Prof.Dr.Mustafa KAYMAKÇI

Prof.Dr.Mustafa KAYMAKÇI

Mail: mustafa.kaymakci68@gmail.com

EKONOMİK TETİKLEYİCİLİK ve TÜRKİYE

Türkiye’de olduğu üzere dünyada da kapitalizmin bir ürünü olan emperyalist ekonomi politikaların bir kesimi ,“Ekonomik Tetikçilik” olarak adlandırılan araçla uygulanıyor.

Ekonomik Tetikçilik şöyle tanımlanabilir;

  • Üçüncü dünya ülkelerinin yöneticilerini, karar vericilerini, toplumların öne çıkan bilimcilerini ve de toplumlarını çeşitli araçlarla ikna yöntemi, rüşvet , hileli seçimler, sahte finansal raporlar hatta seks ve cinayet yöntemleri ile yönlendirilerek çok uluslu şirketlere yatırım alanları açmak,
  •  Gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını ucuza getirmek ve ekonomi sektörlerini denetim altına almak”   şeklinde tanımlanabilir

Ekonomik Tetikçiler maaşlarını Monsanto, General Electric, Nike, General Motors, Wal-Wart gibi çok uluslu şirketlerden alırlar, bu şirketlere, ‘Küresel Şirket Diktası’’ anlamına gelecek ‘’ Corporatocracy’’ deniliyor. Ekonomik Tetikçiler CIA, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) gibi örgütlerle iş birliği içinde çalışırlar. Görevleri, bir ülkenin yöneticilerine hazırladıkları rapor ile kalkınmak için neye gereksinim duyduklarına inandırmanın yanında kimi durumlarda bilimcileri ve de toplumları çeşitli araçlarla   yönlendirmeye çalışmaktır.

Batı’nın karar vericileri, Ekonomik Tetikçilerinin raporlarına inandırılınca ihaleler açılır, krediler alınıp verilir ve ihaleyi Tetikçinin bağlantılı olduğu şirket ya da şirketler kazandırılır.

Tetikçiler başarılı olamazlarsa devreye CIA ve benzerleri de girer, rüşvetler verilir, hükümetler devrilir, hatta suikastlar düzenlenir.

Ekonomik Tetikçilik’inin Türkiye Örneği

Ekonomik Tetikçilik’inin bir boyutu da ülkelerin ekonomisine müdahale edecek şekilde yasaların çıkarılması konusudur.

Türkiye’de de  bu kapsamda 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’yle yaşamakta  olduğumuz süreçte ,Özal  ve O’nu izleyen  bütün  iktidarlar döneminde televoleci proflar ile neoliberal politikaların kaçınılmazlığı  konusunda önce beyinler yıkandı ve   siyaset dünyasına   razı edildi.

Bu konudaki örneklerden birisi,2001 ekonomik krizi döneminde “kurtarıcı” olarak ABD’den getirilen Kemal Derviş  olayı idi.Derviş,DSP-ANAP-MHP koalisyonunda Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı oldu. Elindeki neoliberal sihirli değnekle her şeyi düzeltecekti.

Derviş, Dünya Bankası ve IMF ile yeni bir ekonomik destek paketi için görüşmelere başladı. Ve Meclis’e Cumhuriyet tarihinin belki de en hızlı yasa çıkartma ünvanını kazandıracak  iletiyi ABD’den gönderdi. Destek için Türkiye’nin 15 günde 15 yasa çıkartması gerekiyordu.

Kemal Derviş’in meşhur “15 Kanunu”nelerdi?

1-Uluslararası Tahkim Yasası; “2-Telekom Yasası; 3-Şeker Yasası; 4-Tütün Yasası; 5-Tuz Yasası;6-Doğalgaz Piyasası Yasası; 7-Merkez Bankası Yasası; 8-Bankacılık Yasası;  9-Sivil Havacılık Kanunu;10- Kamulaştırma Yasası; 11-Bütçe Değişikliği Yasası;  12-Görev zararları ve bazı fonların tasfiyesini öngören yasa; 13-Ek Bütçe Yasası;14-İhale Yasası; 15-Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası

Dışa bağımlılığı artıran Derviş Yasaları sonucunda neler oldu?

Kimilerine değinelim:

  • Ulusal irade emperyalist merkezlere devredildi,
  • Telekom yabancılara satıldı. GSM şirketleri yabancıların eline geçti,
  • Köylü pancar ekemez hale getirildi. Şeker Fabrikaların bir kısmı satıldı. Şeker ithalatının önü açıldı,
  • Tütün piyasası yüzde 95 oranında yabancıların eline geçti,
  • Tuz işletmelerinin tamamı satıldı,
  • Enerjide devlet tekeli kaldırıldı. Doğalgaz ve elektrik piyasası yabancıların eline geçmeye başladı,
  • Merkez Bankası,emperyalist merkezlerin bankacılığına bağlandı,
  • Bankacılık piyasası yabancıların eline geçti, batırılan ve içi boşaltılarak yağmalanan bankaların sorumluluktan üstlenildi,
  • Krizden sonra çıkarılan ek bütçenin 130 trilyon lirasının otoyol  yatırımlarına gitmesine karar verildi,
  • Yasa ile kamu ihalelerine yabancılar için konulan sınırlamalar kaldırıldı. Ardından defalarca değiştirilen ihale yasalarıyla devlet delik deşik edildi.

Derviş,adeta “IMF’nin Sözcüsü” gibi çalıştı diyenler var,ancak gerçek bir ETidi. Kemal Derviş için dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, sonradan “en büyük hatam” demişti(*).

Özetle şu söylenebilir; 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’yle başlatılan neoliberal politikalar  günümüzde de daha acımasız devam  ediyor. Ancak sonuç ne? “İç ve dış borç artmış değil mi? Eğitim, sağlık  barındırma ve beslenme gibi konularda olumsuzluklar doruk noktasına gelmedi mi. Gelir dağılımı aşırı bir şekilde bozulmadı mı? Genç eğitimli kuşaklar geleceklerini yurt dışında aramıyorlar mı?”

Ancak bırakınız iktidarı, ana muhalefet başta olmak muhalefetin  tümüne yakını neoliberal politikalardan başka seçeneği görmüyor.Çözümler dış ülkelerden gelecek sıcak paraya bağlanmış.

Seçenek ne? Seçenek; emperyalizme karşı savaşarak verdiğimiz “kurtuluş ve kuruluşun temel alındığı 6 Ok’ta belirtilen ilkeler”. Bu temel ilkeler salt Türkiye için değil, bütün insanlığa yol gösterecek özellikler taşıyor

Yazımızı,Atatürk,6 Mart 1922’deTürkiye Büyük Millet Meclisi’nin açış konuşması ile sonlandıralım:

Artık ıslah-ı hal etmek için (durumu düzeltmek/iyileştirmek)mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın amline(emellerine) göre tedvir etmek(yürütmek/yapmak) bütün dersleri Avrupa’dan almak için bir takım zihniyetten küşayiş buldu(belirdi)Halbuki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nesayihiyle (nasihatlar/öğütler) ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadise kaydetmemiştir.”

(*)Bülent Ecevit,Türk solunun sosyal demokrasi  sürümünde(versiyon)bir yıldız gibi parladı, bozuk düzeni değiştireceğini savlayarak  “Karaoğlan” olarak ünlendi. Ancak zamanla, emperyal çelişkileri görmezlikten gelerek İsveç tipi bir sosyal demokrasiyi öne çıkarmaya başladı. Son başbakanlığı zamanında da, ekonomiyi ayağa kaldırmak için uluslararası finans kapitalizminin temsilcisi Kemal Derviş gibi birisini Türkiye’ye çağırdı. Derviş’in başta özelleştirme politikaları olmak üzere devletin emperyal kapitalist sistemle kayıtsız koşulsuz entegre olmasını sağladı. Giderayak, FETÖ’ya övgüler düzecek kadar mistikleşti, Mustafa Kemal’in idam fetvasını onaylayan Vahdeddin’e  bile “ Vatan  haini diyemem” aşamasına geldi. Ecevit’i seven kitleler, “devlet malını yemedi” diye anımsalar bile, tarihin yargısı devlet adamlarının ülkelerini getirdikleri yer ile değerlendirecektir