İsrail’in Pervasızlığı Nasıl Ortaya Çıktı?
ABD’de İkiz Kuleler olayı sonrası, Ortadoğu’da büyük bir operasyon başlatıldı.
Hedef, İkiz Kulelerdeki olayları gerçekleştiren Ortadoğu’daki geçmişte İsrail’e karşı en büyük direnişi ve tepkiyi gösteren Saddam, Kaddafi ve Suriye idi. Bu ülkelerde demokrasi ve insan hakları olmadığı ve kitle imha silahları bulunduğu iddiasıyla bir operasyon plânlandı.
Bunun adına Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı verildi. Bu üç ülkeye İran ve Türkiye de dahil edildi. Muhtemeldir ki Türkiye’yi yönetenler bu projenin parçası olmayı kabul ettikleri için Türkiye başlangıçta bu projenin dışında tutuldu.
Nitekim Türkiye Cumhurbaşkanı açıkça İspanya ile Türkiye’nin BOP’un eş başkanı olduğunu açıklamıştı.
Bu projenin uygulanmasıyla ABD hem İsrail’in güvenliğini sağlayacak, hem de karşısına devasa bir ekonomik güç olarak çıkmakta olan Çin’e enerji sağlayan Irak ve Libya petrollerini kontrol ederek Çin’in ekonomisini baltalayacaktı.
Türkiye bu proje ile Yeni Osmanlıcılık altında önemli kazanımlar elde edecekti.
Öyle ki 15 gün içinde Emeviye Camii’nde Cuma namazı kılmaktan söz edilmişti.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. TBMM, Türkiye’den ABD askerî güçlerinin Kuzeyden Irak’a girmesine ve Türkiye’de konuşlanmasına onay vermedi.
ABD Türkiye’ye ambargo uyguladı, Türk askerlerinin başına çuval geçirmek suretiyle Türkiye’yi cezalandırdı.
Bu tarihten sonra ABD Türkiye’ye tanıdığı ayrıcalığı kaldırıp BOP’un hedefi içine koydu.
Irak, içten çökertilip kısa sürede ABD ve müttefiklerinin kontrolüne girdi.
Binlerce insan acımasızca katledildi.
Libya’da da Kaddafi’nin ortadan kaldırılmasıyla hem Irak’ta hem de Libya’da iç karışıklık çıkarılmak suretiyle her iki ülke, İsrail’le mücadele edemeyecek duruma getirildi. Irak’ın kuzeyinde bir Kürt bölgesi oluşturuldu.
Bundan sonra sıra Suriye’ye gelmişti.
Bunun için sadece Müslümanlara karşı İŞİD adıyla bir örgüt organize edildi.
Bu örgüt ABD yerine müslümanları acımasızca katletti, boğazlar kesildi ve bu şiddet sonucu kısa zamanda Suriye’nin kuzeyinde ve iç kesimlerinde geniş toprakları kontrolleri altına aldı.
Suriye’deki iç karışıklıktan kaçan ve sayıları milyonları bulan bir göç dalgası Türkiye’ye girdi.
Aslında bu göç hareketi BOP’un hedefine Türkiye’nin de girdiğinin en önemli göstergesiydi.
Ancak Türkiye’yi yönetenler bunu anlamadıkları gibi Türkiye’nin bu sığınmacılara “müslüman kardeşlerimizi zalim Esed’e bırakamayız” tarzında “Ensar-Muhacir” edebiyatı yaparak topluma meşru gösterme yolunu seçtiler.
Aslında gelenlerin önemli bir kısmı, Suriye’nin Kamışlı, Rakka ve Deyrizor bölgelerinde demografik yapıyı değiştirme, yani Arap nüfusundan arındırma ve bir PYD terör devleti oluşturma politikasının parçasıydı.
ABD, İŞİD terörüyle bu bölgeleri kolayca PYD’ye teslim etti. Ayrıca İŞİD’le mücadele adı altında bu örgüte büyük miktarlarda silah ve maddi yardımda bulundu.
Kurmaya çalıştığı bu terör örgütünün Akdeniz’e çıkması için Suriye’nin kuzeyinden bir koridor oluşturmak asıl hedefler arasındaydı.
Ancak Türkiye sonunda bunun farkına vararak, Fırat Kalkanı, Barış Pınarı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla bu koridorun açılmasını önledi.
Aslında ABD’nin hedefi Suriye’nin Kuzeyinden bir koridorla PYD’yi Akdeniz’e kadar uzanan topraklarda hakim kılmak, sonraki aşamada ise Irak’ın Kuzeyindeki Kürt bölgesiyle birleştirerek bir Kürdistan devleti oluşturmaktı.
Zira Osmanlı döneminde Barzan bölgesi olarak adlandırılan yerler için Yahudiyan kelimesi kullanılmıştır.
Böylece ABD üslerinin de olduğu İsrail’e destek olacak güvenilir bir müttefik sağlanacak, Ortadoğu ABD kontrolüne alınacak, hem İran kontrol altında tutulacak, hem de Türkiye’ye üs konusunda ihtiyaç olmayacaktı.
Bu harekâtlara karşılık ABD sözde müttefikimiz olmasına rağmen Türkiye’ye silah ambargosu uyguladığı gibi, Yunanistan’a üsler kurmak suretiyle Batıdan ve Güney’den Türkiye’yi kıskaç altına almıştır.
Sonuç olarak Suriye, Irak ve Libya’nın parçalanması ve kendi iç çatışmaları sebebiyle bugün İsrail pervasızca Filistin’de insanlara adeta bir soykırım uygulamaktadır.
Dikkat edilecek olursa, demokrasi ve insan haklarının olmadığı iddiasına karşılık diğer Arap ülkelerinde ABD Irak, Suriye ve Libya’da uyguladığı politikaları uygulamamıştır.
Ne İslâm Birliği, ne de Arap Birliği toplanıp Filistin katliamıyla ilgili ciddi bir tepki ortaya koyamamıştır.
Göstermelik bazı tepkiler ise toplumun gazını almaktan başka bir şey değildir.
Bu durumda ne yapılmalıdır? :
Öncelikle ABD tarafından başımıza sarılan sığınmacı, göçmen veya adı ne olursa olsun geçici koruma adı altındaki bütün yabancılar Esat’la görüşme de dahil bir şekilde ülkeden çıkarılmalıdır.
Buna karşılık Suriye’nin imarına destek verilmesi ve hatta PYD’ye karşı birlikte mücadele dahil bir iş birliği anlaşması yapılmalıdır.
AB ile yapılan “Geri Kabul Anlaşması” derhal sonlandırılmalıdır.
Göçmen veya sığınmacı türü kişilere kesinlikle vatandaşlık ve emlâk satışı yapılmamalıdır.
Kayıtlı veya kayıtsız çalışan göçmenler vergiye tabi tutulmalı, iş yeri açan sığınmacı-göçmenlere için ise yine ABD’de olduğu gibi farklı bir vergi uygulaması yapılmalıdır.
Buna bağlı olarak bu tür göçmenlerin sağlık giderlerinin kendilerince karşılanması sağlanmalıdır.
Kanunlara uymayan, halka ve ülkeye hakaret eden, en küçük asayişsizlikte bulunanlar Batı devletlerinde olduğu gibi sınır dışı edilmelidir.