Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

Mail: perihancakiroglu@gmail.com

KAZANAN KAZANDI MI? KAYBEDEN KAYBETTİ Mİ?

Çok uzun süredir seçim atmosferi içinde yaşıyorduk.

Sonunda 14 Mayıs ve ardından 28 Mayıs’ta ilk kez ikinci turu da yaşayarak SEÇİM işini bitirdik.

Eski ve eskiyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan iki turu da önde götürerek yeniden Cumhurbaşkanı oldu. Hayırlı olsun diyelim.

Siyasete büyük bir heyecan ve kazanma hırsıyla yüklenen Kemal Kılıçdaroğlu ise ipi göğüsleyemedi. Millet İttifakı’nın lideri olarak sanki kader planı gibi yine muhalefetin değişmeyen şahsiyeti oldu. Ona da hayırlı olsun diyelim. O coşkulu, cıvıl cıvıl, baharlı kampanyalar hep aklımızda kalacak.

Aslında Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın haksız rekabetle bütün devlet imkanlarını da kullanarak hangi şartlarda kazandığını düşünecek olursak, öyle hayat pek rahat olmayacak. Belki de Erdoğan zaman zaman “Keşke kazanmasaydım” gibi düşünceleri içinden söyleyebilecek. Ama ne fayda, olan oldu, kazandı..Yağan yağmurda ıslanacak ve ıslanacaklar kurmaylarıyla. Oysa o bir şarkıydı aslında.

Her zaman kazanmak iyi gibi görünse de konjonktür gereği yolunda gitmeyen işleri yoluna koymak dolarla sürekli boğuşacak olan iktidar kanadını çok fazla yoracak gibi görünüyor.

Soğan mı FOGG mu falan gibi cümleler geçmişte kaldı.

YENİ KURTARICI MEHMET ŞİMŞEK

2001 krizinde ekonomiyi düzeltmek adına rahmetli Kemal Derviş’i kurtarıcı olarak Ankara”ya getiren Ecevit hükümeti gibi Erdoğan iktidarı da adeta aynı rolü vererek bu kez Londra’ya giden Mehmet Şimşek’i Ankara’ya çağırıyor.

Gelmemekte uzun süre direnen Şimşek, anavatanına gelecek ama kendi anlatımıyla bu görevi “askerlik yapar” gibi yapmaya çalışacak.

Peki, Şimşek ve kuracağı ekip, uluslararası iktisat kurallarını nasıl uygulayacak? Faizi mi yükseltecek?

İşte burası meçhul. Çünkü, Merkez Bankası politika faizi yüzde 8.5’larda iken piyasalarda para (kredi) alıp vermenin faizi yüzde 30 – 40’larda dolaşıp dururken, hem düşük faizi seven Erdoğan’ı hem de yüksek faizlerle dönen ikili üçlü paralel kanallar oluşan finansal piyasaları nasıl mutlu edecek?

Bu bizim değil Şimşek’in önemli konusu olacak. Artık cevapları ve uygulayacağı yöntemleri ondan izleyip öğreneceğiz.

Dış borçlar, cari açık, bütçe açığı ve yoldan çıkmış ödemeler dengesi gibi gerçekler karşısında Şimşek’in mucizeler yaratması kolay olmayacak.

Çok sıkı para politikaları kuşkusuz gündeme gelebilir. Aşırı pahalılık ve yüksek enflasyonla öyle böyle mücadele eden, “Yaparsa Erdoğan yapar” diyerek yüzde 52 civarındaki oylarla O’nu başa geçiren halkımız herhalde büyük SABIR gösterecek.

Kılıçdaroğlu’na Cumhurbaşkanı olması için yüzde 48’e yakın oy verenler ise yaşadıkları hayal kırıklığını bile üzerinden atmadan yeni ekonomik düzene gereken SABRI göstermekte çok daha zorlanabilecek. Hatta “Sabreden Derviş Sıkıntıdan Gebermiş” çizgisine geçmesi de muhtemel olabilecek.

Kur Korumalı Mevduat Hesaplarının (KKM) yeni düzende nasıl bir dönüşüme geçeceği de henüz bilinmiyor.

İktidardan Numan Kurtulmuş, geçenlerde KKM’nin böyle devam edemeyeceğine ilişkin sözler söyledi. Peki KKM’ya nasıl bir dönüşüm ve alternatif bulunabilir, bu da ayrı bir tartışma konusu.

Herhalde bu anlamda iktidarın yeni deneyimler üzerine çalışmaları mevcuttur. Şimşek gelip masaya oturunca bu mesele de açıklığa kavuşur belki. Şu anda Rusya’dan ve Araplardan ne kadar kaynak geldiği tam bilinmiyor.

Acaba Şimşek, “Borç yiğidin kamçısıdır” diyerek hangi kaynaklardan taze dolarları getirip kasaya koyacak. IMF’yi Erdoğan zaten istemiyor, Rusya ve Araplardan gelen paralar da harcanıp gitti sanırım.

Bu bölümde işin özünde şunu söylemek mümkün: Erdoğan kazansa da şimdilik ekonomi büyük kayıpta. İktidarın da halkın da kasası boş..   

KILIÇDAROĞLU’NUN KAYBI KAZANCI MI?

Başta Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı bileşenleriyle ona oy verenler bence şükretmeli.

Yüzde 48 gibi bugüne kadar CHP’nin hiç alamadığı yüksek bir oranla seçimi kaybetmiş sayılmazlar. Nedenine gelince; Hem küresel hem de ulusal ekonominin koşulları, kazansalardı bile ilk 3 ayda çok hırpalanırlardı.

Erdoğan’dan devaldıkları düzeni yeniden kurmak çok kolay olamayacaktı.

 Ekonomik kurmaylar Faik Öztrak, Ali Babacan ile Bilge Yılmaz gibi isimler, ellerinde 2 bin küsur sayfalık Mutabakat Metni de olsa uygulanacak sıkı para politikalarını kamuoyuna anlatmakta acayip güç zamanlar geçirecekti.

Türkiye’den alacaklarını almaya göz dikmiş uluslararası para piyasalarının kurtları, sık sık Ankara’ya gelip gidecekler, belki de acil olarak IMF ile anlaşma yapmayı önereceklerdi. Batıdan beklenen 300 milyar doların gelmesi ne ki! Devede kulak, denizde damla!

Rusya ve Körfez ülkeleri yeni kaynak vermeyecek, hatta Erdoğan’a verdikleri dolarları geri isteyecekti.

5’li Müteahhitler Grubu’nun veya diğer Erdoğan’dan ihale kazanan diğer grupların paraları da ödenmeyecek (vaadleri öyleydi), tahkim mahkemelerinde gidip gelinecekti Londra veya başka Avrupa şehirlerine yani...

Enflasyon, yeni zamlarla çok daha dayanılmaz olacağından Kılıçdaroğlu sevmeyenler korosu, sık sık karşısına çıkacaktı.

Muhalefete geçen Erdoğan ise O’nu “beceriksizlikle” suçlayacak ekonomi kurmayları için de kutuplaştırıcı sözlere başvuracaktı.

Elde yok avuçta yokken vaad edilen reformları gerçekleştirmek de para ve zaman ister. Daha Kılıçdaroğlu bir yılını dolduramadan karşısındaki Erdoğan iktidarınca adeta başa geçtiğine pişman edilecekti.

İşin özeti; Onu bunu bilemem ama Kılıçdaroğlu ile Millet İttifakı’nı Allah mı korudu sanki.

Kolay gelsin Sayın Erdoğan..

Biliniz ki, işiniz hiç de kolay değil..