketin alt kademelerine itilirler. Üst kademelerde etkili olsalardı şirketlerinin rekabette geride kalıp sistem dışına atılmaları büyük bir olasılıktır. Şüphesiz ahlâk toplumsal yaşamda çok önemlidir. Ancak bazılarının sandığı gibi herkes ahlâklı olursa toplumsal bütün sorunların çözüleceği düşüncesi çok safçadır. Sistem buna izin vermez.
Bitkileri böceklerden kurtarmak için yapılan ilaç fabrikası insanları da öldürdü ve yaraladı. Tarım ilaçlarının kullanımı nedeniyle ise Dünya’da çok sayıda kişi hasta olup ölüyor. Bu zehirlerin tarımsal üretimde kullanılması yavaş çekim binlerce Bhopal’lar yaratıyor. Aslında kimyasal tarım ilaçlarından kurtulabiliriz. Ancak bunlarsız üretim olamayacağı düşüncesi en başta çiftçiler olmak üzere çoğunluğa kabul ettirilmiş bulunuyor. Buna hegemonya diyoruz. Bu düşüncenin yanlış olduğunu ispatlayan çok çalışma var. Sadece birinden söz edeyim. 17 yıldır Rodale Institute tarafından yürütülmüş geniş ölçekli bir araştırma hiçbir tarım ilacı ve kimyasal gübre kullanılmadan aynı düzeyde verim alınabildiğini, tarımsal gelirin daha yüksek olduğunu, ekolojik yönden çok iyi sonuçlar alınabildiğini göstermiştir. Üstelik kurak geçen yıllarda mısırda ekolojik sistemde endüstriyel sisteme göre verimin %31 daha yüksek olduğu görülmüştür. (1)
Tüketicilerin önemli bir kesimi ürünleri yıkayıp, soyduklarında tarım ilaçları kalıntılarından kurtulduklarını sanıyorlar. Hâlbuki sistemik ilaçlar denilen ve dünyada ve Türkiye’de tarım ilaçlarının yarısını oluşturduğu tahmin edilen ilaçlar aynı bir antibiyotiği aldığımızda vücudumuzun her noktasına dağıldığı gibi bitkide yayılıyor. Bu nedenle bunlarda soymanızın, yıkamanızın yararı olmuyor. Sistemik ilaçların başta arılar olmak üzere yaşama çok zarar verdiği biliniyor. Bunları kullanmaktansa tarım alanlarında ekolojik şeritler bırakmak, nöbetleşme yapmak, doğal bitkilerden yapılan tarım ilaçlarını kullanmak, avcılar (predatör) ve parazitlerin biyokontrolü gibi birçok yöntemin çok daha iyi sonuç verdiği biliniyor.(2)
Diğer bir yanlış anlayış, bazı konularda doğru olan, ancak artık yanlışlanan bir inanış veya bilgiye yaslanıyor. 16. Yüzyılda yaşamış İsviçre’li doktor, simyacı ve filozof Paracellus’un “herşey ilaçtır veya zehirdir; bunu doz belirler” şeklinde özetleyeceğimiz görüşü söz konusu. Gerçekten aşırı su içerseniz bu sizi öldürebilir. Sarımsak az yenirse faydalıdır, aşırısı da sizi hasta eder. Sizi iyi eden ilaç aşırı dozda sizi öldürür. Gelgelelim artık anlaşıldı ki endokrin sistemini bozan tarım ilaçlarının en küçük dozu bile zararlıdır. “Yıkarız gider veya ilacın bitkilere kullanımından sonra hasada kadar yeterli bir süre geçerse ilaç dekompoze olur, yani bozulur, bize zarar vermez” anlayışı yanlıştır. Ayrıca dekompoze olan bazı maddelerin bozulum ürünlerinin daha da toksik olduğu biliniyor. (2)
Birçok tüketici de ekolojik, organik tarım ürünlerinin gerçekte gizlice tarım ilaçları kullanarak üretildiğini düşünüyorlar. Elbette bu sorun tümden ortadan kalkmış değil. Ancak çok abartılıyor. Gıda gruplarında bu sorunun katılımcı onay sistemi sayesinde daha seyrek olduğu görülüyor. Güvensizlik nedeniyle insanların çoğunluğu yüzde yüz tarım ilacı ve kimyasal gübre kullanıldığı kesin olan ürünleri tüketmeye devam ediyorlar. Şüphesiz asgari ücret ile organik pazardan alışveriş yapmak mümkün değil, ama orta ve yüksek gelirli kişilerin bırakın organik pazarlara gitmeyi, artık büyük kentlerimizde kurulmuş olan gıda gruplarına üye olmayı, evinde bahçe varsa burada temiz üretim yapmayı aklına getirmemesi ilginçtir. Bu durum psikolojik yönleri de olan hayli karmaşık bir problem. (3)
Bir yandan komşularımızla, iş arkadaşlarımızla birlikte ekolojik ürünleri sağlamaya çalışmak gerek. Biz de kolayca bir gıda grubu kurabiliriz. Ancak şüphesiz merkezi ve yerel yönetimlerden sorunları çözmesini istemeliyiz. İtiraz etmeliyiz. Tek başına kurtuluş yok.
Kırkbirinci yıl dönümünde Bhopal katliamını tekrar hatırlayalım. Diğer yandan artık “kimyasal tarım” diyebileceğimiz bu tarım ve gıda sisteminin her gün sesiz sedasız, yavaş çekim binlerce Bhopal yarattığını bütün bir dünya olarak görmeliyiz. Bu dikkatimizi çok az çeken bir yapısal şiddet.
1. -Tayfun Özkaya, Başka Bir Tarım Politikası ve Agroekoloji-Buğday ve Çay Örnekleriyle, İzmir, 2025, S:59-60, bilgi için: www.tayfunozkaya.com
-Rodale Institute, 2021, “The Farming Systems Trial: 40-Year Report” https://rodaleinstitute.org/wp-content/uploads/FST_40YearReport_RodaleInstitute-1.pdf (erişim: 5.1.2025)
2. The Task Force on Systemic Pesticides, Worldwide Integrated assesment of the Impacts of Systemic Pesticides on Biodiversity and Ecosystems, 2015, https://www.tfsp.info/assets/WIA_2015.pdf (erişim: 1.12.2025)]
3. Geliri yetersiz kişilerin de elden geldiği kadar yapabileceği şeyler var. Ürünleri yıkamalı, soymalı, bazı aşırı zehir atılan ürünlerinden olabildiğince uzak kalmalı. Üzüm, çilek, kiraz vb. gibi. Etlerde toksik maddeler daha çok yağlarda toplanır. Aynı ürünlere yoğunlaşmak yerine olabildiğince değişik ürünler tüketmeli. Gıda gruplarına üye olunabilir. Örneğin Ankara’da Yüzüncü Yıl Gıda topluluğu, TADYA, Bizim Değirmen Kooperatifi; İzmir’de GeTo (Gediz Ekoloji Topluluğu), Homeros Gıda Grubu, BİTOT, GüzelGıda grubu, İstanbul’da BüKoop, Yerdeniz Koop.




















