Yine 12 yıllık zorunlu eğitim üzerine
Geçtiğimiz günlerde önemli ve ülkemiz için daha da özen gösterilmesi gereken zorunlu eğitim üzerine yazmıştık. Çok ilgi gören bu konu hakkında saygıdeğer hocamız, yılların eğitimcisi Prof. Dr. Osman Çakmak başkanlığındaki Maarif Platformu yeni bir bildiri hazırlamış. Baştan sona merak ve dikkatle tetkik ettiğim bu açıklamaları oldukça tatmin edici bulduğumu söylemeliyim. Gerçekten biz çocuklarımıza yazık ediyoruz. Okumak istemeyeni veya kapasitesi sınırlı olanı zorla sınıfa hapsediyoruz. Bu gençler ise yetenekli olanları aşağı çekiyor ve eğitimin kalitesini düşürüyor.
Geçen aylarda dünya teknoloji devleri Japonya ve Güney Kore’ye iki haftalık seyahatim oldu. Oralarda birçok yetkili ve ilgili kişilere sorduğumda her iki ülkede de zorunlu eğitimin 8 yılla sınırlı olduğunu öğrendim. Bizdeki mecburiyetin ne garip bir durum oluşuna şaşırdım ve bu dayatmadan dolayı gençlerimize inanın acıdım. Çünkü bunalıma giren, hayatı anlamsız gören, başka yetenek ve ilgilerinin körleştiği çok sayıdaki gençle ve çaresiz ebeveynleriyle, mesleğim icabı karşılaşıyorum ki…
Maarif Platformu’nun bu doyurucu ve çözüm odaklı bildirisine dönmek istiyorum:
“Zorunlu eğitimin kaldırılmasına yönelik tekliflerden rahatsızlık duyanlara hatırlatmak gerekir ki; zorunlu eğitimi her kademeye yaygınlaştırmak, pedagojik ilkelere ve eğitim biliminin gerçeklerine uygun bir yaklaşım değildir. Temel eğitimin bireyin biyolojik varlıktan sosyal ve bilinçli bir insan haline gelmesi için zorunlu olması, insan fıtratının bir gereğidir. Ancak bu zorunluluğun tüm eğitim basamaklarına aynen uygulanması, bireysel farklılıkları ve sosyolojik gerçeklikleri göz ardı etmek anlamına gelir” cümleleriyle başlayan raporda çok önemli konulara değinilmiş. Şöyle ki özet olarak;
“12 yıl kesintisiz zorunlu eğitim – daha doğru bir ifadeyle, öğretim süreci – devletin tüm çocukların zihinsel formasyonunda mutlak belirleyici olma iddiasının somut bir yansımasıdır. Öğrencilerin fıtrî gelişim hakkını ve ailenin temel terbiye sorumluluğunu göz ardı eden bu anlayışa göre yetişkinlik yaşına kadar öğrenciler velilerinin eline bırakılmamalıdır. Oysa temel eğitim çocuğun asgari insani yeterlikleri kazanabilmesi açısından bir zorunluluk arz ederken, bu zorunluluğun tüm eğitim kademelerine aynen teşmil edilmesi, ebeveynlerin çocuklarını kendi dünya görüşü, değer sistemi ve hayat tasavvuru doğrultusunda yetiştirme hakkını ciddi şekilde sınırlamakta ve ihlal etmektedir.”
“Türkiye’de mevcut zorunlu eğitim sistemi, tarihsel süreçte çeşitli yabancı fikir akımlarının (pozitivizm, materyalizm, Darwinizm) ve bu fikirlerin ülkemizdeki yansımalarını temsil eden ideolojik yaklaşımların etkisi altında şekillenmiştir. Bu ideolojik belirlenim eğitimi bireyin fıtrî gelişimini destekleyen bir süreç olmaktan uzaklaştırarak çocukların kişilik inşasına, hayatı anlama ve anlamlandırmalarına katkı sunmadığı gibi onları amaçsızlık, mutsuzluk ve kimlik bunalımı gibi ciddi sorunlarla baş başa bırakmıştır.”
“Bugün zorunlu eğitim süreçleri büyük ölçüde genç kuşakları hayata hazırlamakta yetersiz kalmakta, onlara gerçek bir meslekî yeterlik kazandırmak şöyle dursun, çoğu zaman üretkenlikten ve hayata etkin katılımdan uzaklaştıran bir oyalama işlevi görmektedir. Öğrencilerin zihinsel, duygusal ve meslekî gelişimini merkeze alan bir eğitim yaklaşımı inşa edilmediği sürece sistemin temel amacı olan nitelikli ve mutlu insan yetiştirme hedefinin gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir. Bu nedenle eğitim politikalarının ideolojik gölgelerden arındırılarak, insanın fıtratına, toplumsal ihtiyaçlara ve çağın gerçeklerine uygun şekilde yeniden yapılandırılması bir zorunluluk haline gelmiştir.”
“İnsan fıtratında öğrenmeye yönelik doğuştan gelen bir merak ve öğrenme arzusu bulunmaktadır. Ancak bu doğal potansiyelin zamanla körelmesinde, seküler temelli ve merkeziyetçi bir müfredat yaklaşımının etkili olup olmadığı, dikkatle değerlendirilmesi gereken bir husustur.”
“Çocuklarımızın doğuştan gelen girişimci ruhunu, yeteneklerini ve merakını tekdüze kalıplar içinde törpülemek yerine, onları sanatla, bilimle ve marifetle buluşturan dinamik bir eğitim yapısı inşa etmek en büyük ülkümüzdür.”
“Eğitime değil, tek tipleştirici zorunlu eğitime karşı duruyoruz. Çünkü maarif, insanın doğası gibi zengin, farklı ve sürekli gelişen bir süreci ifade eder.”
Raporda ilginç ve aydınlatıcı daha pek çok husus vardır ve makul, mantıklı açıklamalarla izah edilmiştir. Bilim ve düşünce insanlarımızın, bilhassa da eğitim camiamızın bu sözlere kulak vermesi büyük arzumuzdur.
Maarif Platformu’nu tebrik ediyor, ülkemiz eğitimine yaptıkları hizmetler için teşekkür ediyoruz.