haberanaliz

Hatimoğulları: Şam merceğinden Türkiye'deki çözüm sürecine bakılamaz, barış bölgede Türkiye'nin stratejisi olmalıdır

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Hatimoğulları: Şam merceğinden Türkiye'deki çözüm sürecine bakılamaz, barış bölgede Türkiye'nin stratejisi olmalıdır
DEM PARTİ il Eşbaşkanları Genel Merkezde toplandı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkan Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi:

Verimli bir toplantı geçmesini diliyorum

Değerli basın emekçileri, değerli il eşbaşkanlarımız hepiniz toplantımıza hoşgeldiniz. Bugün il eşbaşkanlarımızla yapacağımız toplantıda; Türkiye, bölge ve dünyadaki siyasal gelişmeleri beraber değerlendireceğiz. Elbette ki Sayın Öcalan’ın gerçekleştirmiş olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının toplumsal yansımaları, yapılan çalışmalar ve daha fazla ne yapabilirizi bugün hep beraber arkadaşlarımızla değerlendireceğiz. İl eşbaşkanlarımız sahadan geliyor, çalışmalardan geliyor. Bugün kendilerinin bizlere verecekleri raporlar, yapacakları sunumlar çok değerli ve kıymetli olacak. Barışı toplumsallaştırmak bakımından yerelde yürütülen faaliyetlerin öneminin çok büyük olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu bakımdan verimli bir toplantı geçmesini diliyorum. 

6-7 Eylül pogromunda yaşananlarla yüzleşilmelidir 

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlarken İstanbul, İzmir ve Türkiye’nin birçok şehrinde müslüman olmayan kesimlere dönük çok büyük bir katliam ve şiddet gerçekleşmişti. 6-7 Eylül pogromunda halklara dönük saldırılar her daim tarihte karanlık sayfalarda yerini aldı. Bizler 6-7 Eylül pogromunda şiddete maruz kalan, yaşamını kaybeden insanları burada saygı ve hüzünle anıyoruz. Ümit ediyoruz ki bir daha benzer katliamlar, benzer şiddet olayları yaşanmasın. Bugün biz DEM Parti olarak halkların eşit kardeşliği şiarını benimsiyorsak bilelim ki tarihte yaşanmış ve tarihin kara sayfalarında yer almış olan bu karanlık olayların bir daha zuhur etmemesi için mücadele yürütüyoruz. Bir kez daha diyoruz ki 6-7 Eylül pogromunda yaşanmış olan bütün olaylarla yüzleşme, orada mağduriyet yaşamış, malına, mülküne el konulmuş olan bütün kesimlere ciddi anlamda bir hesap vermek ve bir özür dilemenin gerçekleşmesi gerekiyor. Sizlerin huzurunda o dönem yitirmiş olduğumuz bütün canları saygı ve minnetle anıyorum.

Refah Sınır Kapısı açılmalı ve Gazze'ye insani yardım acilen ulaştırılmalı

Bizler isteriz ki tarihin sayfalarında yaşanan bu karanlıklar tarihin sandukasına kilitlensin ve bir daha o kilitler açılmasın. Ama ne yazık ki tarihin bazı sayfaları tekerrür etmeye devam ediyor. Coğrafyamızda savaş, çatışmalar, şiddet hala olanca hızıyla devam ediyor. Bakın Gazze'de 2 yılı aşkın süredir devam eden işgalde resmi rakamları göre 60 bini aşkın insan katledildi. Bununla da yetinilmedi. Bölge kan gölüne çevrildi. Bununla da yetinilmedi. Filistin'i tamamen haritadan silmek için şimdi Gazze'de daha büyük ve ciddi bir operasyon başlamış durumda. Gazze insanlığın sıfır noktası ve bütün dünya izliyor ne yazık ki. Buradan biz çağrımızı bir kez daha yapıyoruz. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere Arap Birliği, Arap Ligi, İslam İşbirliği Teşkilatı ciddi bir biçimde bu konuyu ele almalı ve İsrail'i mutlaka ama mutlaka durdurmalı. Ve yardımlar insanların mezarlığına dönüşmemeli. Havadan atılan yardımlar zaten yerde dağılıyor. İnsanlar dağılmış makarnayı elleriyle topluyor ve ayrıca da bazı insanlar o uçaktan atılan yardım paketlerinin altında kalarak yaşamını kaybetti. Böyle bir yardım insanlığın utancıdır. Böyle bir yardım olmaz. Bir an önce Refah Sınır Kapısı açılmalı ve insani yardım koridoru güçlü bir biçimde sahiplenilmeli. Oraya insani yardım acilen ulaştırılmalıdır. 

Sayın Öcalan'ın çağrısı bölgede parlayan bir meşale olmuştur

Bu savaş ve çatışmalar bir tek burayla mı sınırlı? Hayır değil. Lübnan'a, Yemen'e, Irak'a, İran'a yayılan ve aslında Türkiye'nin de etkilenme olasılıklarının yüksek olduğu bir dönemden geçiyoruz. İşte tam da Türkiye'de iç barışın oluşması ve tahkim edilmesi dediğimiz olayın önemi bu uluslararası tablo içinde bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Sayın Abdullah Öcalan'ın yapmış olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, Ortadoğu'nun ve batıya kadar yansımış olan savaşların içinde, Rusya-Ukrayna savaşı karşısında, bütün bu tablo içinde adeta bölgede parlayan bir meşale olmuştur. İşte bizler barışa bu anlamıyla daha güçlü sahip çıkmak zorundayız. Bu çağrının tarihsel anlamını bölgedeki siyasal toplumsal gelişmelere, iktisadi gelişmelere, emperyalist güçlerin bölgeyi yeniden dizayn etme adımlarına baktığımızda ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. 

Türkiye Kürdü ile barışırken aynı zamanda Suriye Kürdüyle, Irak, İran Kürdüyle de barışmalı

Ateş ateşi büyütüyor değerli arkadaşlar. Bu ateşin Türkiye'ye sıçramaması için gerçek anlamda bir barışın ülkede tesis edilmesi, tahkim edilmesi ve kalıcı hale getirilmesi hayati bir öneme sahiptir. Özellikle Türkiye'de izlenen siyaset için şunu çok açık ifade etmek isteriz ki Türkiye'de iç barış deyip Rojava'yı, Kuzey ve Doğu Suriye'yi tehdit etmek, oraya dönük tehditler savurmak birbiriyle uyuşmayan yaklaşımlardır. Bugün biz Türkiye Kürdü ile barışırken aynı zamanda Suriye Kürdüyle, Irak, İran Kürdüyle de barışmalıyız. Biz burada barışı ve demokrasiyi tesis edeceksek aynı şeyi 914 km'lik sınıra sahip olduğumuz Suriye ile de yapmak zorundayız. Türkiye eğer gerçekten bir güvenlik koridoru oluşturmak istiyorsa güvenlik koridorunun barıştan geçtiğini hiçbir zaman unutmamak lazım. Güvenlik savaşla, silahla, mermiyle, tankla, topla sağlanmaz. Güvenlik her halkın hakkını ona vermekle sağlanır. Eşit yurttaşlığın tesis edilmesi ile sağlanır. Demokrasinin kabul edilmesi ve tesis edilmesi ile sağlanır. 

Şam merceğinden Türkiye'deki çözüm sürecine bakılamaz

Demokratik bir Suriye'yi oluşturmak demek, orada Kürdün de, Alevinin de, Dürzinin de hakkının verilmesi demek, aslında güvenli bir sınıra kavuşmamız demektir. Türkiye'nin durması gereken nokta tam da budur. O nedenle son zamanlarda hükümet temsilcileri tarafından Rojava'ya dönük tehditkar açıklamaları kabul etmediğimizin altını bir kez daha çizmek istiyoruz. Diyorlar ki 'orada Kürtler entegre olmuyorlar Şam yönetimine'. Bunlar doğru yaklaşımlar değil. Bakın orada evet bir anlaşma oldu. Doğrudur. Ama bu anlaşmanın akabinde binlerce Alevi katledildi. O anlaşmanın akabinde binlerce Dürzi katledildi, göç ettirildi, yerinden, yurdundan edildi. Alevi kadınlar tıpkı IŞİD'in Êzidî kadınları kaçırdığı gibi köle pazarında sattılar. Tecavüz ettiler, taciz ettiler, kadınları katlettiler. Bu tablo böyle ortada dururken insanlara teslimiyet çağrısının yapılmasını hiçbir toplum, hiçbir halk kabul etmez.  Orada yapılması gereken en önemli şey kesinlikle bütün farklı halkların ve inançların, kendilerini o yönetimde hissettikleri, Suriye'de eşit yurttaş hissettikleri, demokratik bir Suriye'nin inşasından geçer ve Türkiye'ye önerimiz de bu siyaseti geliştirmesidir. Bir yandan Türkiye'de biz Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmeye çalışırken, öte yandan başka bir ülkenin sınırlarına müdahillik babında yaklaşmak doğru değildir.  Bir kez daha diyoruz ki, Şam merceğinden Türkiye'deki çözüm sürecine bakılamaz. Türkiye, Türkiye'deki çözüme odaklanmalıdır. Suriye, Suriye'deki çözüme odaklanmalıdır. Buranın Kürdü Türkiye ile, Suriye’nin Kürdü Şam yönetimiyle görüşmelerini devam ettirmelidir. Türkiye'nin Suriye'ye yapacağı en büyük iyilik sadece orada barışı ve demokrasiyi desteklemek olur.

Türkiye'de, Suriye'de ve bölgede barış Türkiye'nin temel şartı ve temel stratejisi olmalıdır

Burada Sayın Abdullah Öcalan'ın Kürt meselesi ile ilgili çok önemli bir yaklaşımı vardı. Onu hatırlatmak isterim. “Kürt meselesi özel cerrahi müdahaleyi gerektirecek derecede kangren bir meseledir. Bu meseleye kılıçla müdahale edilemez. Kılıçla müdahale edilirse bu yara daha da derinleşir.” O yüzden burada usta cerrah eline ihtiyaç var. Usta siyasetçi ellere, barış diline, demokrasi diline ihtiyaç var. Buradan bu şekilde hareket edilirse bir çözüme sahip olunabileceğini düşünüyoruz. Türkiye'de, Suriye'de ve bölgede barış Türkiye'nin temel şartı ve temel stratejisi olmalıdır. 

Öcalan'ın ve PKK'nin attığı somut adımların karşısında iktidar ve devlet henüz somut adım atmadı 

Değerli arkadaşlar, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı yıllardır baskı altında yaşayan halklar için ve biraz önce ne yazık ki istemesek de çizdiğimiz bu kara tablodan kurtuluşumuz için çok önemli bir formül, çok önemli bir strateji. Sayın Öcalan bu çağrıyı yaptığı zaman sadece Kürdün kurtuluşunu hedeflemedi. Bölgede yaşayan bütün farklı halklardan ve inançlardan insanların, Arapların, Türklerin, Êzidîlerin, Ermenilerin, Farsların, Hristiyanların, Alevilerin, Sünnilerin ve daha sayamadığımız birçok inançtan kesimin kurtuluş paradigmasıdır. Bunu asla unutmamalıyız. Bakın çok önemli adımlar atıldı. Sayın Öcalan'ın yaptığı çağrıdan sonra PKK kongresini topladı ve bir karar açıkladı. Bununla beraber Süleymaniye'de silah yakma eylemi gerçekleşti. Yakılan silahlardan yükselen ateş barışın ve demokratik çözümün meşalesi olmalıdır. Ve değerli arkadaşlar hepinizin takip ettiği üzere bu konuda ne yazık ki henüz somut adımlar atılamamıştır. BugünÖcalan'ın ve PKK'nin attığı somut adımların karşısında ne yazık ki iktidar ve devletin henüz somut adım attığını söyleyemeyiz. Atılmış en önemli somut adım komisyondur. Ama bu komisyon hala kendi ana çalışma konularına yeterince odaklanabilmiş değildir. 

Komisyonun çalışması gereken en acil konulardan biri umut hakkıdır

Bakın oluşan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun oluşum sürecini, oluşmasını çok değerli ve kıymetli buluyoruz. Ve komisyona çeşitli önerilerimiz var. Gerçekten bölgenin içinden geçtiği bu yangın çemberinde bizlerin oyalanma lüksü yoktur. Komisyon tamamen kendi konularına odaklanmalıdır. Odak kayması yaşamamalıdır. Bu komisyonun görevi Kürt sorununun demokratik çözümünü güçlendirmektir. Bunun toplumsal anlamda kabulünü ve rızalığını arttırmaktır. Aynı zamanda bunları yaparken bu komisyonun yapması gereken somut işlerden biri de süreçle ilgili bir özel yasanın acilen çıkarılması, demokratik entegrasyon yasalarının, özgürlük yasalarının acilen çıkarılması için bunları parlamentonun gündemine taşımalıdır. Hepiniz biliyorsunuz 1 Ekim'de meclis açılacak, yeni yasama dönemi başlayacak. Ama bu komisyon yeni yasama döneminde bahsi geçen konularla ilgili henüz bir taslak çalışması hazırlığına girmiş değildir. Bu da ne kadar oyalanıldığının göstergesidir. Ve aynı zamanda bu komisyonun çalışması gereken en acil, en elzem, en önemli konulardan biri umut hakkıdır. Umut hakkı ile Sayın Öcalan'ın özgür yaşam ve özgür çalışma koşullarının acilen oluşmasına ihtiyaç vardır. Çünkü Sayın Öcalan bu sürecin başarıya ulaşabilmesi için daha aktif bir biçimde rol ve misyon üstlenmek istiyor. Dolayısıyla umut hakkından faydalanarak özgür yaşayabileceği ve özgür çalışabileceği koşullar acilen oluşturulmalıdır. Ve yine bunun yanı sıra, bu sürecin baş aktörü olan Sayın Öcalan'la bu komisyonun tez elden, zaman kaybetmeden gidip İmralı'da bu görüşmeyi gerçekleştirmesi çok önemlidir. Hatta hayati bir öneme sahiptir. 

Türkiye'de barış ve çözüm istiyorsak baş aktör olan Sayın Öcalan'la görüşülmesi çok önemlidir 

Ve bu konuda sizler de takip ettiniz DEVA Partisi Genel Başkanı Sayın Ali Babacan çok olumlu görüşler bildirdi. Adaya gidilmesi ve Sayın Öcalan'la bu komisyonun görüşmesi gerektiğini söyledi. Aynı şekilde geçtiğimiz birkaç gün içinde de MHP'den Sayın Fethi Yıldız bu konuda çok önemli bir mesaj verdi. Çünkü herkes biliyor ki gerçekten Türkiye'de barış ve çözüm istiyorsak baş aktör olan Sayın Öcalan'la görüşülmesi çok önemli ve çok kıymetli. O nedenle bizler komisyona bir kez daha diyoruz ki, "Lütfen cesur olun. Lütfen ezberlerinizi bozun. Lütfen ön yargılarınızdan kurtulun. Ön açıcı olun. Bu konuda acil ve somut adımların en kısa zaman diliminde hayata geçmesini bekliyoruz. Ve şuna inanıyoruz, Sayın Öcalan'la görüşecek komisyonun barışa olan inancının daha da derinleşeceğini yürekten inanıyoruz. Çünkü kendisinin Barış ve Demokratik Toplum konusundaki paradigması, derinliği, çalışmaları ve Türkiye'nin şu anki mevcut koşulları içinde yapacağı somut önermelerin ne kadar büyük fayda sağlayacağını komisyon gittiğinde kendisi görecektir.

Halklarımız barış sürecini canıgönülden destekliyor ama güvenmek istiyor

Başta da söyledik değerli arkadaşlar, değerli halkımız, gerçekten çeşitli somut adımlar bir taraf tarafından atılmıştır. Şu anda en büyük beklenti devletin ve iktidarın oyalanma politikası gütmeden somut adımlar atması ve bütün yaptığımız halk toplantılarında toplumun en büyük beklentisinin bu olduğunu gördük. Biraz sonra siz değerli eşbaşkanlarımızın yerellerden yapacağı aktarımlarda da biz bir kez daha göreceğiz ki yereldeki bütün değerli halklarımız barış sürecini canıgönülden destekliyor ama güvenmek istiyor. Güvenmek için de iktidarın ve devletin somut adım atmasını bekliyor. Hala kayyım atamalarının devam etmiş olduğu, hala kayyum yasasının yürürlükte olduğu, belediye eşbaşkanlarımızın görevinden el çektirilmiş olduğu bir dönemde, düşünün ki hasta mahpusların hala hapishanede olduğu, hala infaz yakmalarının devam ettiği bir atmosferde elbette ki insanlar bu sürece olan güvenlerinde bir zedelenme yaşıyor. 

İktidar gerçekten barış sürecinde samimiyse muhalefetin üzerindeki baskılara son vermelidir

Yine toplumun yarısından fazlasının güveni şundan dolayı da yeterince oluşmuyor. Barış sürecini reddeden hiç kimse yoktur. 86 milyon yurttaşımız çoluk çocuk dahil herkes barış diyecektir. Bundan hiçbirimizin şüphesi yok. Ama bir yandan 'biz barışı tesis edip en geniş toplumsal mutabakat için uğraşıyoruz' diyen iktidar öte yandan muhalefet partisine ve muhalefetin geneline dönük baskılarından asla vazgeçmiyor. Bakın CHP'ye yönelik yapılan operasyonlara, bunları kabul etmek mümkün değildir. Defalarca söyledik, burada altını bir kez daha çiziyoruz. Muhalefete dönük gerçekleşen bu operasyonlar bu süreci ciddi bir biçimde sabote etmektedir. Barış talep ettiği halde bu sürecin gerçekleşeceğine dair inancın zedelenmesine sebep olmaktadır. Azımsanmayacak bir kitle tarafından bu şekilde dönütler almaktayız. Dolayısıyla İktidar gerçekten barış sürecinde samimiyse, bu sürecin tesis edilmesinde samimiyse muhalefetin üzerindeki baskılara son vermelidir. Bakın iç barış bir kesimle barışarak olmaz. İç barışı tahkim etmek demek bütün farklılıkları, muhalefet dahil olmak üzere her kesimi ikna edebilmekten geçer bunun yolu. Bugün CHP'ye dönük çoklu operasyonların gerçekleştiğini biliyoruz. Gözaltı, tutuklamaların yanı sıra aynı zamanda İstanbul il örgütüne dönük gerçekleştirdikleri kongre iptali ve önümüz günlerde 15 Eylül'de merkez kongreye dönük gerçekleşme ihtimali olan mutlak butlan atama ya da kayyım atama bütün bunlar antidemokratiktir. Bunları kabul etmek mümkün değildir. Toplumda gerçekten barışa olan inancı daha da yüksek bir seviyeye çekmenin yolu bu baskıların bir an önce son bulması, bu baskılara son verilmesidir. 

Barışı toplumsallaştırmak, demokrasi mücadelesini büyütmek her zamankinden çok daha önemlidir 

Değerli arkadaşlar, değerli yoldaşlar, bizler bu süreçte baskılardan çok muzdarip olmuş bir partiyiz. Bugüne kadar görmediğimiz baskı yoktur. Görmediğimiz işkence yoktur. Yaşamadığımız tutukluluk hali, yaşanmamış yargısız infaz kalmamıştır. Ama bizler dimdik ayakta kaldık ve örgütlü gücümüzle bugüne kadar geldik. Ve bugün özellikle bu mücadeleyi yürüten siz değerli yoldaşlarımızla beraber önümüz dönemi yani barışı ve demokratik toplumu örgütlemek konusunda hepimize her zamankinden çok daha büyük görev ve sorumluluklar düştüğünü hepimiz çok iyi biliyoruz. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı yeni bir mücadele döneminin çağrısıdır. Demokratik siyaseti yeniden düzenlemek, yeniden planlamak bakımından bu çağrı çok kıymetli ve çok önemlidir. Barışı toplumsallaştırmak, demokrasi mücadelesini büyütmek bu dönemde her zamankinden çok ama çok daha önemli. Çünkü Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Çünkü bizim, hepimizin, 86 milyon yurttaş olarak buna ihtiyacımız var. Bakın Türkiye 100 yıllık tarihi boyunca yaşadığı en büyük ekonomik krizlerden birini yaşıyor şu an. İnsanlar geçinemiyor. Ev kirası ödeyemiyor. 50 milyona yakın insan açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. O nedenle bu barış sürecini ve demokratikleşme sürecini her kesimin sahiplenmesi ve bizlerin çoklu mücadeleyi yürütmesinin önemi burada yatmaktadır. Bakın bizler DEM Parti olarak bu süreci örgütlerken işçinin, emekçinin, yoksulun, küçük esnafın, çiftçinin, emeklinin, KHK'lının yanındayız. Bunu sadece mesajlarla değil, örgütlü duruşumuzla da her yerde gösterdik. Daha çok göstermeliyiz. 

Çoklu mücadele alanlarımızdan biri de ekolojidir 

Yine aynı şekilde Türkiye'de yaşanan en temel meselelerden biri ne yazık ki bu iktidarın havayı, suyu, toprağı, ağacı kapitalizme, sermayeye peşkeş çekmesidir. Bakın her yer yangın yerine döndü değil mi bu sene? Bir yangın sönüyor ya da sönmeden öteki başlıyor.  Her yerde özellikle Kazdağları, İkizköy, Akbelen, Cudi, Silopi, Gabar her yerde çok ciddi ekolojik yıkımla karşı karşıyayız. Yarın soluyacağımız havayı dahi bulamayacak, gölgesinden faydalanacağımız ağacı bile göremeyecek duruma gelebiliriz. Bu nedenle DEM Parti olarak çoklu mücadele alanlarımızdan birinin ekolojik mücadele olduğunu bir kez daha hatırlatıyor ve bu konuda daha fazla örgütlenmek, daha fazla söz söylemek, daha fazla eylem yapmak ve bunları durdurmak gibi bir görev ve sorumluluğumuz var.

DEM Parti gençliği uyuşturucu ve çeteleşmeye karşı mücadele edecektir 

Ve sevgili gençlere seslenmek istiyorum. Sevgili gençler, sizleri bu iktidar özel harp politikalarıyla siyasetten, bilimden, sanattan, eğitimden uzaklaştırmak için çete faaliyetlerine dahil ettiler. Sizleri uyuşturucuya alıştırdılar. Birçok gencimiz ne yazık ki bu çeteleşmenin girdabının içine saplanmış durumda. Ve bakın Sayın Öcalan'ın da ifade ettiği gibi sosyalizmde ısrar insanda ısrar demektir. Ve biz DEM Parti gençliği başta olmak üzere bu ülkenin onurlu gençleri, bu ülkenin gerçekten aydını, devrimcisi, sosyalisti, demokratı, bütün gençleri olarak özellikle bu çeteleşme ve uyuşturucu faaliyetlerine karşı, kullanımına karşı çok güçlü bir örgütlenme yapmamız gereken bir dönem. Ve bu konuda da DEM Parti gençliği başta olmak üzere gençliği daha büyük görevlere çağırıyoruz. 

Barış sürecinin en büyük sahiplenicisi ve öncüsü kadınlardır

Ve yine bu yaşadığımız çoklu mücadele alanlarımızda bizlerin hiçbir zaman alanı terk etmediği, mücadeleden asla vazgeçmediği bir kesim var ki o da çok önemli, biz kadınlar. Biz kadınlar mücadelenin en yavaş olduğu dönemde de alanda, meydanda olduk. Mücadelenin her zaman en ön saflarında olduk. Hak mücadelelerinin, demokrasi mücadelesinin, özgürlüklerimizin peşinde olduk. Daha çok genişlemeye, daha çok yayılmaya, daha çok derinleşmeye ihtiyacımız olan bir dönemden geçiyoruz. Bu nedenle Türkiye Kadın Hareketi ve Kürt Kadın Hareketi daha güçlü bir biçimde el ele vererek bizler bütün bu yaşanan çoklu krizlere karşı çoklu mücadeleyi kadın cephesinden en güçlü şekilde karşılamak, ona karşı mücadele vermek ve örgütlenmek durumundayız. Aynı zamanda değerli arkadaşlar, barış sürecinin en büyük sahiplenicisi ve öncüsü kadınlardı. 1 Ekim'den bu yana kadınlar 7/24 alanlarda, meydanlarda oldu ve biz kadınlar Jin, Jiyan, Azadî felsefesiyle örgütlü mücadelemizi devam ettireceğiz.

Demokratik toplumun ve barışın zemini güçlü bir örgütlülükten geçer

Değerli arkadaşlar, demokratik toplum, barış ve demokratik entegrasyon yeni dönemin anahtar kavramlarıdır. Unutmayalım demokratik toplumun ve barışın zemini güçlü bir örgütlülükten geçer. Çoklu örgütlenme bizim temel ihtiyacımızdır. İl örgütlerimiz, genç, kadın, yetişkin yani hepimiz bütün bahsini ettiğimiz bu alanlarda örgütlenmeliyiz, bunun dışında bir seçeneğimiz yok. Sadece mesaj vererek, dayanışarak artık olmaz. Yeni dönemin paradigması bizim yerelimizde başta kent sorunlarımız olmak üzere gerçekten barışı ve demokratik toplumu bu ülkede ve bu bölgede tesis edebilmek için bu çoklu alan örgütlenmelerine güçlü bir biçimde girmek, odaklanmak, çözüm üretmek zorundayız değerli arkadaşlar. Her mahallede, her iş yerinde, her fabrikada, her okulda, tarlada varlığımızı hissettirmeliyiz. DEM Parti her yerde olabilmelidir. Böylece biz barışı ve demokratik toplumu bir teorik tez olmaktan çıkarıp hayatlarımızda pratikleştirmeyi bu şekilde başarabiliriz. Ben bu sorumluluğumuzu hepimizin en iyi şekilde yerine getireceğine olan inancımla sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Mutlaka başaracağız, mutlaka başaracağız.


İngiltere Başbakan Yardımcısı eksik ev vergisi nedeniyle istifa ettiÖnceki Haber

İngiltere Başbakan Yardımcısı eksik ev v...

Yemen'deki Husiler, Tel Aviv'e iki balistik füze attıSonraki Haber

Yemen'deki Husiler, Tel Aviv'e iki balis...

Başka haber bulunmuyor!