haberanaliz
Mustafa GÖKTAŞ

Mustafa GÖKTAŞ

Mail: mustafagoktas006@gmail.com

Hey gidi uyanık Millet!

Başında bulunduğum kurum olan ÇETKODER’ DE (Çevre ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği) 5 yılda bir yapmakta olduğumuz uluslar arası “çevre ve Tüketici Dostu” ödüllerini kategori şeklinde vermeye hazırlanıyoruz. Amaç, bu işe emeği olanları takdir etmek, “bakın bizleri de gören varmış” dedirtmek, İlgisiz alakasız olanı da bu işe teşvik etmek. Başka bir amacımız yok. Kimseden bir beklentimiz de yok. Törene gelirmiş, gelmezmiş, o da onların bileceği iş. Zorlama yok.

Yerel ölçek de olanı bölgesel olanı Mersin’de, Bakanlık ve devlet büyüğü protokolü için Ankara’da, Yaygın gazetelerde görev yapanlar, medya sektörü, dizi filmler, oyuncular, tv kanalları v.b. ise İstanbul”da törenle arz edilecek.

Hazırlık bitti bitecek. Siyasi parti ayrımı yapmaksızın, renk, din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmaksızın herkesi kucaklamaya çalıştık. Kul hatadan münezzeh değildir. Unuttuğumuz olursa, onun da gönlünü almayı biliriz. Tek başımayım. Allah’tan başkaca yardım edenim yok. O yüzden affedici olun. Art niyet yok…

Vatandaş beni arıyor, “bana da verecek’misin?” diyor…

Güler’misin ağlar’mısın… Aklıma hemen bir hikâye geldi… Müşteri, otomobil galerisini telefonla arıyor. Karşısındaki hanım bir satıcı. Müşteri “Şükran Hanım” diye adeta bağırıyor. “Nasılsın beni tanıdın mı? Ben Mehmet, hani bana geçen gün vermiştin..”

………!

“Çok memnun kaldım, eşe dosta da tavsiye ediyorum, şimdi arkadaşım da istiyor, ona da verir’misin?”

Kadın şaşkın: “Ne diyorsunuz siz anlamadım!”

“Sen beni tanımadın unuttun! Geçen gün bana Mercedes vermiştin ya!.. Gerekeni yap geliyoruz. Ama arkadaşıma da aynı şartlarda vereceksin tamam mı?”

Görgüsüzün, hadsizin konuşması ne diyelim…

**

Temel ile Dursun gece bekçiliği yapıyorlarmış. Konservatuarın önünden geçerken yolda bir adamın cesedini görmüşler. Temel hemen elindeki telsizi almış, tam polise bildirecekken, Dursun’a dönmüş:

“Ula Dursun, şu Konservatuar nasıl hecelenir?”

Dursun, “Vallahi bilmiyorum Temel” demiş.

Bunun üzerine Temel, Dursun’a,

“Tut şunun ucunu” demiş” Bu ölüyü kasabın önüne çekelim!..”

Kıssadan hisse, beceri bir başka şeydir…

**

Bilirsiniz…

Yemek tuzu, maymun muzu, kurt kuzuyu sever!

İnsan evi, ev pencereyi, pencere perdeyi sever!

Davul zurnayı, hamam kurnayı, avcı vurmayı, deve hurmayı sever!

Anne çocuğu, çoban gocuğu, yumurta sucuğu sever!

Laf dinlemez şamarı, züğürt kumarı, kan damarı sever!

Çöl yağmuru, çizme çamuru, oklava hamuru sever!

Beyaz karayı, ilaç yarayı, herkes parayı sever!

Ozan sözü, kirpik gözü, ocak közü sever!

Soylu soyunu, çoban koyunu, çocuk oyunu sever!

Dünür dünürü, ateş kömürü, insan ömürü sever!

Gelin takıyı, çocuk çakıyı, sarhoş rakıyı sever!

Semer saracı, otomobil garajı aptal olan pohpohu sever!

Yok varı, kovan arı, bizim millet iktidarı sever!

Kıssadan hisse. Herkesin, her şeyin bir sevgisi ve kendine göre ölçüsü vardır.

**

Rıfkı hayatı boyunca kitap okumamıştır. Bir gün bir kitapçıya girer. Raflar arasında büyük bir dikkatle kendince kitap arar. Bulamayınca bayan tezgâhtara dönüp eğilip sorar:

“Hanımefendi, sizde erkek evin reisidir diye kitap var mı?”

Tezgâhtar bayan, gayet ciddi bir şekilde, “üzgünüm beyefendi” der:

“Biz masal kitabı satmıyoruz!..”

Kıssadan hisse...

Ne aradığınızı, kime ne soracağınızı çok iyi bileceksiniz.

Kalın sağlıcakla.