Prof.Dr.Mustafa KAYMAKÇI

Prof.Dr.Mustafa KAYMAKÇI

Mail: mustafa.kaymakci68@gmail.com

“KÖRLÜK” ROMANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Yazılarımı okuyanlar bilir.Ben bir edebiyat eleştirmeni değilim.Basit  bir roman okuruyum.

Bugünlerde okuduğum Nobel Edebiyat Ödüllü Portekizli yazar José Saramago'nun 1995'te yazdığı “Körlük”adlı roman beni çok etkiledi.(*) Günümüz dünyasında çürümeye ışık tutuyor.Bu romanı sizlerle paylaşmak isterim.

“Körlük” romanı edebiyat eleştirmenlerine göre; alegori(**), bilimkurgu, gerilim ve psikolojik bir roman. Konusu, körlüğün salgın bir hastalık gibi yayıldığı bir toplumda korku ve paniğin  egemen olması sonucu ahlaki değerlerin çökmesi.

Kitaptaki olaylar, adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir şehrinde geçiyor. Romandaki hiçbir kahramanın adı yok, herkes sıfatları ile anılıyor. Nokta ve virgül dışında hiç noktalama işareti olmadan yazılmış.

“Körlük”romanının kısaca konusu ve özeti şöyle

Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir şehrinde araba kullanmakta olan bir adam trafik ışıklarında beklerken aniden kör olur. “Beyaz körlük” diye adlandırılacak olan bu hastalığın ilk kurbanı olmuştur. Beyaz körlük, bir salgın haline gelerek önce bir oto hırsızına, sonra bir göz doktoruna, sonra da bir otelde partneriyle birlikte seks yapan genç bir kıza ve hızla başkalarına bulaşır. Kör olanlar hükümet yetkilileri tarafından bir akıl hastanesinde karantinaya alınır. Onlara, ülkenin geleceği için bu fedakarlığı yapmaları gerektiği söylenir. Ancak güvenlik güçleri, körler ile temas etmekten çekindiği için içeride  denetimi sağlayamazlar. Bu nedenle dışarısı ile tüm bağları kesilen körler ölüme terk edilirler ve zor koşullarda bir yaşam mücadelesi vermeye başlarlar.

İlk kör olanlardan biri olan göz doktorunun eşi, kocasını yalnız bırakmak istemediğinden, kör olduğu yalanını söyleyerek içeri girer. Doktorun eşi, orada gözleri gören tek kişidir ve her an kendisinin de kör olacağı korkusuyla yaşar. Görebildiğini herkesten gizler.

Kısa sürede içerisi, yeni gelenlerle birlikte çok kalabalıklaşır. İçeridekilerin seslerini hükümet yetkililerine duyurma girişimleri, bir kişinin ölümü ile sonuçlanır. İçeride insanların bencillikleri yavaş yavaş ortaya çıkar. Bir grup erkeğin çeteleştiği ve adaletsizlik yaptığı görülür. Bu erkek çetesi, yetkililerin bıraktığı kasalardaki yiyecek ve erzaklara el koyarlar ve kendi kafalarınca içeridekilere dağıtmaya başlarlar. Kimse de buna bir şey diyemez.

Sonuçta insanlar, bu ve benzeri şeylerle insanlık onurunu yitirmeye başlar: Bir oto hırsızının, zaten kimse görmüyor diye koyu renk gözlüklü genç kızı arzulayıp onun göğüslerine teklifsizce dokunması; tuvalet bulma konusunda zorluk çeken körlerin, zaten kimse görmüyor diye rastgele bir yerlere pislemesi ve her tarafın pislik içinde kalması; doktorun eşinin kocası olan göz doktorunun, bir gece ansızın yatağına giren koyu renk gözlüklü genç kızı istemsizce kabul edip onunla birlikte olması bunlardan sadece birkaçıdır. Sonradan içeriye giren gözü siyah bantlı yaşlı bir körün yanında getirdiği bir el radyosu, oradaki insanlara her şeyi normalmiş gibi hissettirir.

José Saramago ne anlatmak istemiş!

Romanın bize anlatmaya çalıştığı çıktıyı José Saramago söyle özetler:” …biz şu anda beyaz körlük salgınına yakalanmış durumdayız.Körlük, insan aklının körlüğü için kullanılmış bir metafor.Bu,gezegendeki kaya oluşumlarını incelemek için Mars’a birini gönderirken aynı zamanda milyonlarca insanın bu gezegende  aç bırakan çelişkiye dair bir körlük.Ya körüz ya da deliyiz.”

Ya kör ya da neden deli olduk?

Çünkü; ürün ve hizmet dağılımı doğrudan sermayenin çıkarlarına göre yapıldı.Bu nedenle büyük bir çoğunluğun, evsiz, işsiz, susuz, aç, yoksul, eğitimsiz ve sağlıksız  kaldığını görmedik. Onların dertlerinin  azalmak şöyle dursun, giderek artmakta olduğunun farkına varmadık.

Çok sınırlı sayıda bir azınlığın  da, para ve para gibi satın alma güçlerinin ‘manipülasyonu’ ve spekülasyonu ile bir şey üretmeden havadan ve insanlık üzerindeki  asalak niteliğindeki yaşamlarını lüks içinde sürdürüyor olmalarını doğal bir hak sandık.

Savaş ve toplu cinayet kararları da artık doğrudan büyük sermayece (çok kez de sermaye derin devleti odaklarınca) alınmakta olduğunu fark etmedik.

Uyuşturucu, besin, ilaç, otomotiv, enerji, inşaat (santraller dahil), iletişim ve genel olarak ulaşım araçlarının üretim ve dağılım kararlarının, kartelleşmiş sermaye gruplarınca alınarak halklara dayatıldığını bilmedik.

Paranın, bütün bu ürünleri temsil eden bir araç olma yanında doğrudan değer üreten duruma yükselmiş olduğunu kabul ettik.

Sermayenin birçok ülke ile uluslararası kuruluşlarda kendisine candan bağlı kadroları iş başına getirmekte ve bunları avantaya boğmakta olduğunun farkında olmadık.

Sonuçta,içinde yaşadığımız dünyamızın sorunları giderek arttı. Sorunların artması yanında zengin ve fakir uluslar ile toplumsal sınıflar arasında gıdaya, sağlığa, sağlıklı çevreye erişim açısından farklar derinleşti. Sermayenin bu durumu evrensel düzeyde yıkımlar yarattı ve geleceğe ait belirsizliği ve kaotik bir ortamım yaratılmasını ortaya çıkarttı.

Üstüne üstlük sermayenin(kapitalizmin) ürünü olan endüstriyel sanayi,tarım ve hatta hizmet sektörleri,günümüzde daha önceleri olmuş olanları aratmayacak bir şekilde Kovid-19 adıyla bir koronavirüs salgın hastalıkların çıkmasına da neden oldu.

Artık toplumsal açıdan bölünmüş bir dünya var.

Bütün bunlar yeryüzünün çöküşü ile birlikte insanlığın çöküşünün göstergeleri değil mi?

Özetlenirse,değinildiği üzere bütün bu sonuçların, çok basite indirgeyerek iki somut sorumlusu olduğu söylenebilir.

Birincisi, zaman zaman çöküş belirtileri veren küreselleş(tir)me  adıyla dünyaya dayatılan kapitalizm ve onun arkasındaki büyük sermaye.

İkincisi ise bu sistemin denetlediği bilim ve bilimciler.

Bunları sorgulamaksın José Saramago’nun dile getirdiği  gibi  insanlık: “Ya kör ya da deli”durumunu sürdürmeye  aday olmayacak mı?

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

(*)José Saramago’nun  romanları hakkında özet bilgileri 10 Kasım 2022 tarihli Cumhuriyet Kitap Eki’nde Feridun  Andaç kaleme almış.Kendisine teşekkür ediyorum.

(**)Alegori:Bir düşünceyi, davranışı ya da eylemi, daha kolay kavratabilmek için onu, yerini tutabilecek simgelerle, simgesel sözlerle, benzetmelerle göz önünde canlandırma işi.