DÜZENSİZ GÖÇÜ ÖNLEME
DÜZENSİZ GÖÇÜ ÖNLEME NİTELİKLİ GÖÇ PROJESİ
Avrupa'da sığınmacıların en çok rağbet ettiği ülke olan Almanya"düzensiz göçle mücadele" amacıyla kara sınırlarında kontrolleri genişleteceğini Eylül ayı başında duyurmuş ve yeni kara sınır kontrollerinin 16 Eylül'den itibaren altı ay boyunca geçerli olacağını duyurmuştu ve Almanya, bir süredir Avusturya, İsviçre, Çekya ve Polonya sınırlarında başlattığı kontrolleri, Fransa, Lüksemburg, Hollanda, Belçika ve Danimarka'yı da kapsayacak şekilde genişletti.Almanya'nın tüm kara sınırlarında kontroller yapması, beklendiği gibi, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu ile AB ülkelerinin tepkisine neden oluyor ancak Almanya söz konusu planını 2023 sonunda ifade etmeye başlamıştı, belli ki Solingen saldırısı işi hızlandırdı ve yürürlüğe girmesini etkin kıldı. Nüfusu
84,43 milyon (2023)[1]olan ülkede 22 milyon kişi göçmen kökenlidir ve bunlar arasında en kalabalık gruplar Türkler (3 milyon kadar), Polonyalılar, Suriyeliler, Romanyalılar ve İtalyanlardır. DW’nin, 25 Aralık tarihli notuna göre, geçtiğimiz yılın ilk 11 ayında, Almanya’ya gelip ilk kez sığınma başvurusunda bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayısında yüzde 180,2 artış olduğunu gösteren veriler olurken, en çok sığınmacının geldiği Suriye'den başvuruların yüzde 56,3 oranında arttığı öğreniliyor, aynı kaynağa göre, Türkiye'nin ardından en çok sığınmacı gelen üçüncü ülke olan Afganistan'dan başvuruların artışı da yüzde 53,4 olarak gerçekleşmiş.
Tüm bu gerçekler ışığında, geçen yılki hazırlıkla, Ocak 2024 için yapılan düzenlemeye göre başvurusu reddedilenlerin önceden bildirim yapılmadan geri gönderilmesinin önünü de açılmıştı. Ayrıca bu kişilerin geri gönderme merkezlerinde tutulabildiği süre de 28 güne çıkarılmıştı.
Sınır dışı edilecek kişilerin olmaları gereken yerde bulunmamaları halinde kaldıkları mülteci yurdunun başka bölümlerinde de polis tarafından aranmaları mümkün hale gelmişti.
Duyduklarımıza göre yeni sınır kontrolleri kararı, 23 Ağustos’ta Solingen kentinde 3 kişinin bıçaklanarak öldürülmesinin ardından verildi. IŞİD ile bağları olduğu belirtilen Suriye vatandaşı şüphelinin iltica başvurusu reddedilmişti ve geçen yıl Avrupa Birliği'ne (AB) ilk giriş yaptığı Bulgaristan'a gönderilmek üzere sınır dışı edilmesi gerekiyordu ancak ortadan kaybolduğu için sınır dışı edilemememişti…belliki bundan ötürü Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, sıkılaştırılan güvenliğin “suçluları ve radikal İslamcıları ülkeye girmeden durduracağını” söyledi.
Almanya, AB’nin tepkilerine rağmen kontroller için sınır bölgelerine geçici fiziki yapılar kurdu ve Federal polisin, rastgele aramalar da yapabildiği biliniyor. Her ne kadar, komşular Schengen bölgesinin kesintiye uğramasından rahatsız ise de bu tarz önlemlere başvuran tek ülke Almanya değil…Avrupa’da aşırısağcı partiler güç kazandıkça,farklı ülkelerin göç politikalarında da değişim hızlanmış gözüküyor Almanya dışında, İsveç ve Hollanda da geçen hafta ülkelerine göçü kısıtlamaya yönelik yeni önlemler getirdi. Türkiye’nin de göçmenlere kucak açan politikaları ile yakından tanıdığı İsveç, örneğin, geçen hafta itibarıyla evine dönmeyi kabul eden göçmenlere verdiği ödül parasını 35 kat artırarak 34 bin dolara çıkarma kararı aldı. Geçen hafta şu ana kadarki en sert göçmen politikalarını uygulamaya geçireceklerini duyuran Hollanda hükümetinin kararı 15 yıl kadar önce bu ülkeden gelen bir yetkili ile yaptığım görüşmeyi hatırlattı; Türkiye’ye kadar gelip, bana Türkleri ülkesine dönmeye ikna için ödül parası programını nasıl bir yöntem ile sunacakları konusunda akıl danışıldığında açıkçası çok şaşırmış ve geleceğini hissettiğim göçmen karşıtlığını yadırgayarak, projeden uzak durmuştum.
Gündemimize dönersek, Hollanda gibi güçlü bir ülke bu hafta Avrupa Komisyonu’ndan AB’nin sığınma ve göç politikalarından çekilme hakkı isteyeceklerini belirterek, ülkenin yoğun göçmen akışını taşımaya devam edemeyeceğini bildirerek havlu atmış olması kaşısında, “ülkem ne yapsın ?” demeden edemedim. Bu düzensiz göç önlemleri bana nitelikli göç projemi anımsattı!
Türkiye’ye artan sayıda gelen Afgan ve Suriyeliler başta olmak üzere yabancı göçmenler Türkiye’de olduğu kadar, Avrupa’da da birçok kaygıya sebep olmaktadır. Hem Türkiye, hem Avrupa’da endişeye sebep olan bu göçmenlerin ekonomiye katkısının sağlanması ve bunun politik olarak anlatılabilmesi hem bu iç ve dıştaki tepkileri azaltacak, hem ülke ekonomisine katkı sağlayacaktır…Bir çok platformda sunduğum ve insancıl olduğunu düşündüğüm savunmamı bir kez daha sevgili Haber Analiz okuyucusu ile paylaşmak isterim. Türkiyemin çıkarlarını öncelik edinenbu insancıl yaklaşım, özellikle seçimin artarak dillendirildiği şu ortamda siyasilerin elini rahatlatacağı gibi, Avrupa’daki ekonomik ve politik karar alıcıların olumlu yaklaşımına sebep olabilecektir... Tabi, her şeyin öncesinde nitelikli göçmen diye adlandırabileceğimiz bir kesim gerek ülkemizde, gerek gittikleri ülkelerde iş ve aş bulmuş olacaktır.
Çok kez değişik platformlarda aktardığım göçmen politikası önerim NİTELİKLİ göçmenlerin dinamik bir tarım ürünleri ihracat modeline entegrasyonunu konu eder ve Türkiye için yararlı olacağına inancım kuvvetlidir.
Artan yoksulluk, ihracatta zorlanmalar, AB ülkelerinin mültecilere dair önlemleri haberleri ardı ardına gelince, uzun zamandır aklımda olan göçmenlerin ülkemiz ihracatında değerlendirilmesi konusunu Haber Analiz okurlarının dikkatine tekrar getireyim istedim konuda bir yetkili beyin için ilham verir ümidiyle. Daha öncede çok kez değindiğim gibi Türkiye, Orta Doğu'da olduğu kadar Afrika'da da “soft power” etkisini kaybediyor gibi görünüyor. Bu nedenle Türkiye’nin bölgede kaybettiği SOFT-POWER ETKİSİNİÖZELLİKLE TARIM ÜRÜNLERİ İHRACATI, İLE TAMAMLAMASI GEREKİYOR.
Ancak bu göreli kaybın reel ekonominin normal işleyişi için telafi edilmesi gerekiyor;ihracat, Türkiye ekonomisinin dinamizminin belkemiğini oluşturmaya devam ederken, Afrika ve Orta Doğu'da ihracat artışı ile egemen olmakakılcı bir kestirme yol olarak görünmektedir.
Aslında Türkiye'nin özellikle tarım ürünlerine/gıdaya dayalı çok dinamik bir ihracat modeline ihtiyacı olduğunu tekrar edeyim. Okuyucu kızmasın lütfen tekrar edeceğim:“Türk meyve sebze mamulleri sektörü, ülkenin cari açık sorununa çözüm bulunmasına doğrudan katkı sağlayacak eşsiz bir sektördür.Her fırsatta hatırlatmaya devam edeceğim Türkiye, %100 yerli katma değerli meyve ve sebze mamullerinin net ihracatçısı, ancak küresel payı küçük. Ayrıca, Türkiye 24,4 milyon tonluk üretimi ile dünya sıralamasında dördüncü sırada yer almakta ve dünya yaş sebze üretiminden %2 oranında pay almaktadır En önemlisi, Türkiye'nin tarımsal ürün/gıda ihracatı, potansiyeline kıyasla nispeten zayıftır.
Bunun en önemli nedenlerinden biri firmaların küçük olması ve yurtdışındaki temsilcilik ve satış elemanları ağının önemli bir eksikliğidir. Bir çok kez tekrarladığım gibi, yurtdışı ağları kurumsal değildir ve genellikle güvendikleri aile üyelerinin varlığına bağlıdır ve bu yüzden ihracat bacağımız hep zayıf kalmaya devam ediyor… İşte bu noktadan yola çıkarak, NİTELİKLİ göçmenlerin dinamik bir ihracat modeline entegrasyonu Türkiye'ye fayda sağlayabilir diyoruz.
Türkiye'de 2015 yılına kadar yakalanan düzensiz göçmen sayısı 50 bin civarındayken, 2018 yılında yakalanan düzensiz göçmen verisi bir önceki yıla göre yüzde 52 arttı, 2021 yılında yaklaşık 163 bin düzensiz göçmen yakalandı. Bu yıl Ağustos ayında ise sınırlarımızda engellenen düzensiz göçmen sayısının 202 bin 705 olduğunu öğrendik.[2]
Afganistan, Myanmar, Eritre, Suriye ve Filistin gibi ülkelerden daha çok iç ve dış çatışmalar vb. nedenlerle kaçarak gelenler Batı ülkelerine sığınmak için Türkiye'yi bir geçiş yolu olarak seçmektedirler ve bu düzensiz göçmenlerin Türkiye'ye giriş ve çıkışlarında en sık kullandıkları güzergahlar arasında Ege Bölgesidikkat çekiyor zira acı gözlemlerden de bildiğimiz gibi Ege, Türkiye'den deniz yoluyla çıkışlarda önemli bir yere sahiptir ve bu güzergah genellikle Ege bölgesi coğrafi konumu nedeniyle yıllar içinde bir "geçiş bölgesi" ve Avrupa'ya giden yolda çok önemli bir istasyon olarak görülmüştür.Öte yandan tarım açısından çok zengin olduğundan bölge, göçlerin, özellikle tarımsal ihracat üzerindeki etkisinin değerlendirilmesinde kilit konumdadır.
Çok kestirme yoldan yazarsak, Ege’nin ve genelde Türkiye'nin AB - Doğu Avrupa, ABD ve Kanada'ya ihracatında diasporadaki Afgan ve Suriyelileri, Türkiye'deki nitelikli Afgan ve Suriyeli göçmenleri doğru kullanabileceği bir modele ihtiyacı var. Okuyuculardan “hocam bir bu eksikti” diyenler olabilir …
Doğru ama bu insanlar kaçak olarak geliyor zaten, diğer yandan da çoğu ürünün hasat zamanı insan gücüne ihtiyaç var…
Yani bu insanlardan hem hasat zamanı faydalanılacak, hem de ihracat için bunların diasporadaki akrabalarından çıkar sağlayacağız…
Türkiye’deki akrabası “elimizin altında” olacak, o bize bağlı kalan “el altındaki”nin akrabalarını da yurtdışında “bize” çalıştıracağız…
Kurguma göre, bu model öncelikle Türkiye'nin tarımsal ürün, gıda sektörü ihracatına odaklanan örnekleri içerecektir.
Bu model Türkiye'nin Avrupa’ya ihracatı için çalışacak nitelikli Afgan ve Suriyelileri içerse de bu diasporadakiler aynı zamanda ABD ve Kanada da bulundukları ülkelerin ekonomilerine olumlu katkı sağlayacaktır.
Söz konusu göçmenlerin ekonomiye katkıları ve bunun siyasi olarak anlatabilmesi hem bu iç ve dış tepkileri azaltacak hem de ülke ekonomisine katkı sağlayacaktır…
Görüyoruz ki bu perspektife göre, nitelikli göçmenlerin dinamik bir ihracat modeline entegrasyonu Türkiye'ye olduğu kadar diğer alıcı ülkelere de fayda sağlayabilir.
Üstelik Türkiye'nin çıkarlarına yönelik bu insani yaklaşım, seçim arifesinde siyasileri rahatlatacağı gibi, Avrupa'daki ekonomik ve siyasi karar alıcıları da olumlu yönde etkileyecektir.
Elbette her şeyden önce nitelikli göçmen diyebileceğimiz bir “segment” hem Türkiye'de hem de gittikleri ülkelerde iş ve aş bulacak, “insan” gibi yaşayacaktır…
Anlatmaya çalıştığım bu yaklaşımın temel amacı, Türkiye'nin İhracat dinamiklerine dayalı yeni bir Göç Politikasımodeli sunmanın gerekliliğini göstermektir.
Böylesi insani bir göç politikası elzem gözüküyor zira Avrupa’nın çeşitli katı önlemler aldığı Düzensiz Göçmenlerden Suriyeli sığınmacıları (her nedense hiç sektirmeden uygular olduğumuz) BM kararlarına göre geri göndermek pek mümkün değil…
[1] https://www.mfa.gov.tr/sub.tr.mfa?0415756f-ada2-4042-9ae6-d6d576a73496
[2] Aynı dönemde İç İşleri Bakanlığı kaynakları 3 milyon 103 bin 606’sı geçici koruma kapsamında bulunan Suriyeliler, 1 milyon 109 bin 25’i ikamet izniyle kalanlar ve 224 bin 698’i uluslararası koruma kapsamındakiler olmak üzere Türkiye’de 4 milyon 437 bin 325 yabancı bulunduğunu vurguluyor