Prof.Dr.Turhan USLU

Prof.Dr.Turhan USLU

Mail: turhanuslu@gmail.com

YUMURTALIK LAGÜNÜ KORUMA STATÜSÜ KONUSUNDA CEVABIM

17 Aralık 2009 tarihli ”Ceyhan Deltası kıyı kumulları” başlıklı yazıma 22 Aralık 2009’da  Kuş Araştırmaları Derneğinin danışmanı ve eğitim sorumlusu Riyat Gül’den e-posta ile cevap geldi. Sayın Gül e-postasına, derneklerinin Yumurtalık Lagünleri Yönetim Projesi yürütücüsü İlker Özbahar’ın bir yazısını da eklemiş. Bu cevap ve ekli yazısı uzun bir süredir yeni bir yazı hazırlayamadığımdan Haberanaliz sayfalarında yayınlanmakta.

1991-1994 yılları arasında 3 kez araştırma yaptığımız ve sonuncusunda TÜBİTAK’ın DEBAG-106 numaralı projesi ile Ceyhan deltasını araştırıp 1995 yılında raporunu verdiğimiz bu alan konusunda aşağıdaki hususları da belirtmeden geçmeyelim;

·       TÜBİTAK’ın TBAG-1793 numaralı projesi ile bu alan sonradan tekrar araştırılmıştır. 2003 yılında Çukurova Üniversitesi’nden Halil Çakan, Atabay Düzenli ve Deniz Karaömerlioğlu kesin raporlarını TÜBİTAK’a vermişler. Bu raporda Ceyhan deltasının tarafımızca 8 yıl önce araştırıldığı belirtilmemiştir.

·       TÜBİTAK, 2004 yılında Hacettepe Üniversitesi’nden Uzm. Haşim Altınözlü’nün Ceyhan deltası ile ilgili araştırma makalesini kurumun dergisi “Turkish Journal of Botany” de yayınlamıştır. Bu makalenin giriş kısmında “daha önce hiç araştırılmadığı için bu alan seçildi” ifadesine rağmen TÜBİTAK makaleyi bizim raporumuzdan 9 yıl sonra basmıştır.

·       TÜBİTAK 1995 yılında raporumuzu “Turhan Uslu ve Yılmaz Bal” olarak sunduğumuz halde bu rapora keyfi bir şekilde Sancar Ozaner’in adını da ekleyerek web sitelerinde vermektedir. Halbuki Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1995/516 sayılı kararı ile de sabittir ki rapor sadece Turhan Uslu ve Yılmaz Bal’a aittir. Avukatımız avukatlığı bıraktığı için uzun bir zaman sonra ancak yeni bulduğumuz bu mahkeme kararını yakında TÜBİTAK’a gönderip eklenen ismin çıkarılmasını isteyeceğiz.

Yumurtalık lagününde yapılan bu araştırmaları sıraladıktan sonra Kuş Araştırmaları Derneği’nin bu raporunu temin edemediğimiz için eleştirisini de yapamıyoruz. Bu alanda yapılan 3 araştırmaya rağmen Kuş Araştırmaları Derneği 4 yıl daha bu alanda çalıştığını belirtmekte. Bu kadar araştırmaya rağmen derneğin yasaya göre sadece bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılabilecek olan Tabiatı Koruma Alanı statüsünü neden istemediğini anlamak mümkün değildir. Dernek, yasaya göre koruma, dinlenme ve turizm alanları amaçlarıyla kullanılabilen Milli Park statüsüne geçilmesini tüm araştırmalara rağmen neden isteyebilmiştir? Milli parklar yasaya göre dinlenme ve turizm amaçlarıyla kullanılabiliyor. Uludağ (Bursa), Dilek yarımadası (Aydın), Olympos Beydağları (Antalya) vb. milli parklarda yapılan uygulamalardan derneğin haberinin olmaması da ilginçtir. Uludağ milli parkında yeni oteller ve kayak pistleri için doğal ortam bozulmakta, Dilek yarımadası içine karayolları gibi geniş asfaltın yapılması ve Olympos milli park sınırlarının daraltılması gibi uygulamaları bildiklerini zannediyorum.

Kuş Araştırmaları Derneği, Yumurtalık Lagünleri yönetim projesi yürütücüsü İlker Özbahar’ın bir internet paylaşım sitesinde yazdığı yazıları ve bu yazıya ilişkin görüşlerimi yazmak istiyorum.

·         Alanın ancak milli park olarak kurtarılabileceğini iddia ediyor. Yani Sayın Özbahar’a göre alan yasaya göre dinlenme ve turizm alanları tesisleri de kurularak korunabilir.

·         Yazıda alanın önemli olduğu vurgulanırken konuyu desteklemek açısından nesli tehlike altında olan 12 bitki türü, hayvan ve özellikle kuş türlerinden bahsediliyor. Biyolojik çeşitliliğin en önemli unsurları olan ekosistemler (büyük yaşam ortamları), bu ekosistemlere ait habitatlar (küçük yaşam ortamları) ve bitki topluluklarından (bitki birlikleri) ise hiç bahsedilmemekte.

·         Yazıda Tabiatı Koruma alanı statüsünün ülkemizdeki en yüksek koruma statüsü olduğunu vurgulanmasına rağmen, alan için milli park statüsü tavsiye ediliyor.

·         Lagünlerdeki su seviyesinin düşmesinin nedeni olarak rüzgâr etkisiyle lagünlere doğru kumul hareketi gösterilmekte. Halbuki lagünlerin su seviyesini olumsuz etkileyen en önemli faktörlerden biri drenaj kanallarıdır. Ayrıca Ceyhan nehri üzerine yapılan barajların etkisiyle deltaya toprak malzemesinin akışı büyük ölçüde yavaşlamış, sonuçta kıyı değişimleri olmuş ve ön kumullar tahrip olarak buradaki kumlar içerlere savrulmuştur.

·         Yazıda alanda yapılacak işlerin belirlendiği ve İl Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından erozyonun engellenmesi için kumullarda bitkilendirme çalışmasının da yapılacağı belirtilmekte. Aslında bu kurumun ağaçlandırma isteği 1991 yılında da olmuş ve Hazine bu isteği geri çevirmiştir. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Türkiye kıyı kumullarında ve Ceyhan deltasına en yakın olan Akyatan kumullarında yaptığı ağaçlandırmalar sonucu bu ekosistemlerin doğasının tamamen yok olduğu ortadayken  Sayın Özbahar bu bitkilendirme işini de bölgenin yararına yapılacak bir iş gibi sunması da çok dikkat çekicidir.

·         Yazıda bu alanda İl Tarım Müdürlüğünün de mera ıslah çalışması yapacağı sanki müjdelemektedir. Mera çalışması da bölgedeki doğal ortamı bozacak ve doğal bitki örtüsünü yok edecek bir girişimdir.

·         Yazıda DSİ’nin tatlı su kanallarını da temizleyeceği ama Tabiatı Koruma statüsünün bunu engellediği yazılmakta. Yani bu tatlı su kanalarının temizlenerek bölgede tarımın daha çok alana yayılması planlanıyor ama eski statü buna izin vermiyordu diye şikâyet edilmekte.

·         Yazıda alanın milli park olarak ilanından sonra bölge halkıyla yeni tarım alanları açılmayacağı konusunda sözleşme imzalanması müjdeli bir haber gibi yazılmakta. Yasalara göre Hazine arazilerinde tarla açmak suçtur ve suç olan bir fiil konusunda bölge halkı ile sözleşme yapmak da yasaya aykırıdır.

·         Yazıda İl Tarım Müdürlüğünün iyi tarım uygulamaları için proje başlatacağı belirtilmekte. Bu da “daha iyi koruma için alanı Milli Park yaptık” diyenlerin bir başka doğal ortamı bozacak girişimidir.

  • DSİ’nin kanalları temizleyip lagünlere tatlı su vermeye başladığı yazılmakta. Lagünlerde tuzlu su olur ve neden buralara tatlı su verildiği ve bunun doğa koruma ile ilgisinin ne olduğu ise bizlere bildirilmemektedir.

 

·         Yazıda alanda restorasyon projelerinin bile gerçekleştirilemediği yazılmakta. Ancak bunların hangi restorasyonlar olduğu belirtilmediği için eleştirisini yapamıyoruz.

·         Yazıda bölge halkının tarım, hayvancılık ve balıkçılık faaliyetlerinin yasaya uygun olmadığı ama bu insanların da düşünülmesi gerektiği şeklinde duygu sömürüsü de ihmal edilmemiş.

·         Özbahar, yaptıkları çalışmada alanın koruma statüsü için bütün kurumların temsilcilerinin, yerel halk temsilcilerinin, kooperatifler ve bilim adamlarının Tabiatı Koruma statüsünün uygun olmadığına karar verdiğini yazıyor. Özbahar’ın bu temsilcilerin ve özellikle bilim adamlarının kimler olduğunu yazmasını beklerdik. Bu bilim adamlarının kariyerleri karşısında belki de sesimizi keser otururduk.

 

Görüldüğü gibi Ceyhan deltası için Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, Tarım Bakanlığı’nın, DSİ’nin, bölge halkının birçok düşüncesi bulunmakta. Ancak Tabiatı Koruma Alanı statüsü işlerini bozduğu için önce bundan kurtulmak gerekiyordu ve statü kaldırıldı. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı ve Danıştay bölgedeki çevre kuruluşlarının açtığı dava sonucu Ceyhan deltasının Milli Parka dönüştürülmesi işlemini durdurdu. Koruma statüsü değişikliği kararı, sadece bir derneğe sorularak değil burada araştırma yapmış kişilere ve bölgedeki çevre kuruluşlarının da bulunacağı açık ortamlarda tartışılarak alınması gerekirken, gizli kapaklı Bakanlar kuruluna giden kararın yargıdan dönmesi olayı umarız kurumların görevlerini daha dikkatli yapmaları konusunda uyarıcı olur.