Prof.Dr.Mustafa KAYMAKÇI

Prof.Dr.Mustafa KAYMAKÇI

Mail: mustafa.kaymakci68@gmail.com

KÖYLÜ MERA, ŞEHİRLİ ET DERDİNDE

15 Ocak 2023 tarihli Bandırma Gerçek Gazetesi’nde “Karacabey Hürriyet Köyü Haksız El Konan Tapulu Meralarını Geri İstiyor” başlığıyla bir haber çıktı. Köylüler 6bin dönümlük meralarının 850  dönümünün satışına  karşı çıkmışlar .Konu Ankara’ya da aktarılmış.

Gelelim şehirlerimize. Büyük bir çoğunluğu kırmızı ete aşırı fiyat yükselmesinden dolayı  ulaşamıyor,Et ve Süt Kurumu’nun önünde  daha ucuz fiyatla et almak için sabah karanlığında kuyruğa giriyor. Türkiye kırmızı ette havlu atmış bulunuyor.Bu konularda sayısız yazılar yazılıyor, raporlar hazırlanıyor, bilen ya da bilmeyen ya da konuları saptıranlar TV ve medyada boy gösteriyor.

Ve de çözüm için ithalata başvuruluyor.

Ancak konunun yapısal özellikleri yeterince  göz önüne alınmıyor.

Kırmızı Ette Neden Havlu Attık?

Birçok neden var.

Birincisi;küçükbaş ve büyükbaş hayvanlarının besleme kaynaklarının başında gelen meralarımızın hızla azalması .

İkincisi; kırmızı et açığının  artırılmasında sığır yetiştiriciliğinin öne çıkarılması.Bununla birlikte Türkiye meralarının ot üretim hacminin yetersiz olması nedeniyle Türkiye’de sığırların ot ihtiyacının , sulu tarımla elde edilen mısır silajı ve yonca gibi yem bitkilerden karşılanması.Ancak su ve elektrik paralı.Üstelik beside ve   yetiştiricilikte fabrika yeminin  öne çıkarılmış durumda . Fabrika  yeminin ham maddesinin nerdeyse ithalata(dövize) dayalı olması nedeniyle  de et üretim maliyetlerin giderek yükselmesi .

Üçüncüsü;koyun ve keçi yetiştiriciliğinin ihmal edilmesi. Söz gelişi yaklaşık 40 yıl önce kişi başına 1 koyun düşerken günümüzde bu sayı 3 kişiye 1 koyun düşer durumuna geldi.

Dördüncüsü; 1980 yıllardan beri uygulanan neo-liberal politikalarla,dev tarımsal işletmelerle yapılan şirket tarımcılığına ağırlık verilmesi. Küçük ve orta ölçekli köylü tarım işletmelerinin izlenen tarım politikalarıyla ihmal edilmesi ve tarımsal nüfusun azalmasına bağlı olarak hayvan sayısının toplam nüfusa göre artmaması. Ancak bu model Türkiye için uygun değildi. Türkiye tarım işletmelerinin büyük bir çoğunluğu, küçük ve orta ölçekli işletmelerdir .Ancak bunlara  yapılan  desteklenmeler yok yetersiz kaldı.

Ve köylü tarımcılığının ihmal edilmesi sonucu, tarımsal nüfusun azalmasına bağlı olarak hayvan sayısı toplam nüfusa göre artmadı.

Beşincisi;koruyucu hekimliğin yeterince önemsenmemesi. Türkiye’de genç hayvan ölümleri yüksek düzeyde.

Dolaysıyla krizi ortaya çıkaran nedenleri gidermek gerekiyor.

Kısaca;çayır-meralarımızın yapısal özelliklerinden kaynaklanan ot üretim kapasitemizin sınırlı  olmasından dolayı kırmızı et sorununa sığır sayısını artırarak çözüm bulmak gerçekçi değil.

Çünkü, değindiğimiz üzere büyük ölçüde ithalata dayalı fabrika yemine dayanarak  yapılan  sığır yetiştiriciliği  ve beside  maliyetler yüksek. 

Sonuç olarak şu söylenebilir: Küçükbaş ve büyükbaş hayvanların ot ihtiyacının ekonomik açıdan birincil kaynağı çayır-meralardır. Bununla birlikte  ülke hayvancılığının bel kemiği olan doğal çayır ve meralarımız, 1940’lı yıllarda 44 milyon hektarla ülke topraklarımızın yarısından fazlasını kaplarken, günümüzde mera alanı dahil tüm otlakların kapladığı alan yaklaşık 14,5 milyon hektarın altına düşmüş.Bu düşüşte,yazının başında değindiğimiz üzere meralarımızın tarım dışı kullanıma açılması  da giderek vahim bir etken olmuş durumda. Üstelik doğal yem alanlarımızın bitki örtüsü , plansız, aşırı ve erken otlatmalar   nedeniyle de bozulmuş ve erozyona açık alanlar haline gelmiştir.

Meraların, toprağın yorganı olduğunu yeniden anımsamak gerekiyor.