Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

Mail: perihancakiroglu@gmail.com

Gerçekler hayalleri bozdu

Gerçekler hayalleri bozdu. Acı reçete ile kendimize IMF gibi davranacağız

Herkes aynı soruyu soruyor: “Damat Berat Albayrak, İnstagram’dan istifasını verdi Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı bırakıp gitti, o gider gitmez dolar niye düştükçe düştü?”

Çünkü, artık işin vahametini anlayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ekonomiyle ilgili eski partili arkadaşlarından aldığı brifingle duruma el koymak zorunda kaldı ve piyasaları rahatlatacak demeçler vererek durumu sakinleştirmeye çalıştı, dolar da düşmeye başladı.

Krizin nedenlerini anlatalım; Döviz rezervlerimiz 6.5 ayda 100 milyar doların üzerinde azaldı. Altın rezervlerimiz dolar rakamlarıyla 40 milyar dolara düştü.

Ve her şey çok kötü gitmeye başladı. Yanlış uygulamalar kötü sonuçları beraberinde getirdi. Türk lirasının eridikçe erimesi yüzünden ülke ve her kesim neredeyse varlığını kaybetti.

Bu kayıpların 100 - 140 milyar dolar arasında olduğu hesaplanıyor.

UCUZ ATLATTIK MI?

Aslında büyük bir krizi  yine de ucuz atlattık görüşünde olanlar var. Ancak hesaplara bakıldığında pek böyle olmadığı görülebiliyor.

Şimdilik “atlattık” diyelim.  

Yine de bütün sorumluların hesap vermesi gerekiyor ki, devlet kurumsallığı yerleşebilsin.

Bu süreç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin başlangıcından itibaren 2 - 2.5 yıllık bir zaman diliminde ortaya çıktı. Hazine ve Maliye eski Bakanı Berat Albayrak’ın başına patladı.

Genç ve parasal konularda deneyimsiz olan Albayrak, keşke iyi performans gösterdiği Enerji Bakanlığı’nda kalsaydı diye düşünmeden edemiyorum.

Krizin erken önlenemesinin en önemli  sebebi de belli...

Kuvvetler ayrılığı olmadığı ve denetim mekanizması görevini yapacak TBMM’nin devreye girememesi de önemli. Çünkü Meclis’te tartışılamadı. Burada muhalefet partileri ısrarcı olmalıydı.

Aslında yaşlı ve genç ekonomi uzmanları, Albayrak’ı dolar kuruna dikkat etmesi gerektiği konusunda sık sık uyardı.

Fakat o, pek bunlara aldırmadı. “Dolara boşverin” anlamında sözler söyledi.  Oysa, “Faiz – kur – enflasyon – borç” sarmalının, her zaman olduğu gibi, bu krizde de başımıza bela olacağı belliydi..  

KENDİMİZE IMF GİBİ DAVRANMAK

Şimdi gözler 19 Kasım’da yapılacak Merkez Bankası toplantısına çevrildi. O gün Merkez Bankası, yeni politika faizlerini belirleyecek ki, bu oranın 10.25’ten 14.75 veya 15’e çıkması tahmin ediliyor ve bekleniyor.

Yüksek faizi hiç birimiz sevmiyoruz, Erdoğan da sevmiyor.

Ama faizin yükselmemesi için de gerekli reformları yapmak lazım.

“Modern Kapitülasyonlar” diye nitelenen kur - faiz - borç üçlüsüne zorunluluk duymamak için daha çok yapacağımız işler var.

Belirli stratejilerle orta ve uzun vadeli kalıcı politikalara gitmeliyiz. Çünkü hazırlanan ekonomik orta vadeli programlara uyulamıyor. Hiçbir hedef gerçek olamıyor bir süre sonra.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaşadığımız sarsıntıyı atlatabilmek için “Acı reçete”yi gündeme getirdi. Aklıma, IMF’nin bu tip reçeteleri geldi.

Soru şu: “IMF’ye gitmedik, şimdi kendimize IMF gibi davranacağız öyle mi?”

Sanırım bu gerçek. Ancak, ülke olarak kural koyup, o kuralları bozmakta da üstümüze yoktur.

Üstelik bu “Acı reçete” vatandaşa zam, düşük maaş, çok saat çalışma ve dolaylı vergilerin artırılması şeklinde yansıyacaksa hayat çok kötüye gidebilir.

Zaten koronavirüs salgınıyla çok bunalan toplum, bu yeni acı reçetenin de uygulanmasıyla sıkışmışlık sendromları gösterebilir.  

O nedenle, acı reçete kuralları önce devlete uygulanmalı. Tasarruf ve tutumluluk, piramidin en tepesinden başlayarak yürürlüğe girmeli.

Paralar hangi kaynaklara akıtılıyorsa, “Oradan ne kadar kısarız?” formülleri bulunmalı.