Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

Mail: perihancakiroglu@gmail.com

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ARTIK BÜYÜK DAVALARIN KONUSU

Geçenlerde Avusturalya’da 8 lise öğrencisinin açtığı bir iklim davasında mahkeme, bu öğrencileri haklı buldu.

Avustralya Çevre Bakanlığı yeni bir kömür projesini onaylamıştı.

Gelgelelim, 8 lise öğrencisi onaylanan bu projenin çocuklara zarar verdiğini ispatladı.

Öğrenciler haklı bulundu ve mahkeme masraflarını da ödemesi için ilgili bakanı yükümlü tuttu. Çevre Bakanı, kazanacağını umduğu davadan kaybeden taraf olarak çıktı.  

Mesela bizde de termik santraller için öğrenciler böyle davalar açarsa şaşırmayalım. Çok uzun yıllardır Yatağan Termik Santrali ile çevreciler mücadele ediyorlar. Hala bu santralin çevreyi ve insanları olumsuz etkilediği biliniyor.

İnsanlar uyandı, artık her yatırımı inceliyor, doğaya, kendilerine zarar verip vermediğini araştırıyor, hükümetlere de şirketlere de DAVA açıyorlar.

Gelecek tarihlerde Türkiye’de de böyle DAVALAR fazlasıyla açılabilir, herkesin aklınızda bulunsun.

Hatta ve hatta Anayasa Mahkemesi de böyle davaların sonuçları için yapılacak başvurulara hazırlıklı olmalı diye düşünüyorum.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ DAVALARI ARTIRDI

Oxford Üniversitesi Sürdürülebilir Hukuk Programı ve Çevresel Değişim Enstitüsü’nce yapılan araştırmalardan gelen bilgiler, bu tür davalarda neler olup bittiğini aktarıyor.

Mesela, Nature Climate Change isimli bilimsel dergide yeni yayımlanan “İklim Davalarındaki Delil Boşluğunu Doldurmak” isimli makalede petrol, kömür ve doğal gaz devlerinin sebep olduğu emisyonlar sonucu oluşan iklim değişikliğinin zararlı etkilerinden yasal açıdan SORUMLU tutulabileceğine işaret ediyor.

Araştırmacılar, iklim değişikliğinin yasal mücadelelerdeki rolünün arttığına dikkat çekiyor.

Geçen ay Hollanda mahkemesinin petrol devi Shell’e emisyon azaltımı zorunluluğu getirdiği dava ile Almanya Anayasa Mahkemesi’nin ülkenin İklim Kanunu’nu YETERSİZ olarak nitelendirdiği davanın aralarında bulunduğu iklimle yasal mücadelelerin sayısı dünya çapında 1500’ü geçmiş durumda..

Son araştırmalar, insan kaynaklı iklim değişikliği sonucunda deniz seviyesindeki yükselmenin 2012 ylında ABD’nin doğu kıyısını vuran Sandy Kasırgası’nın maruz bıraklığı zararı 8.1 milyar dolar artırdığını ortaya koyuyor.

Başka bir çalışma, Teksas’ı vuran Harvey Kasırgası’nın neden olduğu hasarın 67 milyar dolarından iklim değişikliğinin sorumlu olduğunu belirtiyor.

Bu bilimsel emisyon verileri iklim değişikliğiyle birleştiren davacılar, artık fosil yakıt şirketlerinin iklim değişikliğinin sebep olduğu kayıplardaki sorumluluklarını nicel olarak hesaplayabilme potansiyeline sahip.

Örneğin 2017’de gerçekleştirilen bir araştırma, ExxonMobil, Chevron,Shell ve Saudi Aramco’nin da aralarında olduğu şirketlerin faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonların, ısı artışı ve deniz seviyesindeki yükselmedeki oranını hesaplıyor.

BİLİM ETKİN KULLANILMIYOR

Oxford Üniversitesi Sürdürülebilir Hukuk Programı ve Çevresel Değişim Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma gösteriyor ki, iklim davalarının başarıya ulaşmasının önündeki mevcut engellerin güncel bilimsel kanıtların kullanılmasıyla aşılabilecek.

Nature Climate Change’de yayımlanan sözünü ettiğim makale, dava süreçlerinde iklim biliminin elde ettiği kanıtların kullanımı ve yorumlanmasına ilişkin küresel ölçekteki ilk çalışma niteliğini taşıyor.

14 ülkede açılan 73 davayı değerlendiren makale, davacılar tarafından sunulan kanıtların ilklim bilimindeki güncel bilimsel bulguların gerisinde kaldığını ortaya koyuyor.

Bu durum,  davacıların maruz kaldığı etkilere “SERA GAZI” emisyonlarının neden olduğu iddialarına engel oluşturuyor.

Ne var ki, davaların çoğu, önemli bir kanıt olan, davacıları olumsuz etkileyen iklimle ilişkili olaylardan bu anlamda, ne ölçüde sorumlu olduğunu ortaya koymuyor.

Az sayıdaki davada, davacıların gördüğü zararlar, davalıların emisyonlarıyla ilişkilendiren nicel kanıtlarla destekleniyor. Vakaların yüzde 73'ü hakemli bilimsel makalelerde yayınlanmış kanıtlara atıfta bulunmuyor.

Davaların 26'sında ise aşırı hava olaylarının iklim değişikliği nedeniyle meydana geldiği iddia edilirken herhangi bir bilimsel kanıt sunulmuyor.

Araştırmanın bulguları, tam da bu nitelikte delil oluşturabilecek, dolayısıyla olaylar arasındaki nedenselliğin kanıtlanmasına yardımcı olabilecek güncel ve bilimsel dergilerde yayınlanmış kanıtların hayati önemini ortaya koyuyor. Bu da, mahkeme öncesinde avukatların başarılı olacak bir dava açma şansını etkiliyor.

1500’ÜN ÜZERİNDE DAVA VAR

Açılan davaların dünya genelinde 1500’ü çoktan geçtiği görülüyor. Bunlar iklimle ilgili. 

ABD Temyiz Mahkemesi'nde reddedilen Kivalina Köyü davası gibi yüksek profilli davalar, yasal süreçlerin başarıya ulaşmasında nedensellik kanıtının önemini ortaya koyuyor.

Nedenselliğin kurulduğu bilimsel kanıtlar, son zamanlarda insan kaynaklı iklim değişikliğinin Harvey Kasırgasıgibi aşırı hava olayları üzerindeki etkisini kanıtlamak üzere kullanıldı.

Nedensellik unsurunu yansıtan bilimsel çalışmalar, daha etkili kanıtlar sunmanın yanı sıra, belirsizliği diğer iklim olaylarına kıyasla daha düşük olan olayların (kuraklık gibi) belirsizlikleri yüksek olan olaylara (büyük ölçekte gerçekleşen aşırı yağışlar gibi) kıyasla, iklim davalarında verilecek kararı etkileyen unsur olma özelliği taşıyor.

Yazarlar, iklim davalarını yargıya taşımadan önce, güncel bilimsel verilerin kullanılmasına yönelik farkındalığın artması çağrısında bulunuyor.

Makalenin yazarları, “Dava süreçlerinde iklim biliminin sunduğu kanıtların etkin şekilde kullanılması, nedenselliğin önündeki mevcut engellerin üstesinden gelebilirBu sayede iklim biliminin sunduğu kanıtlar, davalarda nedensellik göstermek amacıyla kullanılabilir, emsal oluşturabilir ve iklim değişikliğinin etkileri konusundaki davaların başarıya ulaşmasını mümkün kılabilir” diyorlar.

Çalışmanın Başyazarı Rupert Stuart - Smith, “Son haftalarda Hollanda, Almanya ve diğer ülkelerde yürütülen başarılı davalar, mahkemelerin ülkelerden ve şirketlerden iklim hedeflerini ciddi şekilde güçlendirmesi talebiyle sonuçlandı. İklim konusundaki yasal mücadelenin gücü giderek daha görünür hale geliyor.

“Ancak, iklimle ilgili birçok dava başarısız sonuçlandı. İklim değişikliği nedeniyle uğranılan kayıpların tazmini talebiyle açılan davaların başarı şansının en yüksek olması, avukatların bilimsel kanıtları daha etkin kullanmalarını gerektiriyor. İklim bilimi, geçmiş davalarda mahkemeler tarafından sorulan soruları yanıtlamada ve bu davaların başarısının önündeki engellerin üstesinden gelmesinde önemli rol oynuyor” şeklinde konuşuyor.

BİZLER HALA UYUYORUZ

 

 İklim değişikliğinin dünyadaki paradigmaları nasıl da değiştirdiğini anlatan örnekler gösteriyor ki, bu küresel mesele, hala bizleri uykumuzdan uyandırmadı.

Gidişat gösteriyor ki, çok da geç kalmamız Türkiye’nin kalkınmasını çok etkileyebilir. Zararın neresinden dönersek o kadar kar ederiz.

Mesela, “Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakatı” nın ne olduğunu sorsam kaçımız bunu biliriz.

 Oysa Türkiye ile çok ilgili bu anlaşma. Ve Avrupa’nın iklim krizi, sera gazı emsyonları gibi konularda gelecek yıllarda neler yapılacağını önemle ele alıyor. Biz ihracatımızın yüzde 50’ye yakınını AB ülkelerine gerçekleştiriyoruz. Bu nedenle canla başla mutabakatı öğrenmeliyiz.

Bize ne diyemeyiz. Ne yazılı ne de görüntülü medya bu konuyu hemen hemen hiç gündeme getirmiyor.

Avrupa İş Dünyası örgütü Business Europe’un üyesi olduğu için TÜSİAD, bu konuda sık sık konferans ve seminerler düzenliyor. Ancak, yine de ilginin fazla olduğunu söylemek mümkün değil.